Mustafa Kömüş
AKP 2025’i Aile Yılı ilan etti ve tüm programını buna göre yapıyor. Her açıklamada iktidar mensupları nüfusun daha çok artmasını teşvik eden açıklamalarda bulunuyor. Peki Aile Yılı’nda çocuklar ne yaşıyor? Başlarına ne geliyor? Son günlerde çıkan bazı haberleri hatırlatarak başlayalım. Bir çocuğu öldüren 18 yaşın altındaki çocuklar hapis cezası aldı. Bir çocuk işçi yanarak can verdi. İki kız çocuğu iki hafta arayla aynı hastanede doğum yaptı. İsmailağa çoğunluğu çocuklardan oluşan 318 kişiyi Fatih’te yürüttü. Peki çocuk doğurun diyenler bunlar karşısında ne yapıyor? Tabii ki laf üretmek dışında hiçbir şey.
Mattia Ahmet Minguzzi cinayeti ülkedeki herkesin ilgilendiği konulardan biri oldu. Önceki gün sonuçlanan davada karar çıktı ve 18 yaşın altında diğer bir deyişle de iki çocuk üst sınırdan hapis cezası aldı. Davada sanık olan iki çocuk ise beraat etti. Beraat kararları çok tepki çekti. Şimdi sizi geçen hafta Timur Soykan’ın yazdığı yazıya götürmek istiyorum. “Baronlar ve çocuk tetikçiler” başlıklı yazısında Soykan yazısında geleceksiz ve işsiz kalan çocukların çeteler tarafından nasıl tetikçiye dönüştürüldüğünü yazmıştı.
Tam burada son dönemde açıklanan ve bence pek de konuşulmayan üç rapora değinmek istiyorum. Birincisi İstanbul Tabip Odası tarafından hazırlanan Çocuk Yoksulluğu ve Yoksunluğu Raporu. Raporun girişinde yer alan “Çocuklar mevcut sistemin yarattığı çarpıklıklar nedeniyle çok boyutlu zararlar görmekte ve riskler altında kalmaktadır. Ekonomik kriz tüm toplumsal alanlarda etkisini göstermekte, ailelerin yoksulluğu çocuklara katbekat yansımakta, çocukların ekonomik, sosyal ve kültürel kaynaklara erişimini kısıtlamaktadır. Küresel sistem, eşitsizlikleri de küresel boyutlara taşımaktadır” ifadeler meseleyi özetler nitelikte. Ancak biz yine de özetle de olsa detaylarına bakalım. Rapora göre nüfusun %32,6’sı konutunda izolasyon nedeniyle ısınma sorunu yaşıyor. Yaklaşık altı kişiden biri konutunda karanlık ve ışık almayan odaların olduğunu belirtiyor. Yüz kişiden 39,1’i kalabalık ev koşullarında yaşadığını belirtiyor.
Buradan Derin Yoksulluk Ağı’nın hazırladığı rapora geçelim. Orada karşımıza çıkan fotoğraf daha net bir bakış açısı sunabilir. 108 haneyle görüşme yapan Ağ’ın raporundan öne çıkanlar şöyle:
• 97 hane gıda güvencesizliği yaşıyor.
• 93 hane çocuklarının okul masraflarını karşılamakta zorlanıyor.
• 71 hane son iki yılda en az bir kez elektrik, su veya doğalgaz kesintisi yaşamış.
• 93 hane sağlık giderlerini karşılayamıyor.
Son olarak ise resmi bir rapora göre geçelim. Emniyet’in geçen günlerde hazırladığı uyuşturucu raporu. Bu raporun önemi şundan kaynaklanıyor: Bu çeteler en çok uyuşturucu parası üzerinden kendilerine insan devşiriyor.
Burada bizi ilgilendiren verilere gelelim. Uyuşturucu ile Mücadele Danışma ve Destek Hattı’nı 2024 yılında 18 yaş altı madde kullanımıyla ilgili şüphe duyulması, konuya ilişkin bilgi alma ve tedavi talebiyle ilgili arama sayısı 982. Sokakta çalıştırılırken ya da dilendirilirken ulaşılan çocuk sayısı tam 40 bin 933. Madde bağımlılığı nedeniyle hayatını kaybeden çocuk sayısı 2024’te 6. Diğer bir dikkat çeken detay ise eğitim. 2024 yılında madde bağımlılığı nedeniyle tedavi gören hastaların yüzde 50,4’ü ortaöğretim, yüzde 36,3’ü ise ilköğretim mezunuydu. Yüzde 43,2’sinin düzenli bir işinin olmadığı ve yüzde 12,2’sinin ise işsiz olduğu açıklandı.
Bu üç rapora ek olarak Yeşilay’ın raporuna bakalım. Yeşilay'ın yayımladığı rapora göre kumar oynama yaşı 15 yaşın altına kadar düştü. Kumar bağımlılığı 2024'te ilk kez alkol ve madde bağımlılığının önüne geçti. Kumara başlama yaşı 15 yaş altında yüzde 3,3, 15-24 yaş arasında ise yüzde 71,2 olarak gerçekleşti.
Veriler bize gösteriyor ki gelecek kaygısı bu çeteler için bulunmaz bir nimet. Yoksulluk altında boğuşan, gelecek kaygısı yaşayan özellikle oğlan çocukları bu çetelerin elinde birer tetikçiye, suç makinesine dönüşüyor. Peki, suçlu bu çocuklar mı? Biraz daha düşünelim.
Elbette akranları gibi olmayanlar var. Yoksulluğun karşısında çalışmak zorunda kalan yüz binlerce çocuk. Onların başına ne geliyor? Onu nasıl sorgulamalıyız?
İşte bir örnek. Tekirdağ’da bir tuğla fabrikasında çalışan 16 yaşındaki çocuk işçi Mustafa Eti. Gece saatlerinde ısınmak için boş bir teneke içinde ateş yaktı. Ancak ateşi canlandırmak amacıyla tenekeye tiner döktüğü sırada ani bir patlama yaşandı. 10 gün mücadele eden Mustafa hayatını kaybetti.
Gelelim Milli Eğitim Bakanlığı eliyle çocukları işçileştiren MESEM’lere. Bugüne kadar resmi belgelere göre MESEM’lerde MESEM Programı kapsamında 10’u ölümlü, 1348 kaza gerçekleşti. Yani çetelerin elinden kurtulan patronun insafına bırakılıyor.
Çocukların başına musallat olan sadece çeteler ya da patronlar mı? Tabii ki değil. Belki en az konuşulan ya da konuşulmaması istenen konu cemaatler. Geçen günlerde İsmailağa Cemaati’nin yaptığı bir yürüyüşle gün yüzüne tekrardan çıkan medreseler. Cemaate bağlı vakfın İstanbul Fatih’te yaptığı yürüyüşte büyük bir kısmı 18 yaşın altında olan 318 öğrenciyle adeta gövde gösterisi yapıldı. İsmailağa’nın başta İstanbul, Sakarya ve Kocaeli olmak üzere onlarca medresesi bulunuyor. Adına Kuran kursu denilen bu kurumlarda alenen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ihlal ediliyor.
İnternet sitelerinde medreselere ilişkin şu bilgiler veriliyor: “Medreselerin müfredatı, hemen hemen Osmanlı dönemindeki müfredatın aynısıdır. Yani yüz sene önce, iki yüz sene önce hangi kitaplar okutuluyorsa aynı kitaplar okutulmaktadır. İsmailağa Tekâmül Medresesinde, ilmî ve irşâdî eğitimlerini tamamlayıp Anadolu’ya yayılan hoca efendiler, bulundukları yerlerde medrese ruhunu ikmal ediyor, yeni talebeler yetiştiriyor, halkla iç içe sohbetler ve irşad faaliyetleri gerçekleştiriyorlar.”
Diğer taraftan Hizbullah da Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da İttihad Derneği üzerinden kurduğu medreselerle aynı işlevi görüyor. Menzil Cemaati kamuda yaptığı örgütlenmelerle dikkat çekerken bu iki grup çocuklar üzerinden örgütlenme yaratıyor. Yine hedefte çocuklar var.
Buraya kadar saydıklarımızda esas hedef oğlan çocukları. Peki kız çocukları ne durumda? Geçen günlerde Zonguldak Çaycuma’da bir kız çocuğunun karın ağrısı şikâyetiyle gittiği hastanede ölü doğum yaptı.
Aynı hastanede iki hafta önce de başka bir kız çocuğunun sağlıklı bir bebek dünyaya getirdiği ortaya çıktı. Bu iki olay aslında çocuk istismarını tekrar akıllara getirdi.
TÜİK verilerine göre ise 2001-2024 arasında ülkede 15 yaşın altında tam 21 bin 487 kız çocuğu doğum yaptı. 15-17 yaş arasında ise bu rakam tam 568 bin 830. Son yıllarda sürekli olarak sayı düşse bile geçen yıl tam 6 bin 74 kız çocuğu resmi verilere göre doğum yaptı.
Bu çocuklardan 535’i ikinci, 31’i üçüncü kez doğum yaptı. 15 yaşından küçük 130 çocuk doğum yaparken bu çocuklardan dördü ikinci kez doğum yaptı.
Yine TÜİK’in verilerine göre tam 83 bin 606 çocuk cinsel istismar mağduru oldu. Bunların 11 bin 524’ünü oğlan, 72 bin 82’sini ise kız çocukları oluşturdu.
Evet, eve kapatılan annesine babasına bakması istenen ya da “evlenip bir yuvaya sahip olması” beklenen kız çocuklarının yaşadıkları ise bu.
SORUMLU KİM?
Buraya kadar yazdıklarımız aslında bir sonuç. Kimi zaman bir annenin gözyaşında, kimi zaman bir babanın cenaze törenindeki isyanında görüp anlık nefret duyulan bir tablo. Peki esas sorumlu kim? Çocukların gelecek kaygısı duymasına engel olmayan, uyuşturucu bataklığına düşmesini göz göre göre izleyen, okulda olması gereken çocukları atölyelere yönlendiren, cemaatlerin ağına düşmesine karşı hiçbir adım atmayan kim? Yaklaşık 1 yıldır ‘Aile Yılı’ etkinlikleriyle daha fazla çocuk yapılmasını teşvik edenler olabilir mi? Veya hal böyleyken zorunlu eğitimin süresini gericilerin ve sermayedarların talebiyle kısaltmak isteyenler… Yani bugünkü iktidar sahipleri…
Evet AKP geldiğinden beri ülkeye çok büyük zarar verdi. Ama “Dindar nesil” diyerek çıktıkları yolda sokakta insan öldüren, uyuşturucuyu normalleştiren, atölyelerde sömürülen, cemaatlerin elinde kurban edilen ve ev içinde ya da dışında istismara maruz bırakılan milyonlarca çocuk yarattı. Yoksulluğa mahkûm edilen, gelecekten hiçbir şey umamayan O zaman tekrar soralım: Sorumlu silahı tutan el mi?