Siyasal önderleri sıradan politikacılardan ayıran üstünlük, sıra dışı hayalleridir. Ne var ki hayal kurmak, çok ciddi bir iştir.
Gerçekleşebilir bir umut kurgusudur, hayal. Kurgudaki bilinmeyenin bilineni çağrıştırması ya da bilinenin bilinmeyene gönderme yapması beklenir. Yetmez, olmayanı tahmin ve tarif gerektirir. Dolayısıyla hayalin eni, boyu, çapı ve içeriği, hayal kurucunun salt bilgi birikimiyle değil, yaratıcı zekâsıyla da doğrudan ilintilidir.
20. yüzyılın başında Osmanlı Harbiye Nazırı Enver Paşa ile 21. yüzyılın başında Türkiye’nin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, bir yüzyıl arayla aynı sıklet, yandaş kulvarda, benzer hayalleri kurmakta yarıştığını fark ettim.
Raslantıya bakınız ki, ikisi de vatansever ve hizmet ettikleri devlet için sıra dışı hayaller kuran iki politikacı da Alman eğitimi almış, Almanca ve Arapça konuşuyorlar. Davutoğlu’nun fazladan İngilizcesi de var. Biri asker, öteki sivil, zaman ve koşul farkını bir yana bırakırsak, deparları aynı yüce emellere doğru oldu, umarım “finiş”leri benzemez.
***
Enver Paşa’nın yaşadığı ve yaşattığı tarih, tartışılmaz bilgi birikimine karşın hırsları ve tutkuları ölçüsünde abartılı, ama yaratıcı zekâyla buluşmayan hayallerin, nasıl yıkıcı olabildiklerinin kanıtıdır.
Belki de bu yüzdendir ki Enver ve Cemal Paşa’ların yanı sıra Osmanlı’nın ipini çeken üç darbeciden biri olan Talat Paşa, 1918’de kaçtığı Almanya’da 1921’de öldürülmeden az önce Aubrey Herbert’e verdiği son röportajda, Enver Paşa için “Gözüpek ve vatansever bir kimsedir, ama zeki olduğu söylenemez” demiştir. Sanırım kendisi de çok zeki değildi. Çünkü gazeteci sandığı Aubrey Herbert, kendisini İsveç’ten beri izliyordu; Sovyet Rusya ve Britanya gizli servislerinin ortaklaşa verdikleri “death warrant” (ölüm emri) gereği, yerini celladı Ermeni komitacıya bildirecek olan bir İngiliz ajanıydı. Oysa Talat Paşa, röportaj boyunca birkaç kez, muhbir gazeteci Aubrey Herbert’ten İngilizlerin kendisini korumasına aracılık etmesini istemişti!..
***
Kırım’dan İstanbul’a göçen ailesi, doğumundan (1881) sadece bir yüzyıl önce İslamiyeti kabul eden Gagavuz kökenli Enver Paşa, önce Alman özentisi bir Türk milliyetçiliği benimsedi. Jön Türklere katıldı. Sultan Abdülhamit’i tahttan indiren darbecilerin başını çekti. Derken Sultan 5. Mehmet’in “damadı şehriyari”si ve sarayın gerçek hâkimi olarak Osmanlı’yı Almanya’nın yanı sıra savaşa soktu. Savaş yitirilip imparatorluktan geri kalan da elden gidince, böylesi hırslı ve memleketin 2 milyon evladının telefinden sorumlu bir önderin, onurluysa intihar etmesi gerekir değil mi? Ne gezer… Kaçtığı Almanya’da Pantürkist oldu, Osmanlı’yı batırdıktan sonra Orta Asya’da bağımsız bir Türkistan kurmak hayalinin peşine düştü. Asya’da önce Almanların hesabına İngilizlerle savaştırdı oradaki Türkleri, sonra Bolşeviklerin hesabına Tacikistan’da patlayan “Panislamist” isyanı bastırmak için…
İlahi adalet midir, yoksa raslantı mı, bilinmez: Ermeni tehcirinden sorumlu “Üç Paşa İktidarı”nın Ermeniler tarafından öldürülen Talat ve Cemal Paşa’ları gibi Enver Paşa’yı “vur” emrini de bir Ermeni verdi. Agop Melkumyan’ın komutasındaki Kızıl Ordu piyadelerinin açtığı ateşle öldürüldü!
Enver Paşa’nın küçük bir zekâsı ve hırsı kadar büyük hayalleri vardı. Neyse ki tarih, onunla aynı yıl doğan, bambaşka yücelik hayalleri kuran, ama zekâsı deha düzeyinde bir başka paşaya da geçit vermişti: Mustafa Kemal.
***
Aralarındaki fark, salt zekâ değildi tabii. Enver Paşa, pek vatansever, pek cesur hayalleriyle önce vatanı parçalattı; ardından Almanlara mı, Bolşeviklere mi hizmet etti, belli olamadı. Ama Anadolu’dan Asya’ya Türkleri telef etti, bu kesin.
Mustafa Kemal Paşa ise yaşıtı Enver Paşa ile yamaklarının devirdiği yerde ayağa kaldırdığı Anadolu halklarından bir millet yaratmayı, onların yitirdiği mülkten yeni bir devlet kurmayı başardı.
Çünkü Mustafa Kemal Paşa’nın hırsı değil, zekâsı hayallerini yönlendiriyordu. Enver Paşa’nın ise hırsı hayallerini, hayalleri hırsını…
21. yüzyılın başında Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, pek vatansever, pek cesur hayalleriyle Enver Paşa’nın Pantürkist emellerini, Panislamist kulvarda besliyor. Arkasında Talat Paşa, Cemal Paşa ve Almanya yok ama, kapı gibi AKP hükümeti, dağ gibi ABD, Suudi, Katari ittifakı var. Allah’ın izniyle Suriye’den başladılar, Panislamizm için gereken savaşı Ortadoğu’da çıkaracaklar!
‘G’ NOKTASI
Bugün Türkiye’ye Pantürkist değil de Panislamist gömlek biçen “Yeni Osmanlı” oldumcuklar, Bolşeviklerin hizmetinde Panislamist isyan bastıran Enver Paşa’yı “Türk İslam sentezi”nin kahramanı, onun darbeyle devirdiği çapsız, gaddar ve paranoyak Abdülhamit’i de hanlar hanı diye yerlere göklere koymuyorlar.
Devlet kuranlar karalanıyor, devlet yıkanlar alkışlanıyor.
Normal.
Çünkü Osmanlı’dan sonra Türkiye Cumhuriyeti’ni de yıkmak için elbette yanılanları övmek, beceriksiz muhterislerin peşine düşmek gerek!
“Budalaların anası hep gebedir.”
ANONİM BİLGE
(Cumhuriyet)