TÜRK HUKUK KURUMU

~ 04.06.2012, Av. Reha TAŞKESEN ~

Dünya’da yaşanan hukuksuzlukları anında öğrenme olanağımız artık var. İletişim ve bilişim olanakları bizlere geniş şekilde bu hizmeti sağlamaktadır. Demokrasi ve Hukuk Devleti kavramları daha öne çıkmıştır. Kamuoyu, insan hakları ihlallerine daha duyarlı hale gelmiştir. Yaşadığımız yüzyıl, toplumların bu kavramları daha çok talep edecekleri bir süreci önümüze getirmiştir. Ancak, insanlığın bu istikamette kat edeceği daha çok yolu olduğu anlaşılmaktadır.

Geride kalan yüzyılın ilk çeyreği içerisinde Osmanlı İmparatorluğu dağılmış ve Anadolu coğrafyasında Türkiye Cumhuriyeti kurulmuştur. Devleti kuranlar savaş, esaret ve yoksulluk yaşayan doğu coğrafyası yerine gözlerini barış, bağımsızlık ve zenginlik yaşayan batı coğrafyasına çevirmişlerdir. Devletin kuruluş felsefesini bağımsızlık, liberalizm ve modernleşme üzerine oturtmuşlardır.

“Hukuk Devrimi” bütün bu modernleşme hareketi içerisinde belki de en önemli atılım olmuştur. Yurttaş kavramı öne çıkmış, anayasalı değil anayasal devlet anlayışı önem kazanmış, bağımsız yargı anlayışı yerleşmiş ve bağımsız mahkemeler yaşamda yerini almıştır. Hukuk fakülteleri kurularak çağdaş hukuk sisteminin gereksinme duyduğu savcı, yargıç ve avukatlar yetiştirilmiştir[1].

“Hukuk Devleti” anlayışının etkin ve yaygın hale getirilmesi maksadıyla 1934 yılında “Hukukçular Cemiyeti” kurulmuştur. Kurumun amacı “Türk Devrimi’ne, Atatürk ilkelerine, evrensel ve üstün kurallara dayanan Türk Hukuku’nun her yönden gelişmesine katkıda bulunup daha etkin duruma gelmesine çalışarak Türk Ulusu’na hizmet etmek” olarak açıklanmıştır[2]. Adı 1941 yılında “Hukuk Kurumu” olarak değiştirilmiş ve 1973 yılında da önüne Bakanlar Kurulu kararı ile “Türk” sözcüğü eklenmiştir.

Geçen yıllar içerisinde çok değerli hukukçular kuruma ve hukuka hizmet vermişler ve katkı sağlamışlardır. Hizmet eden ve katkı sağlayan bütün hukukçuları saygı ile anıyoruz.

Türk Hukuk Kurumu olağan genel kurul toplantısı 26 Mayıs 2012 tarihinde yapıldı. Seçilen yeni Yönetim Kurulu, Denetleme Kurulu ve Onur Kurulu üyeleri görevlerine başladılar ve 1 Haziran 2012 tarihinde Anıtkabir ziyaretini gerçekleştirdiler[3].

Genel Kurul toplantısında ve sonrasında dikkat çeken ve kamuoyunun bilgisine sunulması gereken önemli hususlar bulunmaktadır. Genel Kurul toplantısında İstanbul Barosu Başkan ve Yönetim Kurulu üyelerinin “savunma hakkına sahip çıkılması” nedeniyle şüpheli sıfatıyla ifade vermeye çağrılmaları önemli bir hukuksuzluk örneği olarak sayılmıştır. Genel Kurul’da İstanbul Barosu’na destek verilmesi kararı çıkmıştır.

Kuşkusuz yaşanılan bu olay ve alınan karar Türkiye’nin hukuk geleceği bakımından duyulan kaygının dışa yansımasıdır. Kamuoyunda giderek çoğalan bir gelecek endişesinin varlığı gözlenmektedir. Devletin en önemli sorumluluklarından bir tanesi olan adaletin tesis edilmesi ve etkin ve hızlı işlemesi esası aşınmakta mıdır? Yargının eksikliklerinin giderilmesi ve çağa uyumlu hale getirilmesi amacı ile başlatılan çalışmalar, Türkiye’yi hukuk devleti zemininden uzaklaştırmakta mıdır? Özel yetkili mahkemeler, yurttaşları terbiye etmek maksadıyla kurulmuş ve kullanılan siyasetin sopası mıdır? Yasakçı zihniyetin geri gelmesi demokrasi ve hukuk devleti anlayışına son verecek tehlikeli bir sürecin işareti midir? Bu sorulara iyimser bir yanıt verebilme olanağı giderek azalmaktadır. Artık, hukukçular da ne oluyor sorusunu sıkça sormaya başlamışlardır.

Diğer bir husus da; Türk Hukuk Kurumu adının arkasına dernek ifadesinin konulması uyarısıdır. Gerçekte “Dernekler Kanunu” hükümlerine tabi olan ve tüzüğünde de dernek ifadesi var olan Kurum’un bu şekilde adlandırılması konusundaki ısrarı anlamak pek mümkün değildir. Bir marka olmuş “Türk Hukuk Kurumu” adının 78 yıllık tarihi de dikkate alınarak bu şekilde kullanılması bütün hukukçuların ortak arzusudur.

Anıtkabir Şeref Defteri’ne yazılan yazıda iki husus dikkat çekmektedir:

“Cumhuriyetin kuruluş felsefesine ve ilkelerine sadık kalarak, laik Türk Hukuku’nu, evrensel ve çağdaş hukukun üstünlüğü ve hukuk devleti kurallarına uyarlamak” sorumluluğu ve “Türk devrimini, geriye çevirme çabalarının artarak açığa çıktığı” gerçeği…

Türkiye tarih boyunca üç eksen üzerinde hareket etmiştir ya da etkileşim içerisinde bulunmuştur. Bunlar Orta Asya coğrafyasına uzanan Türk ekseni, Ortadoğu coğrafyasına uzanan Müslümanlık ekseni ve Avrupa (Batı) Coğrafyasına uzanan modern, çağdaş yaşam eksenidir. Türkiye’nin zenginliği olan bu eksenler üzerindeki hareket yeteneğinin yitirilmesi ve bir eksen istikametinde enerjisinin tüketilmesi fayda sağlamayacaktır. Coğrafyanın, tarihin, geçmişin, geleneklerin Türkiye’ye sunduğu geniş ve zengin olanakları göz ardı etmek ülkenin geleceğini tehlikeye atmakla eş anlamlıdır.

Türk Hukuk Kurumu ile ilgili son söyleyeceğimiz husus da üye sayısı ile ilgilidir. Kurum sadece avukatların üye olması gereken bir örgüt değildir. Bütün hukukçulara açıktır. Ancak, Türkiye genelinde 100.000 kadar hukukçunun çok azı Türk Hukuk Kurumu’na üyedir. Arzumuz bu sayının katlanarak çoğalmasıdır.

Yeni seçilen Başkan Sayın Sabih Kanadoğlu ve üyeleri ile birlikte Türk Hukuk Kurumu’nun Türkiye’ye ve hukuka hizmet ve katkı anlamında sorumluluklarını yerine getireceğine olan inancımızla kendilerine başarı dileklerimizi sunuyoruz.

Av. Reha Taşkesen

 

Ankara, 04.06.2012

 

 


[1] TBB, Söz Savunmanın Belgeseli, İmparatorluk çağı yakalamak için gayret gösterse de pek başarılı olduğu söylenemez. 1839 yılında açıklanan Gülhane Hattı Hümayunu ile önemli yenilikler yapılması istikametinde çalışmalar başlatılmıştır. Değişim süreci başlamıştır. Hukuk alanında atılan adımlar; zamana uygun hukuk anlayışının geliştirilmesi, hukuk mekteplerinin açılması ve meslek örgütlerinin kurulmasıdır. 1800 yılında İstanbul Hukuk Mektebi kurulmuştur. 1907 yılında Selanik Hukuk Mektebi ve 1908 yılında da Konya, Bağdat, Beyrut Hukuk Mektepleri kuruluşunu tamamlamıştır. Ankara’da 1925 yılında Gazi Mustafa Kemal tarafından açılan Adliye Hukuk Mektebi Cumhuriyet döneminin ilk hukuk fakültesidir.

 

[2] Türk Hukuk Kurumu Tüzüğü, m.2.

 

[3] Yönetim Kurulu Başkanı Sabih Kanadoğlu tarafından Şeref Defteri’ne yazılan metin Türk Hukuk Kurumu internet sitesinde mevcuttur.

 

 

Av. Reha TAŞKESEN | Tüm Yazıları
Hits: 2883