Bir süre önce, Roman açılımı sırasında, parasız eğitim isteğini dile getirdikleri için 19 aydır tutuklu bulunan Ferhat ile Berna’nın duruşmasındaydık.
Herkes heyecan içinde, tahliye kararı verilip verilmeyeceğini bekliyordu.
Sonunda tahliye kararı çıkınca, kendiliğinden bir alkış koptu. O sırada biri bağırdı:
- Ne oluyor, arkadaşlar ne alkışı? Ortada alkışlayacak bir şey yok!
Herkes dondu kaldı. Arkadaş gerçekten haklıydı.
Nedim Şener, Ahmet Şık, Sait Çakır ve Coşkun Musluk’un tahliye haberlerini alınca duyduğum sevinç üzerine birden bu olay geldi aklıma.
Baskı dönemleri böyle oluyor. Allah garip kulunu özgürlüğünü kaybettirip, sonra buldurarak sevindiriyor.
“12 Mart”ta öyleydi, “12 Eylül”de öyleydi, bugün de öyle.
Belki çocuklarımız ya da torunlarımız böyle olmayacak günleri görecekler. Ya biz?..
Bu tahliyelerin hukuki gerekçelerini bulmaya çalışmanın bir anlamı yok.
Gazetecilik faaliyetinden dolayı çete mensubu sayılmalarındaki hukuki gerekçeyi, ayrıca tutuklanmalarının esbabı mucibesini hukuk ile izah etmek mümkün değildi ki, tahliyelerini aynı yolla açıklamak mümkün olsun.
***
Yine de, her mahkeme kararının, akla ya da hukuka sığdırabileceğiniz veya sığdıramayacağınız bir gerekçesi oluyor. Burada da gerekçe, “suçun niteliğinin değişme ihtimali ve tutukluluk süresinin göz önünde bulundurulması”.
Pazartesi bırakılanların tutukluluk gerekçeleri Odatv mensubu olmalarıydı.
Aynı gerekçeyle içeride bulunanlar arasında (Doğan Yurdakul daha önce sağlık nedeniyle tahliye olmuştu) Soner Yalçın, Yalçın Küçük, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu da var.
Acaba onlar için de, suçun niteliğinin değişme ihtimali yok mu?
Ya da onların kaçma veya delilleri karartma ihtimalleri daha mı kuvvetli?
Yoksa onlar da sıraları gelince tahliye olacaklar da, tutukluluk sürelerinin dolmasını mı bekliyorlar?
Yukarıda da belirttiğim gibi, aslında bu kararın hukuki izahını yapmak güç; daha doğrusu bizim için güç, Adalet Bakanı Sadullah Ergin belki rahatlıkla yapabilir.
Tahliye günü, görüşlerini açıklayan, şimdi hangisi olduğunu çıkaramayacağım bir meslektaş şu ihtimal dışı olmayan ürpertici görüşü ileri sürdü:
- “İşte, basın kartlıları çıkarttık” demek için de yapmış olabilirler.
Son zamanlarda, hapisteki gazeteci sayısı ile ilgili olarak artan eleştiriler karşısında böyle bir yolun tutulmuş olması ihtimal dışı değil ve de öyleyse gerçekten ürpertici.
***
Son kararın basın üzerindeki baskıların bir nebze hafiflemesi anlamını taşıyıp taşımadığına gelince:
Dört meslektaşımızın tahliyelerinin hapisteki gazetecilerin sayısını azalttığı doğrudur.
Ama bunun basın özgürlüğü açısından çok şeyi değiştirdiğini söylemek yanlış olur.
Her şeyden önce, daha hapiste bunca gazeteci yatıyor.
Her ne kadar iktidarın mensupları bunların gazetecilik faaliyetlerinden yatmadıklarını söylüyorlarsa da, yine de açıklamaları kuşkuları dağıtmaya yetmiyor.
Pozantı haberini yapan gazetecinin tutuklanmış olmasını gazetecilik dışı nedenlere bağlamak o kadar kolay mı?
Kaldı ki, basın üzerindeki baskıların başka ve daha rafine yöntemleri olduğunu, hoşa gitmeyen gazetecilerin hatta patronların hapislik dışı yöntemlerle de tasfiye edildikleri bir süreci yaşadığımızı da görmezden gelemeyiz.
Bu durumda Nedim’in eşi Vecide Şener’in temennisinin ne kadar gerçek olabileceği ciddi bir soru olarak duruyor ortada.
Vecide Şener, Nedim için şunu söylemişti:
- Çıkınca korkmadan kaldığı yerden araştırmacı gazeteciliği sürdürecek.
Acaba Türkiye’de yürekli dürüst araştırmacı gazeteciliğin ortamı kaldı mı hâlâ?
Düzeltme: Salı günkü yazıda adı geçen Av. Tayfun Karaali Darüşşafaka değil, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Darülaceze Müdürü’dür. Düzeltir, özür dilerim.
(Cumhuriyet)