Portekiz basını: “Türkiye’nin tek bir limiti var, Amerika’yı kızdırmamak.”
Irak işgali, Nato’nun “füze kalkanlı” ortamında gerçekleşse idi; Türkiye savaşın içinde olacaktı… Türk parlamentosu uluslararası (tecrit korkusu) yükümlülüğü altında; “bağımsız” siyaset üretemeyecekti…
Peki yarın!..
Güncellenen dünya düzeni işin “güç ve korku” iletme kısmını Nato’ya yüklüyor. Belki uzaylı düşman tehditler öngörerek; halkların özgürlüğüne kastediliyor; dünya efendilerine yeni localar servis ediliyor…
Türk Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun; 15 kasım 2010 akşamı, HaberTÜRK / Basın Kulübü programında çizdiği müzakereci portresi ve “Küresel Aktör” çözümlemesi; demokrasimize dair alarm veriyor…
“Natonun sahibiyiz” motivasyon üstünlüğünün müzakerelerde inanılmaz iş gördüğüne inanıyor. Nato’nun işlevini sorgulayıcı olmanın, özgüvenimizi ve pazarlık gücümüzü azalttığını; hiç rasyonel olmadığını belirtiyor..
Dünyanın bugün aradığı yeni oluşum, arayış ve dengeleri tartışır iken; Natonun “savunma kimliğinin”, “tehdit eden” dönüşümünü gündem dışı tutan başlığı açık; “Biz Natonun sahibiyiz”...
Nato sahibi AKP politikasının, uluslararası “çıkar” trendinde ilkesel, güçlü sezgileriyle, pazarlık etmede inançlı ve alternatifsiz vizyon sergilediğinin anlaşılmasını uzun uzun anlattı. “Ulusal bağımsızlığımızın tartışılır durumunu” kuşkusuz o da biliyor. Dünya ekonomilerinin ön sıralarında dışarıdan kontrol girdabında bağımlı “kağıttan aslan ekonomisi”, edilgin yapısı ile tutsak ülkem; sözü edilen morali üretebilir mi…
“Aşağılık kompleksi olmayan” ele avuca sığmaz bir heyecan ile(!); “Türkiye bağımsızlığından” söz edebilir miydik…
Modern dünya, uluslararası politika güçlerini “demokratik mekanizmalarından” alır, onlarla paylaşırlar. Parlementoları, kurumları, STK’ları, fikir kulüpleri, lobileri, bilim çevreleri, sanat ve kültür ortamları ve araçları, basını v.s. Eleştirinin her nimetine kapılar açık tutulur; özellikle eleştirilerden güçlenmeye, beslenilmeye çalışılır… Alternatif yollar, olasılıklar hep gündemdedir, tartışılır; bellekler hazırlanır, oluşturulur… Hayır:.. Bu değil… Söylüyor Davutoğlu; “Kraldan çok kralcı” olmak güvenilir yol imiş. İnançla savunabilir, güvenli olabilirmişiz… Emperyal projeleri kolaylaştırıcı alternatif üreterek.. Gelecekçi kestirim ve öngörüleri, bilge üretimleri, önderleriyle ürettikleri onlara artıyor; isteyene veriyorlar, istemeden veriyorlar… Sahne bu maalesef…
Beklentileri ve alternatif istekleri dikkate almıyordu heyecanını yansıtırken… Güçlü enerjisini sempatiyle sergiliyor, özdeş düşünmemizi ve bu duyguları üretmemizi bekliyor; bastırıyordu.. İyi ki kentte, farklı seyirciyi algılayan, farklı sinerji üreten gruplar, mecralar ve oyunlar vardı…
Davutoğlu’nun arayüzü sempatik olsa da; kulakları asla açık değil… Farklı, karşıt fikir ve düşünceleri önemsemiyor; yok sayıyordu… Akademik dilinin derinliği, olasılıkları kaybolarak; politikleşmiş, tektipleşmiş ve ucuzlamıştı… “Biz yaptık mı güzel oluyor”… Çünkü doğru tektir… AKP bunu sizin için üretir… Farklılık işe yaramaz… Farklı düşünce tehdittir, susturulmalıdır… Yasalar bunun için vardır…
Üzülerek izliyorum… Ülkemin acil demokrasi ve mekanizmalarına ihtiyacı var…
Tüm yurttaşlar bundan sorumludur…
16 kasım 2010
(*) 20 Kasım 2010 Cumartesi – Lizbon’da Füze Kalkanı’na ‘evet’ denildi