EVLİLİK DIŞI İLİŞKİDE ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN SORUMLULUĞU
                    
                        ~ 20.10.2015,  Yeni Yaklaşımlar ~
                    
                    YARGITAY 4. HUKUK DAİRESİ KARARI; EVLİLİK DIŞI İLİŞKİDE EŞİN DIŞINDAKİ ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN SORUMLULUĞU
T.C. 
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2014/6538
K. 2015/5839
T. 7.5.2015
 
* EVLİLİK DIŞI İLİŞKİDE EŞİN DIŞINDAKİ ÜÇÜNCÜ KİŞİNİN SORUMLULUĞU (Yasada Sadakat Yükümlülüğünü  İhlal Eden Eşin Eylemini Birlikte Gerçekleştirdiği Kişiler Yönünden  Herhangi Bir Düzenleme Getirilmediği - Yasa Hükmünün Aradığı Anlamda  İştirak Halinin de Söz Konusu Olamayacağı/Manevi Tazminat İsteminin  Tümden Reddi Gerektiği)
 
* HAKSIZ FİİL SORUMLULUĞUNDA İŞTİRAK (Manevi  Tazminat - İştiraken İşlenebilir Bir Eylemin Varlığının Kabul  Edilebilmesi İçin Eylemin Müstakilen ve Asli Olarak da İşlenebilir  Olması Gerektiği/Haksız Fiil Sorumluluğunun Geniş ve Belirsiz Olan  Sadakat Yükümlülüğünü İhlal Etmeye İştirak Çerçevesinde  Değerlendirilemeyeceği)
* KİŞİLİK HAKLARINA SALDIRI (Haksız  Fiil Sorumluluğunun Geniş ve Belirsiz Bir Kavram Olan Sadakat  Yükümlülüğünü İhlal Etmeye İştirak Çerçevesinde Değerlendirilemeyeceği -  Davalının Doğrudan Davacının Bedensel veya Ruhsal Bütünlüğüne Yönelik  Hukuka Aykırı Fiilde Bulunduğundan Söz Edilemeyeceği/Manevi Tazminat  İsteminin Reddi Gerektiği)
 
* MÜTESELSİL SORUMLULUK (Türk  Medeni Kanununda Sadakat Yükümlülüğünü İhlal Eden Eşin Eylemini  Birlikte Gerçekleştirdiği Kişiler Yönünden Herhangi Bir Düzenleme  Getirilmediği - Davalının Zararın Meydana Gelmesinden Asli Olarak  Sorumlu Tutulamayacağı)
 
* SADAKAT YÜKÜMLÜLÜĞÜ  (İhlal Eden Eşin Eylemini Birlikte Gerçekleştirdiği Kişiler Yönünden  Herhangi Bir Düzenleme Getirilmediği - Haksız Fiil Sorumluluğunun Geniş  ve Belirsiz Bir Kavram Olan Sadakat Yükümlülüğünü İhlal Etmeye İştirak  Çerçevesinde Değerlendirilemeyeceği/Manevi Tazminat)
 
* MANEVİ TAZMİNAT DAVASI (Kişilik  Haklarına Saldırı Sebebiyle - Davalının Doğrudan Davacının Bedensel  veya Ruhsal Bütünlüğüne Yönelik Hukuka Aykırı Bir Fiilde Bulunduğundan  Söz Edilemeyeceği/Davacının Manevi Tazminat İsteminin Tümden Reddine  Karar Verilmesi Gerektiği)
 
4721/m.174,185
 
818/m.41,49,50
 
6098/m.49,58
 
ÖZET :  Dava, kişilik haklarına saldırı sebebiyle uğranılan manevi zararın  ödetilmesi istemine ilişkindir. Davacının dava dışı eşinin T.M.K.nın  evlenmeyle eşe yüklediği ödevler arasında bulunan sadakat yükümlülüğünü  ihlali nedeniyle, Kanunun 185. ve 174. maddeleri uyarınca boşanma sebebi  ve istenmesi halinde manevi tazminatı gerektirir nitelikte olduğu  kuşkusuzdur. T.M.K. daki düzenleme, dava dışı eşin evlenmeyle kurulan  aile birliğinin tarafı olması sıfatından kaynaklanmaktadır. Davalının  eyleminin manevi tazminatı gerektirip gerektirmeyeceğine gelince,  davalının doğrudan davacının bedensel veya ruhsal bütünlüğüne yönelik  hukuka aykırı bir fiilde bulunduğundan söz edilemez. Söz konusu Yasada  yükümlülüğünü ihlal eden eşin eylemini birlikte gerçekleştirdiği kişiler  yönünden herhangi bir düzenleme getirilmemiştir. Dava konusu eylemin  gerçekleştiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan 818 Sayılı B.K.nun  müteselsil sorumluluğa dair hükümlerinin de uygulanma imkanı  bulunmamaktadır. Zira, sözkonusu Kanunun 50. maddesinde haksız fiil  sebebiyle müteselsilen sorumluluğuna gidilebilecekler gösterilmiştir.  Davalı zararın meydana gelmesinden asli olarak sorumlu tutulamaz. Yine  yasa hükmünün aradığı anlamda iştirak hali de söz konusu olamaz. Zira  iştiraken işlenebilir bir eylemin varlığının kabul edilebilmesi için,  eylemin müstakilen ve asli olarak da işlenebilir olması gerekir. Ayrıca  haksız fiil sorumluluğunu, geniş ve belirsiz bir kavram olan sadakat  yükümlülüğünü ihlal etmeye iştirak çerçevesinde değerlendirmek, bu  sorumluluğu belirsiz hale getirecektir. Açıklanan nedenlerle, 818 sayılı  B.K.nın 49 (T.B.K.nın 58) maddesine göre, davalının eylemi, davacının  kişilik değerlerine saldırı oluşturacak nitelikte bir eylem olarak kabul  edilemez. Davacının manevi tazminat isteminin tümden reddine karar  verilmesi gerekir.
 
DAVA : Davacı vekili  tarafından, davalı aleyhine 11.5.2013 gününde verilen dilekçeyle manevi  tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın  kısmen kabulüne dair verilen 15.1.2014 tarihli kararın Yargıtay'ca  incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz  dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından  hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği  düşünüldü:
 
KARAR : Dava, kişilik  haklarına saldırı sebebiyle uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine  ilişkindir. Mahkemece, istemin bir bölümü kabul edilmiş, karar davalı  tarafından temyiz edilmiştir.
 
Davacı, davalının  kendisiyle evli olduğunu bildiği halde dava dışı eşi ile birlikte  olduğunu, eyleminin kişilik haklarına saldırı niteliğinde bulunduğunu  iddia ederek, uğradığı manevi zararın ödetilmesi isteminde bulunmuştur.  Davalı, davacının iddialarını kabul etmediğini belirterek davanın  reddine karar verilmesini istemiştir.
 
Mahkemece, toplanan  delillere göre davalının, davacının eşi ile evli olduğunu bilerek  birlikte olduğu hususu sabit görülerek davanın kısmen kabulüyle davacı  eş yararına manevi tazminata hükmedilmiştir.
 
T.M.K.nun  185. maddesine göre, "Evlenmeyle eşler arasında evlilik birliği kurulmuş  olur. Eşler birlikte yaşamak, birbirlerine sadık kalmak ve yardımcı  olmak zorundadırlar." Aynı Kanunun 174. maddesine göre de, "Mevcut veya  beklenen menfaatleri boşanma yüzünden zedelenen kusursuz veya daha az  kusurlu taraf, kusurlu taraftan uygun bir maddi tazminat isteyebilir.  Boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan  taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat olarak uygun miktarda  bir para ödenmesini isteyebilir."
 
Evlenmeyle eşler  arasında kurulan aile birliğinin taraflara yüklediği ödevlerin ihlali  veya yerine getirilmemesi durumunda bu yükümlülüğü yerine getirmeyen eş  yönünden Türk Medeni Kanunundaki sonuçları, boşanma ve boşanma sebebi  olması durumunda, bu olaylar yüzünden kişilik haklarının saldırıya  uğraması halinde manevi tazminat talep edilebileceğidir.
 
818  Sayılı B.K.nın 41 (T.B.K.nın 49). maddesine göre, kusurlu ve hukuka  aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle  yükümlüdür. Yine 818 Sayılı B.K.nın 49 (T.B.K.nın 58) maddesinde  "Şahsiyet hakkı hukuka aykırı bir şekilde tecavüze uğrayan kişi,  uğradığı manevi zarara karşılık manevi tazminat namıyla bir miktar para  ödenmesini dava edebilir." Haksız fiile dayalı bir borcun doğabilmesi  için, hukuka aykırı bir fiil bulunmalı, fiili işleyenin kusuru olmalı,  sonuçta bir zarar doğmalı, zararla işlenen fiil arasında da uygun  nedensellik bağı bulunması gerekir.
 
Somut olaya gelince,  davalının ve dava dışı eşin davacıya yönelik ve bütün olarak aldatma  mahiyetindeki davranışlarının manevi tazminatı gerektirip  gerektirmeyeceğinin tartışılması gereklidir.
 
Yukarıda  incelenen yasa maddeleri uyarınca, davacının dava dışı eşinin T.M.K.nın  evlenmeyle eşe yüklediği ödevler arasında bulunan sadakat yükümlülüğünü  ihlali nedeniyle, Kanunun 185. ve 174. maddeleri uyarınca boşanma sebebi  ve istenmesi halinde manevi tazminatı gerektirir nitelikte olduğu  kuşkusuzdur. T.M.K. daki düzenleme, dava dışı eşin evlenmeyle kurulan  aile birliğinin tarafı olması sıfatından kaynaklanmaktadır. Zira dava  dışı eş kendi iradesi ile bu birliğin tarafı olmayı kabul etmiş ve  Kanunun kendisine tanıdığı hak ve yükümlülükler altına girmiştir.
 
Davalının  eyleminin manevi tazminatı gerektirip gerektirmeyeceğine gelince,  davalının doğrudan davacının bedensel veya ruhsal bütünlüğüne yönelik  hukuka aykırı bir fiilde bulunduğundan söz edilemez. Söz konusu Yasada  yükümlülüğünü ihlal eden eşin eylemini birlikte gerçekleştirdiği kişiler  yönünden herhangi bir düzenleme getirilmemiştir.
 
Dava  konusu eylemin gerçekleştiği tarih itibariyle yürürlükte bulunan 818  Sayılı B.K.nun müteselsil sorumluluğa dair hükümlerinin de uygulanma  imkanı bulunmamaktadır. Zira, sözkonusu Kanunun 50. maddesinde haksız  fiil sebebiyle müteselsilen sorumluluğuna gidilebilecekler  gösterilmiştir. Yukarıda açıklanan yasal duruma göre, davalı zararın  meydana gelmesinden asli olarak sorumlu tutulamaz. Yine yasa hükmünün  aradığı anlamda iştirak hali de söz konusu olamaz. Zira iştiraken  işlenebilir bir eylemin varlığının kabul edilebilmesi için, eylemin  müstakilen ve asli olarak da işlenebilir olması gerekir. Ayrıca haksız  fiil sorumluluğunu, geniş ve belirsiz bir kavram olan sadakat  yükümlülüğünü ihlal etmeye iştirak çerçevesinde değerlendirmek, bu  sorumluluğu belirsiz hale getirecektir.
 
Açıklanan  nedenlerle, 818 sayılı B.K.nın 49 (T.B.K.nın 58) maddesine göre,  davalının eylemi, davacının kişilik değerlerine saldırı oluşturacak  nitelikte bir eylem olarak kabul edilemez. Mahkemece açıklanan yönler  gözetilerek, davacının manevi tazminat isteminin tümden reddine karar  verilmesi gerekirken, yerinde olmayan gerekçeyle, yazılı biçimde karar  verilmiş olması usul ve yasaya uygun düşmediğinden kararın bozulması  gerekmiştir.
 
SONUÇ : Temyiz olunan  kararın yukarda gösterilen sebeplerle BOZULMASINA, peşin alınan harcın  istenmesi halinde iadesine, 07.05.2015 tarihinde oyçokluğuyla karar  verildi.
 
KARŞI OY :
 
Dava,  kişilik haklarına saldırı sebebiyle manevi tazminat ödetilmesi istemine  ilişkindir. Mahkemece, istemin bir bölümü kabul edilmiş; davalı  tarafından temyiz edilen hüküm, Dairemiz çoğunluğunca manevi tazminat  isteminin tümden reddine karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle  bozulmuştur.
 
Somut olayda; davalının davacının eşi ile  duygusal ve cinsel ilişkiye girdiği tarafların ve mahkemenin  kabulündedir. Sorun, bu durumun davacının kişilik haklarına saldırı  oluşturup oluşturmadığı ve saldırı oluşturuyorsa bundan davalının  sorumlu olup olmayacağı noktasında toplanmaktadır.
 
Hukukumuzda  borçların kaynağı; sözleşme, haksız fiil, sebepsiz iktisap ya da bir  kanun hükmü olarak kabul edilmiştir. Türk Borçlar Kanunu'nda sorumluluk  nedenleri arasında düzenlenen haksız fiil, hukuka aykırı bir eylemle  başkasına zarar verilmesidir. Eldeki dava, açıklanan sorumluluk  kaynaklarından 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 58. (818 Sayılı  Borçlar Kanunu 49. mad.) maddesinde ifadesini bulan haksız eyleme  dayalıdır.
 
Gerek Anayasamızda, gerek Türk Medeni  Kanunu'nda aile, toplumun temeli olarak kabul edilmiş ve aileyi koruyan  hükümlere yer verilmiştir. Aile sadece mensubu olduğu kişiler için  değil, toplum için de önemlidir. Hem yazılı hukuk düzenimizde hem de örf  ve adet hukukumuzda özel bir yere sahiptir.
 
Böylesi  öneme sahip aile kurumuna mensup erkekle evli olduğunu bilerek kurulan  duygusal ve cinsel ilişkinin, aile kurumuna ve onun mensubu olan  kişilere vereceği zarar kaçınılmazdır. Davalının da bunu öngörmemiş  olduğu düşünülemez.
 
Bu nedenledir ki, evli kişilerle  ilişki uzun süre suç sayılmış ve aile kurumu bu yolla koruma altına  alınmak istenmiştir. Bu tür eylemlerin, daha sonraki yasal  düzenlemelerle suç olmaktan çıkarılmış olması, bu eylemin ahlaka  aykırılığını ve dolayısıyla haksızlığını ortadan kaldırmayacaktır.
 
Diğer  taraftan, eşler evlilik birliğini kurmakla birbirlerine sadakat borcu  altına girdikleri gibi, mensubu oldukları aile birliğine karşıda  sorumluluk altına girerler. Davacının eşinin evli olmasına rağmen bir  başkasıyla cinsel ve duygusal ilişkiye girmesi, evlilik sözleşmesiyle  bağlandığı, sadakat borcu altına girdiği eşine karşı haksız eylem  niteliğindedir. Davalı kadın da, evli olduğunu bilerek davacının eşiyle  gayri resmi ilişkiye girmek suretiyle, gerek yasalarca, gerek örf ve  adet hukukunca korunmayan haksız bir davranış içine girmiştir. Bu  davranış da açıkça haksız eylem niteliğindedir.
 
Eş  söyleyişle, esasen dava dışı eşin evlilik birliğinin gerektirdiği  sadakat yükümü bulunmakla birlikte, onun evli olduğunu bilen ve buna  rağmen onunla birlikte ilişkiye giren davalı kadının da dava dışı  kocanın sadakatsizlik eylemine katıldığında, her ikisinin de bu haksız  eylemlerinden birlikte ve müteselsilen sorumlu olduklarında kuşku  bulunmamaktadır. O halde, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu'nun 61. (818  Sayılı Borçlar Kanunu'nun 50. md.) Maddesinde düzenlenen birden fazla  şahsın müşterek kusurlarıyla bir zarara yol açmaları, diğer bir  deyimiyle tam teselsül hali mevcut olup, davalı doğan zarardan davacının  eşi ile birlikte müteselsilen sorumludur.
 
Hal böyle  olunca; mahkemece, davalının açıklanan şekilde gerçekleşen eyleminden  sorumluluğu kabul edilerek davacı eş yararına tazminat hükmü kurulması  doğrudur. Çocukları bu kapsamda değerlendirmek söz konusu  olamayacağından yararlarına tazminata hükmedilmesi ise isabetli  bulunmamıştır.
 
Bu itibarla; Dairemiz çoğunluğunun kararına açıkladığımız sebeplerle katılmıyoruz.
kazanci.com.tr

                                
                
                
                
                
                
                
                    Hits: 4395