Hey kafa! Kaldırıma bak, kaldırıma. Sen o kaldırımsın, kaldırım da sen, o kafa.
Tüm bilgin, becerin, yeteneğin, ustalığın işte o kaldırımda yazılı, o kaldırım kadar.
O kafasın ya sen… İster Çin’den getir granitini, ister Harvard’dan kopyala/yapıştır zekâ modülünü, senin giriştiğin her iş yarım yamalak, varacağın her sonuç kötü, çünkü akılsız, temelsiz, dayanıksız ve çürük olmak zorunda.
Kimi dar, kimi kısa, her biri yerleştirildiğinin ertesi günü oynayıp, üç gün sonra kırılan, altı ay sonra orası burası deşilip, bir yılın sonunda boylu boyunca göçen o kaldırımlar var ya…
İyi bak o kaldırımlara! Onlar birer ayna. Senin beyin ayarlarını, vasıfsız kalfalığını, diplomasız ustalığını belgeliyor, beceriksizliğini yansıtıyor, bire bir.
Kaldırımlara karşı, kafanın acımasız çıplaklığıyla karşı karşıyasın.
Üstünde ne varsa, kaldırımlarda var: Döşeme taşını nasıl oturtamıyorsan bir türlü tesfiyesini ve sabitlemesini öğrenemediğin oynak zeminler üzerine… Yan yatıyor, çarpılıyor, düşüyor, dökülüyor, pek özendiğin kavuk durmuyor o kafada; üstüne zümrüt sorguç taksan ne yazar?
Altında ne yoksa, kaldırımlarda da yok: Altyapı, kofraj çalışması, önü ne olur, ardından ne gelirin mühendislik hesabı, tahliye, onarım ve dayanıklılık kaygısı, nanay... Beyin kıvrımlarına göre döşediğin için mi yeraltından asla, hiçbir boru düz geçirilemez, yoksa boruların ve kabloların çarpıklığı mı belirler beyin kıvrımlarını? Bilinmez.
Ama yaptığın her şey, kaldırımların kadar kalıcıdır. Ne zamana dayanır, ne mekâna. Çatlar, patlar ve yıkılır.
O kafa var ya o kafa... Daima saçmalar, bazen de gülünç olur.
***
Çok bilmişler, Ergenekon ve Balyoz’u Gladio uzantısı olarak takdim ediyor ya...
HSYK, Ergenekon ve Balyoz davalarına bakan özel yetkili yargı erbabına seminer versin diye, İtalya’dan Gladio örgütü uzmanı yargıç çağırdı.
Benim bildiğim Gladio, ABD’nin Avrupa’da Amerikancı dindar sağ iktidar odaklarına kurdurup, Amerikan karşıtı solu iftira ve komployla tasfiye ettirdiği örgüt.
Oysa Türkiye’de örgüt kurmaktan yargılanan sanıkların sağcısı solcusu, eğer tek bir ortak noktaları varsa, o da hepsinin “millici” ya da “ulusalcı”, Amerikan karşıtı oluşu.
Yani İtalya’dan gelen Gladio uzmanı yargıç Felice Casson, Ergenekon ve Balyoz dosyalarına bakıp, eğer bunlar benzer örgütlerse, Gladio’nun uzantısı olmadıklarını söyleyebilir ancak. Zaten tersi, eşyanın doğasına aykırı…
Felice Casson, bunları söylemeye çalıştı, ama kimse anlamadı. Çünkü seminer, Gladio uzmanı yargıcın söyledikleri anlaşılmasın diye kurgulanmıştı. Hukuk jargonu, bırakın simultane çevirmen, zaten hukukçu çevirmen gerektirir. Casson’un yanına, daha gündelik İtalyancayı doğru dürüst konuşamayan iki biçare öğrenciyi çevirmen diye koyunca, ne dediği anlaşılır korkusu kalmadı!
Adamcağız, belki doğru çevrilebilir diye anadili İtalyancadan vazgeçip, Fransızca konuşmaya başladığında da hepimizin bildiği ve yargı sürecinde uyulması gerekirken uyulmayan kuralları tekrarladı zaten.
Sonuç olarak yargıç Felice Casson niye geldi, niye gitti, kime konuştu, neye yaradı, asla bilemeyeceğiz.
***
Tıpkı kaldırım gibi döşenen 4x4x4’lük eğitim sistemi gibi: OECD raporuyla tescilli yüzde 20 öğretmen açığına karşın, istihdam edilen öğretmenlerin eşit işe niçin eşit ücret almadığını bilemezken… Okulların eğitim kalitesizliği, mantar gibi üreyip velilerin kesesine, çocukların sırtına binen özel dershanelerle tescilliyken… Özel dershanelerin rantı, dökülen devlet okullarına ayrılan parayı kat kat aşmışken…
Emeğinin karşılığını alan üstün nitelikli öğretmenler, donanımlı okullar kurmak için eğitim reformu gereken bir ülkede; elbette anlayamayız, çarpık çurpuk bir eğitimi üçe bölüp dörtle çarpmanın “reform” diye takdimini.
Ama merak etmeyin. Bu “reform” da çatlar, çöker sonunda. Belki bizim ömrümüzü aşar, ama böyle olmak zorunda.
Kaldırımlara bakın, ne demek istediğimi anlarsınız.
‘G’ NOKTASI
Soğuk her kış günüKargalar taşır çantamı
Ekmeği bayat Kerem’in
Köşeyi döner çırağı
Doğar yedi düveli
Konar Mahmutpaşa’ya
Yatar dokuz mahalle
Bakar puslu yakaya
Yorma beni İstanbul
Sorma bana İstanbul
Aşık vapur düdükleri
Tarih, şen sazın bülbülleri
Eyüp’te sabahın sesi
İkindi Kandilli gölgesi
Bilirim elbet terketmeyi
Kardeşim izin vermez
Söverim seni elleyeni
Mülayim geri dönmez
Yorma beni İstanbul
Sorma bana İstanbul
Yorma yüküm çok ağır
Sorma gecem hep sağır
NERHAN*
*Nerhan’ın söz ve müziğini yazdığı, Mine Geçili ile düetini Nurcan Eren eşliğinde yaptığı “Yorma Beni İstanbul”; beni yüreğimden yakalayan, ağlatır güzellikte bir parça. Şarkının olağanüstü klibini, NERHAN HEPŞEN’in yazarı olduğu www.mgkmedya.com sitesinde dinleyip seyretmenizi hararetle öneririm!
“Arşimed’in öğrenmek için hayatını vereceği gerçekleri, artık ilkokul çocukları bile biliyor.”
ERNEST RENAN
(Cumhuriyet)