4 Ekim Pazar günü seçim beyannamesini açıklayan Davutoğlu, vaatlerini, Türkiye’yi 13 yıl süreyle kesintisiz yöneten bir partinin genel başkanı olarak değil, adeta iktidara aday bir muhalif parti lideri görüntüsüyle sıraladı.
Bunun nedeni, kendisi sadece bir yıldır parti başkanı olduğuna göre, söylemi, AK Parti ile de bir hesaplaşma olarak düşünülebilir. Gerçi, kendisi yıllardır Dışişleri Bakanı idi; Parti iktidarının başından beri de, danışmanı. Ama bundan daha önemlisi şu: Eğer, Parti’nin yönetim anlayışı ile hesaplaşma anlamına gelseydi konuşması, o zaman, 3 dönem milletvekilliği yapmış olan partililerin yeniden aday gösterilmesi için, 53 “yeni milletvekili”ni harcamasını açıklamak kolay olmazdı.
Şu halde Davutoğlu, Partisi’nin 13 yıllık mirası ile hesaplaşmıyor; tam tersine, onu paylaşıyor ve savunuyor.
Onarımı kim yapacak?
Öncelikle, seçimleri yenileme gerekçesi yok. Zaten konuşmasının en zayıf halkası da bu noktada düğümleniyor: Koalisyon hükümeti kurulamaması, Davutoğlu’na göre, CHP’nin siyasal-anayasal düzende restorasyon (onarım) istemesi. “AK Parti’nin 13 yıl boyunca yaptıkları onarıma tabi tutulamaz” dedi.. Ne var ki, kendi reform önerileri, bir bütün olarak onarım programı olarak da görülebilir. HSYK, yeniden “Hâkimler Yüksek Kurulu” ve “Savcılar Yüksek Kurulu” olarak yapılandırılacak, diyor. Beş yıl önce yeniden yapılandırılırken, bu yöndeki eleştirilerin dikkate alınması bir yana, eleştiri sahipleri sürekli hedef gösterildi. CHP’nin önerisi de, ikili yapı yönünde olduğuna göre, AK Parti şunu söylemiş olmuyor mu? Restorasyonu sen değil, ben yapacağım...
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yolunu gözden geçirme iradesi ise, 2010’daki tek kazanımda geriye gidiş anlamına gelmiyor mu? Yüksek yargı organları üzerinde “yasama vesayeti” ise, yargının daha bağımlı hale getirileceği anlamına gelmiyor mu?
Ya demokratikleşme söylemi?
“ Demokratik bir perspektifle yapılandırıldığında, parlamenter sistemle başkanlık sistemi arasında demokrasiye uyum açısından bir fark bulunmadığı” belirtildikten sonra, “demokratik doğasından koparılmış parlamenter sistemin yol açtığı siyasal istikrarsızlıklar” gerekçe gösterilerek, “özgürlükçü ve insan odaklı yeni Anayasa ile (…) demokratik denge ve kontrol mekanizmalarının öngörüldüğü, toplumsal farklılıkların siyasal temsilinin sağlandığı, ademi merkeziyetçi bir idare sisteminin güçlendirildiği, (…), her türlü vesayetin engellendiği yeni bir siyasal sisteme geçebiliriz.” deniliyor.
Bu satırlar, 21. yüzyıl için de geçerli mi? Eğer geçerli ise, o zaman, “demokratik dönüşüm” ve “vesayetten arınma” gibi kazanımlar, sizin eseriniz değil mi idi? Demokrasi birimleri olarak beldeleri kim süpürdü? %10 seçim barajının tartışılmasına bile tahammül edemeyen hangi parti? Parlamenter rejimi doğasından kim kopardı?
“Anayasasızlaştırma dönemi” nasıl aşılacak?
Anayasa hedefini yoğun biçimde vurgulayan Davutoğlu, şu soruyu yanıtlamak durumunda: 13 yıl boyunca en aralıksız mücadeleniz, anayasal denge ve denetim düzeneklerinin azaltılması yönünde olduğuna göre;
-Geçmişe yönelik olarak; hangi reformları yapmak istiyordunuz da, Anayasa size engel oldu?
-Geleceğe yönelik olarak; denge ve denetim öngördüğünüze göre, geçmişteki uygulamalarınızdan vaz mı geçeceksiniz? Dahası, özellikle 2011’den bu yana uygulamalarınızı, bir “anayasızlaştırma dönemi” (fiil? durum) olarak mı görüyorsunuz? Eğer böyle ise, “yeni anayasa düzeni” kimin için inşa edilecek?
Özgürlük vaatleri ve barış ortamı
-Bozulan toplumsal barış ortamını, özellikle düşünce ve basın özgürlükleri, toplu özgürlüklerin dibe vurmuş olmasını açıklamadan, özgürlükçü vaat ciddiye alınabilir mi? Eğer hak ve özgürlükler, “iç güvenlik paketi”nin ilerisine geçecek ise, bu paketi ölesiye savunmanın anlamı ne? Hayır, bunun gerisinde kalacaksa, “özgürlük” sözcüğünün telaffuzu, bir yanılsama değil mi?
-Ya anayasal düzlemdeki yalanlar? Seçme hakkı için 18 yaşı biz getirdik; seçilme için 18’i de biz getireceğiz. İlki yalan; ikincisi ise, tamamen popülist.
Salondaki binlerce kişi Davutoğlu’nu büyük bir sabırla saatlerce dinlerken, bu tür sözleri gerçeklik süzgecinden geçirmiyor mu, yoksa gerçekten farkında mı değil?
Yanıt ne olursa olsun, Davutoğlu, iktidara aday bir muhalefet partisi lideri edasıyla konuştu. Buna karşılık, beş ay aradan sonra neden yeniden seçime gidildiği konusunda ikna edici hiçbir şey söyleyemedi.
Bu söylem, AK Parti’den kaçan oyları geri getirmesi bir yana, yeni kaçışlara bile neden olabilir.