Demokrasinin aşağıdan veya yukarıdan olanı üzerine çok basit düşünceler

~ 12.11.2012, Bülent SOYLAN ~

Ne dersiniz?
Halk “yerinden yönetilse” mi iyidir yoksa “Ankara”dan mı?
Ya da aşağıdan mı yoksa yukarılardan mı?
“Yerelden” ya da “yerinden” yönetilsin diyenler, bir siyasi kararın ne kadar yerinden ya da -devlet hiyerarşisi anlamında- ne kadar aşağıdan yönetilirse o kadar isabetli olduğunu söylerler ve bunu da ısrarla savunurlar.
Denir ki; “Halk eliyle tuttuğu, gözü ile gördüğü şeylere daha çok inanır.
Seçeceği adamı daha yakından tanır, icraatını beğenmezse eleştirir falan filan…
Bu tartışmada karşı tezi savunanlar da “Hayır efendim, yerinden yönetimde iş yerel yöneticilere bırakılırsa öyle memleket çapında bir güçlü düzen kurmak zorlaşır. Bu nedenle özellikle temel kuralların Ankara’dan belirlenmesinde, önemli kararların Ankara’dan verilmesinde ve hatta yerel yöneticilerin de iyi kötü denetlenmesinde yarar vardır” derler.

İşi tartışmaya kalktığınızda ileri sürülecek o kadar çok malzeme vardır ki, -Hani bazen derler ya; adam şöyle böyle ama işi de beceriyor diye- işte sonunda “Aman kardeşim; iyi idare edilsin de neresinden edilirse edilsin dersiniz.

Hatırlayacaksınız mutlaka; bir reklamda uyanık esnaf çocuğunun kendisine sorulan soruyu cevaplandırmadan önce babasına “Alıyos mu yoksa satıyos mu?” diye sorduğu o “pragmatik” soru var ya; işte bu kısa yazıda biz de okurumuzu bu tür sıkıntılardan kurtarıp işi “basitçe” masaya yatırmaya çalışacağız.
*
Yerel yönetimlerin üniter ya da merkezi yönetimlerden daha uygun bir yönetim tarzı olduğunu; belediyelerin merkezi hükümete karşı daha bağımsız, şimdiki duruma göre daha güçlü olmasını, kendi göbeğini kendisinin kesmesini ısrarla isteyen kimdir bir düşünün…
-Mecliste yarıdan fazla milletvekili olan, genel seçimlerde oyların yarısından fazlasını “götüren” parti değil mi?
-Evet, tam da “merkezi hükümet”i büyük bir güçle elinde tutanlar.
-E peki o zaman vatandaşımıza soralım bakalım: “Kitaplarda yazdığına göre merkezi hükümet ile yerel yönetimler arasında her zaman bir güç çekişmesi, bir yönetim paylaşımı meselesi varsa, o zaman bizdeki merkezi yönetimin bu güçlü iktidarı, neden gelip gidip “yahu bu güç bize fazla, bunun bir kısmını yerel yönetimlere devredelim de memlekette demokrasi daha iyi yeşersin, daha sağlıklı işlesin deyip iktidarına paydaşlar arasın ki?”
Madem “bu güç bende fazlasıyla oluştu, bu kadarı da fazla” diyor; o zaman idare olarak yerel yönetimlere daha fazla para versin, onların tercihlerini ve taleplerini daha ön plana alsın ve yarından itibaren yola devam etsin!
Yani şimdi bu değişiklikler için ortalık ayağa kaldırılırken örneğin; “İstanbul belediyesi bizim Ankara’daki ağırlığımızdan dolayı kendi başına hareket edemiyor, İstanbul demokratikleşemiyor” mu deniyor?
Yoksa, İstanbul’u idare eden sayın belediye başkanı Ankara’ya fazla direnemiyor, Ankara karşısında kendini güçlü hissedemiyor diye bir endişe mi var?
Örneğin, İstanbul’a yapılacak bir büyük yatırım; Örneğin Karadeniz ile Marmara’yı birleştirip ikinci Boğaz’ı yaratmak, örneğin Üçüncü boğaz köprüsünü inşa etmek, Çamlıcaya cami, Ataşehir’e finans merkezi, Ali Sami Yen’e gökdelen dikmeler gibi konularda İstanbul kendini Ankara karşısında yeteri kadar savunamıyor; biz Ankara olarak ona destek verelim mi deniyor?

Örneğin, şu İstanbulluların belediye başkanlarının kim olacağı taa Ankara’larda
kararlaştırılıyor da bunu İstanbul’un kendi halkının kararına bırakmadığı için Ankara şimdi “nedamet duyup” kendi kendini kanunlarla sınırlamak, öyle bir yasa çıkarayım ki ben bile buralara istediğim gibi karışamayayım mı demek istiyor?

Oturun, yerel yönetimler ile merkezi yönetimler arasında gidip gelen çeşitli görüşler hakkında bir fikir sahibi olmak isterseniz önce yukarıdaki sorunun cevabını verin kendi kendinize doğruyu bulabilmek için.
*
Bu konuda ikinci ölçünüz, sıkı bir biçimde “yerelci” olanların; mahallelerden köylere, köylerden kasabalara, kasabalardan ilçelere kadar olan tüm yerel yönetimlerin; yani halkın neredeyse tek tek bir birini tanıdığı, selamlaştığı, kuş uçsa haberi olduğu yerel yönetimlerin neden “büyükşehir” adı altında bir başka türde “merkezi yönetim”e bağlanmak istendiğini düşünün.

Öyle ya.
Farzedin ki siz 5-10 bin nüfuslu bir ilçedesiniz ve bu “yerel yönetim” tartışmaları sırasında bir yandan sizi yerelden ayırıp il bazında “merkezileştirmeye” çalışıyorlar bir yandan da birer ikişer o illerinizi merkezden ayırma telaşını yaşıyorlar.

Sormaz mısınız? “Peki aslında bu işlemlerle biz yerelleşiyor muyuz yoksa daha da merkezileşiyor muyuz” diye.
Ne dersiniz, bu işte hem “perhiz” hem “lahana turşusu” aynı anda savunuluyorsa; peki arkadaş bunun “pragmatik” yanı nedir, yani bu işi en çok kim ve neden istiyor, sonuçta kim kazançlı çıkacak demez misiniz?
*
Herkesin fikri kendine tabii.
Bizim yaptığımız sadece bu konuların daha iyi irdelenebilmesi için bir parça “eşeleme”.
Ama kanaati okura bırakmak ve her düşünceye saygılı olduğumuzu söylemekle birlikte yine de elimize fırsat gelmişken birkaç cümle ile -doğru ya da yanlış- “kendi endişelerimizi” sıralayalım.

1.Yerinden yönetim talebi “asla” başta Türkiye’nin İstanbul, Ankara, İzmir gibi bu işte en fazla yerinden yönetime uygun olup bunu talep edebilecek kentlerinin hatta Türkiye genelinin arzusu değildir.

2.Şimdiki yerinden yönetim merakı, mevcut yerel yönetimlerden değil de merkezi yönetimden kaynaklanıyorsa, artık bir kademe daha ileri gidip, bu merakın merkezi yönetimleri bu kadar “sarmasının” nedenlerini araştırmakta konunun berraklaşması açısından büyük yarar vardır.

3.Dünya’nın bu kadar karıştığı, çeşitli sınır senaryolarının havalarda uçuştuğu, bölgenin fokur fokur kaynadığı ve kaynatıldığı bu günlerde “siyasetin” daha tek elden, “çok açık ve net” ve de merkezi bir güçle yürütülmesi mümkün iken; birilerinin çok fütursuzca “sınırlar aşan konfederasyonlar” konusunda fikir cimnastiği yaptığı bir dönemde, bu iş için ortaya konan gerekçeleri aynen o reklamdaki çocuğun sorusuyla karşılayıp;
“Bu yerinden yönetim işi için tabii ki biz de düşüncemizi belirteceğiz amma velakin… “söyleyin bakalım, alıyos mu yoksa satıyos mu?” diyerek “hukuki ve entelektüel değerlendirmelerimizi (!)” buna göre yapsak sonuçta daha sağlam bir sonuca varmaz mıyız?
Öyle ya; alıyosak başka… satıyosak daha başka.

Bülent SOYLAN | Tüm Yazıları
Hits: 2227