Birleşmiş Milletler’in 27 yıl önce aldığı bir kararla her yıl 3 mayıs, tüm dünyada Basın Özgürlüğü Günü olarak kutlanıyor. Basının, demokrasilerde yasama, yürütme ve yargıdan sonra ‘dördüncü kuvvet’ olduğu vurgulanıyor.
Ne var ki, 3 Mayıs Dünya Basın Özgürlüğü’nün kutlandığı bugün, Türkiye’de halkın haber alma hakkı, ifade ve basın özgürlüğü, her zamankinden daha büyük tehdit altında. Demokratik yaşamımız, tarihi bir süreçten geçiyor. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte kuvvetler ayrılığı, denge ve denetleme mekanizmaları işlevsiz bırakıldı. Bunun sonucunda, anayasal teminat altındaki tüm özgürlükler gibi basın özgürlüğü de maalesef güvencesiz kaldı.
Medyanın yüzde doksanı iktidarın kontrolü altında. Bağımsız yayın yapan gazete ve televizyonların sayısı bir elin parmaklarını geçemiyor. Giderek siyasallaştırılan yargı ve özerk olması gereken kurumlar, eleştirel haber yapan gazetecilere karşı ‘iktidar sopası’ olarak kullanılıyor. En küçük eleştirel habere soruşturma açılıyor, gazeteciler gözaltına alınıyor, tutuklanıyor, mahkum ediliyor. Haberlere ağır para cezaları yağdırılıyor. Gazeteciler ‘virüs’ olarak nitelendiriliyor, hatta Türkiye'nin ‘muhalefet ve medya virüsünden kurtarılacağı’ ulusa seslenişlerde açıkça dile getiriliyor.
Gazetecilik yapmanın sanki ‘suç’, iktidarın hoşuna gitmeyen haberlerin de ‘terör’ muamelesi gördüğü bir ortamda BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ'nden söz etmenin dayanılmaz ağırlığını yaşıyoruz.
Yerel medya ise uzun süredir devam eden ekonomik krizde yaşam savaşı vermekte. Anadolu medyası, halkın habere ulaşabilmesi için sergilediği çabalarında, devlet ilanlarının da adaletsiz dağıtılması ile çaresizliği dip noktada yaşıyor.
S.O.S veren medyayı bir de koronavirüs önlemleri ezip geçiyor.Gazetelerin dağıtımı dahi önemsenmiyor, halk gerçeğe, habere ulaşamıyor.
Haber her açıdan özgürce paylaşılamıyorsa, gazeteler, televizyonlar, internet siteleri sansür, otosansür, baskı girdabından çıkamıyorsa, eleştirel gazeteciler tutuklanıyor, on bini aşkını işsiz kalıyorsa,hangı özgürlükden söz edilebilir ki.
Tüm bunlar Türkiye'yi uluslararası alanda tam bir ‘utanç tablosu’ ile karşı karşıya bırakıyor. Dünya Basın Özgürlüğü Endeksi’nde 180 ülke arasında 154’üncü sırada olan Türkiye, yine cezaevlerinde en çok gazetecinin olduğu ülke gerçeği ile dünya listesinin başındaki yerini koruyor.
Tüm bu nedenlerle Dünya Basın Özgürlüğü Günü’nü bugün buruk yaşıyoruz. Bu ağır koşullara karşın, demokrasimizi ve basın özgürlüğünü evrensel standartlara ulaştırıp, 3 Mayıs’ları coşkuyla kutlayacağımız günlere kavuşmak için mücadele azmimizi yitirmiyoruz.