Evin tek oğlu var, oldukça başarılı. Çok sağlıklı büyüyor. Kas gelişmesinde en küçük bir pürüz yok.
İştahı yerinde.
Allah esirgesin!
Çelik gibi oğlan!
Kızlar ona baygın.
Dersleri mükemmel.
Ruh sağlığı kusursuz.
Annesi ile babası, bu çocuğu “teşvik etmeye” kalkışıp; sabah kahvaltısında daha fazla bal, sahanda pastırmalı yumurta yedirmeye, öğlen yemeğinde porsiyonları büyütmeye, akşam yemeğinden sonra “balık yağı” içirmeye kalkarsa delilik.
Çocuk defosuz büyüyor.
Teşviğe ne ihtiyaç var.
Halka anlatıyorlar; Türk ekonomisi o kadar sağlıklı, sağlam, iştahlı, uyumlu, çelik gibi dayanıklı gidiyor diyorlar ve “Avrupa’nın liderleri ve ekonomik kadroları; Türkiye’nin nerdeyse Çin’i yakalayan büyümesine gıpta ile bakıyor” diye gururlanıp kabarıyorlardı.
Ne oldu?
Bu kadar kabarıyordunuz!
Teşvike ne ihtiyaç vardı!
Ekonomi iyiyse; teşvik neden?
Xxx
2003’den beri teşvik paketi açılıyor.
Bu dördüncü paket.
İlk paket: 36 ili kapsıyordu.
Bekleneni vermedi.
Doğu fakirleşmeye devam etti.
İşsizlik sel oldu.
Ekonomi yine paketlik oldu.
İkinci paket:
Teşvikli il sayısı 51’e yükseldi.
Cari açık artmaya devam etti.
İthalat patlayarak büyüdü.
Sıcak paraya bağımlılık arttı.
Tüketim çıldırdı.
Tasarruf oranı güdük kaldı.
Yıllar hızla akıp gitmişti.
Ekonomi yine paketlik olmuştu.
Üçüncü paket: 2009’ da açıldı.
Üçüncü teşvik paketinde; bu kez Türkiye dört bölgeye ayrılmış ve teşvikler (Hazine’ye vergi olarak gelecek paradan vazgeçip bunu yatırım yapacak işverene bırakarak onu yeni iş kurmaya ya da mevcut işini büyütmeye özendirme) bölgesel uçurumu kapatmak hedefine vidalanmıştı.
Hedef fiyasko oldu.
2009 sonunda 136 milyar TL teşvik dağıtıldığı; bu teşvik pastasının yüzde 68’lik bölümünü batıda gelişmiş iki bölgedeki 24 ilde fabrika ya da işyeri kuranlar aldı, pastanın kalan yüzde 32’lik payını ise üçüncü ve dördüncü bölgedeki 57 il paylaştı.
Xxx
Ve ortaya şu tablo çıktı:
Yüksek faizle Türkiye’yi soyan ithalata dayalı süpekülatif nitelikli ve dış borca vidalı bir büyüme ülkeyi esir almıştı. Prof. Dr. Erinç Yeldan’ın yazdığına göre; 2003-2011 yılları arasında AKP hükümeti döneminde; her 1 TL’lik milli gelir büyümesi için 4.68 dolarlık dış borç almak noktasına gelinmişti. Avrupa Türkiye’ye gıpta ile bakıyor dedikleri tablo şuydu.
Türkiye el parsıyla büyüyordu.
Büyüdükçe açığı ve işsizi artıyordu.
Her an kırılma yaşanabilirdi.
2012’ye böyle gelinmişti.
Ekonomi yine paketlik olmuştu.
Dördüncü paket: önceki gün açıldı. Bu yeni pakete göre doğuya yatırım yapan işadamlarının batıdaki yatırımları da teşviklerden faydalanacak. Teşviğin özünde; Türkiye’de işçinin işverene maliyeti Çin’deki sınıra yaklaştırıldı. İşveren 100 liralık yatırım yaparsa bunun 44 lirasını devlet koyacak. Ekonomi sağlamsa buna niçin ihtiyaç duyuldu? Kim yalan söylüyor?
KUTU
(uyan borusu)
“Türkiye’ye yatırım
yaparım amaaa…(!)”
Dördüncü teşvik paketini açtıktan sonra ekonomi bakanı Zafer Çağlayan’ın “dışardan koşarak gelecek yabancı sermaye” beklentisi yükseldi. Teşvik paketinin açıklandığı gün Türkiye’ye “yatırım aklı vermeye” gelmiş tanınmış finans uzmanı Jim Rogers adlı bir emtia gurusu, herkesin merakla ne diyeceğini beklediği konferansı verdi ve “ben ancak cari açık sorunu çözülürse Türkiye’ye yatırım yaparım” dedi. Bizim Başbakan ile bakanlar ise “cari açığı kapatsın” diye yabancı yatırımcıya umut bağlamış durumdalar. İyi mi?