Ankara Barosu, o genelgenin iptalini istedi

~ 07.09.2015, Yeni Yaklaşımlar ~

Ankara Barosu, MİT, emniyet ve jandarmaya yetki veren Başbakanlık genelgesinin iptali için Danıştay’da dava açtı.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, artan terör saldırıları sonrası, 81 ilde “devlet otoritesini pekiştirmek için” Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) ihtiyaç duyulan her yerde görevlendirilme talimatını vermişti.

ANKARA BAROSU KARŞI ÇIKTI
Ankara Barosu, hükümetin aldığı bu karara karşı çıkarak konuyu yargıya taşıdı. Baro başkanlığı genelgenin iptali için Danıştay’a dava açtı.

YÜRÜTMEYİ DURDURMA İSTEDİLER
Baro, iptal istemiyle yetinmeyip, öncelikle hukuka aykırı olduğunu iddia ettiği genelgenin yürütmesinin durdurulmasına da karar verilmesini istedi.

Konuyla ilgili Ankara Barosu resmi internet sitesinde şu duyuruyu yaptı...

ANKARA BAROSU’NDAN BAŞBAKANLIK’IN ‘GENEL FİŞLEME’ GENELGESİNE İPTAL DAVASI

Ankara Barosu, MİT, emniyet ve jandarmaya genel fişleme yetkisi veren Başbakanlık genelgesinin iptali için Danıştay’da dava açtı.

Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü, 5 Ağustos 2015 tarihinde valiliklere bir genelge gönderdi. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun imzasını taşıyan genelgede, terörle mücadelenin etkinliğini arttırmak amacıyla merkezde Başbakanlık Koordinasyon Merkezi ve Başbakanlık Takip Merkezi, illerde İl Güvenlik ve Asayiş Koordinasyon Merkezi, ilçelerde de İlçe Güvenlik ve Asayiş Koordinasyon Merkezi oluşturulacağını duyurdu.

Genelgede, il ve ilçelerdeki dernek, sivil toplum kuruluşu, platform, sözde mahkemeler ve halk meclisleri, yerel basın, internet haber siteleri ve sosyal medya hesapları hakkında rapor tutularak merkeze gönderilmesi talimatı verildi.

Ankara Barosu, MİT, emniyet ve jandarmaya genel fişleme yetkisi veren genelgeyi yargıya taşıdı.

Ankara Barosu Başkanlığı tarafından Danıştay’a sunulan dava dilekçesinde, söz konusu genelgenin temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan Anayasa ve uluslararası sözleşmelere aykırı olduğu savunuldu. Dilekçede, genelgenin yürütmesinin durdurulması ve iptali istendi.

BARONUN İLGİLİ DİLEKÇESİ İSE ŞÖYLE...

 
DANIŞTAY BAŞKANLIĞI’NA
 
Yürütme Durdurma İstemli İptal davası
        
 
DAVACI                           : ANKARA BAROSU BAŞKANLIĞI
                                             Adliye Sarayı B Blok 5. Kat 06251 Sıhhiye/ANKARA
 
DAVALI                           : T.C. BAŞBAKANLIK-ANKARA
 
DAVA KONUSU             : T.C. Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü’nün 05.08.2015 tarih ve 69471265-010-06 sayılı genelgesinin öncelikle yürütmesinin durdurulması ve iptali istemidir.
 
ÖĞRENME TARİHİ      : 01.09.2014 (Basında yer alma tarihi)
 
A-   DAVA KONUSU İŞLEM ve AÇIKLAMALAR   :
 
01.09.2015 tarihinde basında yer alan bir haberlerle duyurulmuş olan Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü’nün 05.08.2015 tarih ve 69471265-010-06 sayılı Başbakan imzalı genelgesinde;(Ek-1)
“….terör olayları ile ilgili alınacak tedbirleri, uygulamaları ve bu kapsamdaki ilgili diğer konuları değerlendirerek yapılacak müdahalelerin etkinliğini artırmak, kurumlar arası işbirliği ve eşgüdümü sağlamak üzere Başbakanlık Müsteşarının Başkanlığında ilgili kurumların temsilcilerinin katılımı ile Başbakanlık Koordinasyon Merkezi kurulmuştur. Bu çerçevede il ve ilçe uygulamalarını izlemek ve değerlendirmek üzere Başkan ve üyeleri Başbakanlık Müsteşarınca belirlenecek Başbakanlık Takip merkezi kurulmuştur. Başbakanlık Koordinasyon Merkezi ile Başbakanlık Takip Merkezinin sekreterya hizmetleri Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünce yürütüleceği,
 
Aynı kapsamda illerde Valilerin başkanlığında garnizon komutanı, Cumhuriyet Başsavcısı, İl Jandarma komutanı, İl Emniyet Müdürü, MİT Temsilcisi ve Valinin gerek göreceği diğer ilgililerden oluşan İl Güvenlik ve Asayiş Koordinasyon merkezi, ilçelerde ise komutanı, ilçe emniyet müdürü ve kaymakamın gerek göreceği diğer ilgililerden oluşan İlçe Güvenlik ve Asayiş Koordinasyon Merkezi kurulacağı,
 
İl ve İlçe Güvenlik ve Asayiş Koordinasyon Merkezleri her hafta düzenli bir biçimde toplanacak, il bazında yapılan değerlendirme, planlama ve uygulamalar Valilikler tarafından haftalık olarak Başbakanlık Talep Merkezine ulaştırılacağı belirtilmiştir.
 
Söz konusu genelge ile birlikte eklerinde sunulan “HİZMETE ÖZEL” başlıklı formda, TERÖR ÖRGÜTLERİNİN İLLEGAL YAPILARI VE TERÖRE MÜZAHİR LEGAL GÖRÜNÜMLÜ YAPILARA İLİŞKİN BİLGİLER bölümünde;(Ek-2)
 
 (Dernekler, STK’lar, Platformlar, Sözde Mahkemeler ve Halk Meclisleri, yerel Basın, Internet/Haber Siteleri, Sosyal Medya Hesapları vb) hakkında
 
“Tespitler, Haklarında Yapılan İşlemler, Alınan Tedbirler, Takipteki Hususlar” konu başlıklarına yer verilmiştir.
 
İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğü tarafından 81 il Valiliğine gönderilen 11.08.2015 tarih ve 23635644-E-4247 sayı ve İl Güvenlik ve Asayiş Koordinasyon Merkezi konulu yazısında;(Ek-3)
 
“Yukarıdaki emir doğrultusunda İl ve İlçe Güvenlik ve Asayiş Koordinasyon Merkezlerinin ivedilikle kurularak, gerekli koordinasyonun sağlanması ve uygulamada her hangi bir aksaklığa meydan verilmemesi hususları için gereğinin yapılması” belirtilmiştir.
 
Resmi Gazete’de yayımlanmayan ve gizli olarak 81 il valiliğine gönderilen genelgede, terör olaylarında son zamanlarda bir artış yaşandığına bu sebeple Başbakanlık Takip Merkezleri kurularak, illerdeki sivil toplum kuruluşları, dernekler, platformlar, yerel basın, medya, Internet/haber siteleri sosyal medya kullanıcıları izleme altına alınmakta; tüm sivil toplum örgütleri ve sosyal medya kullanıcıları hakkında “rapor tutulması” emredilmektedir.
 
Söz konusu genelge kapsamında illerde Valilerin başkanlığında garnizon komutanı, Cumhuriyet Başsavcısı, İl Jandarma Komutanı, İl Emniyet Müdürü, MİT Temsilcisi ve Valinin gerek göreceği diğer ilgililerden oluşan İl Güvenlik ve Asayiş Koordinasyon Merkezi, ilçelerde ise komutanı, ilçe emniyet müdürü ve kaymakamın gerek göreceği diğer ilgililerden oluşan İlçe Güvenlik ve Asayiş Koordinasyon Merkezi kurulacağı belirtilmiştir. İl ve İlçe Güvenlik ve Asayiş Koordinasyon Merkezleri, her hafta düzenli bir biçimde toplanacak, il bazında yapılan değerlendirme, planlama ve uygulamalar Valilikler tarafından haftalık olarak Başbakanlık Takip Merkezi’ne ulaştırılacaktır.
Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün Ankara Valiliğine gönderilen12.08.2015 tarih ve 41654118-951-01296 sayılı ÇOK İVEDİ yazısında;
“…ekli listede belirtilen hususlar ile bildirilmesinde fayda görülen diğer hususların ve terörle mücadele amacıyla bakanlıklar ve ilgili kurumlaraca öngörülen eylem, tedbir ve uygulamalara ilişkin bilgilerin yer aldığı raporun her hafta Pazartesi günü düzenli olarak il bazında Başbakanlık Takip Merkezine gönderilmesi” gerektiği belirilmiştir.(Ek-4)
Ankara Valiliğinin İlçe Kaymakamlıklarına, İl Jandarma Komutanlığına, İl Emniyet Müdürlüklerine Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün yazısını ilgi göstererek göndermiş olduğu 13.08.2015 tarih 13688855-E.28424 sayılı yazıda; ekindeki formata(ek-2de sunulmuş olan) uygun olarak düzenlenecek raporların birleştirilmek üzere zamanında İl Emniyet Müdürlüğüne gönderilmesi istenmiştir. (Ek-5)
81 İL VALİLİĞİNE GÖNDERİLEN ve YUKARIDA DETAYLARINA YER VERİLEN DAVA KONUSU GENELGE AÇIKÇA ANAYASAYA, TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERE VE ULUSLAR ARASI HUKUKA AYKIRIDIR.
Dava konusu genelgenin eklerinde görüldüğü üzere, “Dernekler, STK’lar, Platformlar, Sözde Mahkemeler ve Halk Meclisleri, Yerel Basın, Internet/Haber Siteleri, Sosyal Medya Hesapları v.b” hakkında Bilgilerin toplanacağı belirtilerek, toplumun her türlü yapılanmasında, her kademesi takip altında tutularak haklarında kayıt dosyaları oluşturulmak istenmektedir.
Toplumun önünü açan ve demokrasinin vazgeçilmez kuruluşları olan Sivil Toplum örgütleri, dernekler ve Basın –Yayın Kuruluşları üzerinde söz konusu genelge ile ciddi bir baskı oluşturulmaya çalışılmakta, ifade özgürlüğü açıkça tehdit edilmektedir.
B-   ANKARA BAROSU ve HUKUK DEVLETİNİ KORUMA GÖREVİ   :
 
1-    Barolar, hukukun üstünlüğünü koruma yetkisi ile donatılmış meslek kuruluşlarıdır. Bu sebeple diğer meslek kuruluşlarından çok farklı misyonları ve görevleri bulunmaktadır. Bu yetki Barolara 1136 sayılı Avukatlık Kanunu ile açıkça tanınmıştır. Kanunun “Baroların Kuruluş ve Nitelikleri” başlığı altında düzenlenen 76. Maddesinde, Baroların görevinin, meslek mensupları arasında dürüstlük ve meslek düzenini korumakla birlikte, insan haklarını, hukukun üstünlüğünü korumak ve sağlamak olduğu açık şekilde düzenlenmektedir.
 
2-    1136 sayılı Avukatlık Kanunu 76. Maddesinde, Hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak Baroların amaçları arasında sayılmıştır. Yasanın 95/21. Fıkrasında ise hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak Baro Yönetim Kurulların görevleri arasında sayılmıştır. Avukatlık Kanunun 76. Maddesinde de açıkça ifade edildiği gibi Barolar, kendi özel kanunu ile meslek kuruluşu olmanın ötesinde hukukun üstünlüğünü korumakla görevlendirilmiş kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır. Bu konuda Danıştay Dava Genel Kurulunun kararları da mevcuttur;“Baroların mesleki bir örgüt olmanın ötesinde hukukun üstünlüğü ve insan haklarını savunmak ve korumak gibi bir işlev yüklenmesi nedeniyle diğer meslek örgütlerinden farklı konumda olduğu açıktır.” (DİDDGK 2003/417E., 2005/234K. )Avukatlık Kanunun 4667 sayılı yasa ile değişik 95. maddesinin 21. fıkrası uyarınca Hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını savunmak, korumak ve bu kavramlara işlerlik kazandırmak Baro Yönetim Kurullarına verilen görevler arasındadır.
 
3-    Baromuz açtığı bu davayla dava konusu idari işlemin etkin ve yaygın bir biçimde hukuka uygunluk denetiminin sağlanması, Anayasal ilkeler ve evrensel hukuk kapsamında hukuka uygunluğunun tartışılması amacıyla yargıyı harekete geçirmekte dolayısıyla hukukun üstünlüğüne işlerlik kazandırmaktadır.
 
C-   DAYANAK MEVZUAT ve HUKUKA AYKIRILIKLAR:
 
İnsan hakları kişilerin doğuştan sahip oldukları vazgeçilemez, devredilemez, herkes tarafından saygı gösterilmesi gereken  temel hak ve hürriyetler bütünüdür.
Devletler de toplumu oluşturan bireylerin bu devredilmez ve vazgeçilemez haklarını güvence altına almakla yükümlüdür Anayasamızın 12. Maddesi uyarınca herkes kişiliğine bağlı devredilemez, dokunulamaz, vazgeçilemez temel hak ve hürriyetlere sahiptir.
Anayasa madde 12- Herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir. Temel hak ve hürriyetler, kişinin topluma, ailesine ve diğer kişilere karşı ödev ve sorumluluklarını da ihtiva eder.”
Anayasanın Cumhuriyetin niteliklerine ilişkin 2. Maddesinde de “insan haklarına saygı” ilkesine yer verilmektedir.
Anayasanın Devletin temel amaç ve görevleri başlığı altında yer alan 5. Maddesi uyarınca;
 Madde 5Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
 Egemenlik başlığı altındaki 6. Maddesi uyarınca
Madde 6Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz. Hükmüne yer vermektedir.
Görüldüğü üzere Anayasamız, hiç kimseye, kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanma olanağı tanımamaktadır. Siyasi otoritenin “meşruluğunun” temeli Anayasaya uygunluk ve hükümet edenlerin hukuka uygun tasarruflarda bulunmasıdır. Hukuk özgürlüklerin güvencesidir. Güvence sistemi, sadece insan haklarına saygı duymama, ihlal ya da onları ortadan kaldırmanın önüne geçilmesi için değil özgürlüklerin kullanılmasını, gerçekleşmesini sağlamaya yönelik kuralları, eylem ve işlemleri de kapsamaktadır.
DAVA KONUSU GENELGE İLE ORTAYA ÇIKACAK UYGULAMALAR ANAYASAYI VE ANAYASANIN 90. MADDESİ UYARINCA İÇ HUKUK NORMU OLARAK KABUL EDİLEN ULUSLAR ARASI SÖZLEŞMELERİ AÇIKÇA VE AĞIR ŞEKİLDE İHLAL ETMEKTEDİR.
I-ULUSAL VE ULUSLARARASI MEVZUATTA KİŞİSEL VERİLERİN KORUNMASI:
Anayasa 2010 yılında yapılan değişiklikleri kapsamında 20. Maddeye eklenen hükümle “kişisel verilerin korunması” açıkça Anayasal güvence kapsamına alınmıştır.
Anayasanın 20. Maddesi uyarınca;“Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz
 (Değişik: 3/10/2001-4709/5 md.) Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/2 md.) Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir.Hükmü ile Kişisel verilerin ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızası ile işlenebileceği açıkça belirtilmiştir. Bunun aksi her türlü düzenleme ve eylem, hukuka aykırıdır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) 8. Maddesinde özel hayatın ve aile hayatının korunmasına ilişkin olarak yer alan düzenlemeye göre;
1. Herkes; özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir.
2. Bu hakkın kullanılmasına bir kamu otoritesinin müdahalesi, ancak; ulusal güvenlik, kamu güvenliği, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda, zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabilir.
Görüldüğü üzere uluslar arası sözleşme, bu hakka devlet eliyle yapılacak müdahalenin şartlarını sayarken  “zorunlu olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş” olma koşullarını getirmiştir. Böylelikle devlet otoritesinin temel hak ve özgürlüklere yapacağı bir sınırlama ancak kanunilik ve ölçülülük ilkesi ile gerçek olabilir.
AİHM’nin de kişisel verilerin korunması konusunda pek çok kararı mevcuttur. Mahkeme verdiği birçok kararda, kişinin özel hayatıyla ilgili verilerin saklanmasının 8. Maddenin ihlal edilmesi anlamına geldiğine hükmetmiştir;
"Halka açık bilgi, merciler tarafından tutulan dosyalarda sistematik olarak toplanıp saklanması halinde özel hayat kapsamına girebilir. Bu özellikle de söz konusu bilgilerin bir kişinin uzak geçmişini ilgilendirmesi durumunda geçerlidir." (Rotaru - Romanya Davası 14.02.2000). Leander-İsviçre (26.03.1987), Koop-İsviçre (25.03.1999), Amann- İsviçre(16.02.2000) davalarında da “Bir kamu merciinin bir bireyin özel hayatıyla ilgili bilgileri saklaması, 8. Maddenin ihlalini oluşturur. Saklanan bilgilerin daha sonra kullanılıp kullanılmamasının buna bir etkisi bulunmaz
1990 yılında Birleşmiş Milletler (BM) kişisel verilerin işlenmesine ilişkin tavsiye kararında ve AB Temel Haklar Şartı Beyannamesinde kişisel verilerin korunması düzenlenmiştir.
AB Temel Haklar Şartı Beyannamesinin 8′inci maddesi uyarınca
1. Herkes, kendisini ilgilendiren kişisel verilerin korunması hakkına sahiptir.
2. Bu veriler, adil bir şekilde, belirli amaçlar için ve ilgili kişinin rızasına veya yasa ile öngörülmüş diğer meşru bir temele dayanarak tutulur. Herkes, kendisi hakkında toplanmış verilere erişme ve bunları düzelttirme hakkına sahiptir.
3. Bu kurallara uyulması, bağımsız bir makam tarafından denetlenir.”
Avrupa Konseyi, 1981 yılında “Kişisel Nitelikteki Verilerin Otomatik İşleme Tabi Tutulması Karşısında Şahısların Korunmasına Dair Sözleşmeyi” imzaya açmış ve sözleşme Türkiye ve diğer Konsey üyeleri tarafından imzalanmıştır.
Görüldüğü üzere, kişisel verilerin korunması, imzamız bulunan bir çok uluslar arası sözleşmede sıkı sıkıya koruma altına alınmakta, sınırlanması meşru temele, yasaya dayanmak zorunda ve  ölçülülük ilkesi esas alınmaktadır.
II. ULUSAL VE ULUSLARARASI MEVZUATTA BASIN VE İFADE ÖZGÜRLÜĞÜ ve STK’LAR:
1-) Son günlerde temel hak ve özgürlüklerden olan, ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı, basın ve iletişim özgürlüğüne hukuka aykırı sınırlamalar getirilerek, toplum üzerinde baskı yaratan uygulamalara yer verilmektedir.
Terör olaylarının artması gerekçe gösterilerek, söz konusu baskı ve sınırlamalar artırılmakta, üzerine hukuksuz yeni uygulamalar yeni düzenlemeler öngörülmektedir.
29.06.2006 tarihinde kabul edilen 18.07.2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanan 5532 sayılı kanunun 6. Maddesi ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunun 7. Maddesinde yapılan değişiklik, düşünceyi açıklama ve basın özgürlüğü ile yakından ilgilidir.
3713 sayılı Kanunun 7 nci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
MADDE 7Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanununun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır.
 
             Terör örgütünün propagandasını yapan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun basın ve yayın yolu ile işlenmesi hâlinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır. Ayrıca, basın ve yayın organlarının suçun işlenişine iştirak etmemiş olan sahipleri ve yayın sorumluları hakkında da bin günden onbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur. Ancak, yayın sorumluları hakkında, bu cezanın üst sınırı beşbin gündür. Aşağıdaki fiil ve davranışlar da bu fıkra hükümlerine göre cezalandırılır:
 
             a) Terör örgütünün propagandasına dönüştürülen toplantı ve gösteri yürüyüşlerinde, kimliklerin gizlenmesi amacıyla yüzün tamamen veya kısmen kapatılması.
             b) Terör örgütünün üyesi veya destekçisi olduğunu belli edecek şekilde, örgüte ait amblem ve işaretlerin taşınması, slogan atılması veya ses cihazları ile yayın yapılması ya da terör örgütüne ait amblem ve işaretlerin üzerinde bulunduğu üniformanın giyilmesi.
 
             İkinci fıkrada belirtilen suçların; dernek, vakıf, siyasî parti, işçi ve meslek kuruluşlarına veya bunların yan kuruluşlarına ait bina, lokal, büro veya eklentilerinde veya öğretim kurumlarında veya öğrenci yurtlarında veya bunların eklentilerinde işlenmesi halinde bu fıkradaki cezanın iki katı hükmolunur.”şeklindedir.
 
BU DÜZENLEMELER GÖZ ÖNÜNE ALINDIĞINDA, BİR YANDAN TERÖRLE MÜCADELE EDERKEN DİĞER YANDAN ÇAĞDAŞ DEMOKRATİK TOPLUM DÜZENİNE ULAŞMAK İÇİN ŞİDDETİ VASITA KILMAYAN DÜŞÜNCELERİN AÇIKLANMASININ ÖNÜNE ENGELLER KOYMAK DEMOKRASİ ADINA BÜYÜK KAYIPLAR GETİRİR. Devletin maddi düzenini korurken düşünceyi açıklama özgürlüğünü de ihlal etmemek esas olmalıdır, ancak bu şekilde bir dengeden söz edilebilir.
3713 sayılı yasada “terör” suçunu tanımlarken “Terör, cebir, şiddet kullanarak……. Cumhuriyetin niteliklerini, devletin temellerini yıkmak, değiştirmek, ele geçirmek…amacıyla her türlü suç teşkil eden EYLEM” olarak tanımlanmıştır.
 
3713 sayılı Terörle Mücadale Kanunu
Madde 1– (Değişik birinci fıkra: 15/7/2003-4928/20 md.) Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir”.
 
YASADA DA AÇIKÇA GÖRÜLDÜĞÜ ÜZERE SUÇUN UNSURU EYLEMDİR. DÜŞÜNCE DEĞİL. BU ANLAMDA, DAVA KONUSU GENELGE VE BİR TAKIM UYGULAMALARLA ÇEŞİTLİ SİYASAL KONULARDA DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜNÜ KISITLAMAK, DEMOKRATİK HUKUK DEVLETİ GEREKLERİNE VE İNSAN HAKLARINA AYKIRIDIR.
 
2-) İfade özgürlüğünün kullanılmasında en yaygın yol olan basın bu anlamda özel bir öneme sahiptir. Basın, halkın, toplumsal sorunlar hakkında bilgi edinmesine ve tartışma ve siyasal kararları denetlemesine ve etkilemesine aracı olmaktadır. Bu, aynı zamanda demokrasinin gereğidir. 

 

Hukukun üstünlüğü ilkesine göre yönetilen bir devlette basın ayrıcalıklı bir yere sahiptir. AİHS ve AİHM, basın özgürlüğü ile ilgili bütün davalarda basın özgürlüğü ve kişilerin bilgi edinme hakkı arasındaki bağlantıya dikkat çeker. Basın özgürlüğü, kamuoyuna bilgi ve görüşlerin keşfedilmesi ve şekillenmesi için en iyi araçlardan birini sağlar. 
 
TÜRKİYE'DE GÜNDEN GÜNE ARTAN "HOŞGÖRÜSÜZLÜK" ORTAMI VE ÖZGÜRLÜKLERE GETİRİLEN KISITLAMALAR, DEMOKRASİ İÇİN BÜYÜK TEHDİT OLUŞTURMAKTADIR. DEMOKRASİNİN ÖZÜNDE MUHALEFET EDEBİLME VARDIR. ANCAK HER MUHALEFETİ “TERÖR” KAPSAMINA SOKMAK DEMOKRASİYE MÜDAHALEDİR. İFADE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN OLMADIĞI YERDE ELEŞTİRİ VE MUHALEFET OLMAYACAĞINDAN DEMOKRASİNİN DE OLMAYACAĞI KUŞKUSUZDUR.
 
Avrupa Konseyi Parlamenter Asamblesi’nin 428 (1970) sayılı Kararında da, ifade özgürlüğü için, “kamu yararına ilişkin bilginin araştırılması, alınması, verilmesi, kamuya açıklanması veya dağıtılması hakkını kapsar” denmekte ve medyanın kamu çıkarını ilgilendiren meselelerde genel ve tam bilgi yayma görevinin olduğu belirtilmektedir. Ayrıca, kamu otoriteleri, makul şartlar çerçevesinde, kamu çıkarını ilgilendiren bilgiyi ulaşılabilir kılmakla yükümlü tutulmaktadır.

 

ÜLKEMİZDE BASININ SİYASİ, SOSYAL, EKONOMİK VE KÜLTÜREL OLAYLARA DAİR DÜŞÜNCELERİNİN OLABİLECEĞİ VE BUNLARIN HER ZAMAN SİYASİ İKTİDARIN DÜŞÜNCESİ İLE ÖRTÜŞEMEYEBİLECEĞİ KABUL EDİLMELİDİR; KABUL EDİLMEDİĞİ TAKDİRDE, DAVA KONUSU İŞLEMDE DE GÖRÜLECEĞİ ÜZERE HUKUKSUZ, ÖLÇÜSÜZ, ANAYASAYI İHLAL EDEN BİR TAKIM ANTİDEMOKRATİK “ÖNLEMLER” LE KARŞILAŞILMAKTADIR.
3-) Sivil Toplum ve onun örgütlenmiş yapısı olan Sivil Toplum Kuruluşları demokrasinin ve siyasal-sosyal hayatın vazgeçilmez ögeleridir. Toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel alanlarda farklı kesimlerini temsil eden sivil toplum kuruluşlarının demokrasi ve hukuk ölçüleri içinde sorunların çözümüne katkı sağlayarak, siyasi karar süreçlerine aktif biçimde katılarak demokrasinin sağlıklı işleyişinin bir göstergesi olduğu açıktır.
Demokrasilerde insanlar yalnız kendilerinin değil başkalarının da haklarını savunur ki bu da ancak aktif bir sivil toplumun varlığı ile mümkündür.
Anayasamız 33. Maddesi ile de sivil toplum kuruluşlarının kurulması işleyişi düzenlenmiş ve 4721 sayılı Türk medeni Kanununun 56. Maddesinde dernek kurma hakkı Anayasal ve yasal olarak güvence altına alınmıştır.
Dernek kurma hürriyeti
Madde 33 – (Değişik: 3/10/2001-4709/12 md.)Herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma ve bunlara üye olma ya da üyelikten çıkma hürriyetine sahiptir. Hiç kimse bir derneğe üye olmaya ve dernekte üye kalmaya zorlanamaz. Dernek kurma hürriyeti ancak, millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâk ile başkalarının hürriyetlerinin korunması sebepleriyle ve kanunla sınırlanabilir. Dernek kurma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir. Dernekler, kanunun öngördüğü hallerde hâkim kararıyla kapatılabilir veya faaliyetten alıkonulabilir. Ancak, millî güvenliğin, kamu düzeninin, suç işlenmesini veya suçun devamını önlemenin yahut yakalamanın gerektirdiği hallerde gecikmede sakınca varsa, kanunla bir merci, derneği faaliyetten men ile yetkilendirilebilir. Bu merciin kararı, yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, bu idarî karar kendiliğinden yürürlükten kalkar. Birinci fıkra hükmü, Silahlı Kuvvetler ve kolluk kuvvetleri mensuplarına ve görevlerinin gerektirdiği ölçüde Devlet memurlarına kanunla sınırlamalar getirilmesine engel değildir. Bu madde hükümleri vakıflarla ilgili olarak da uygulanır.”
 
4721 sayılı Medeni Kanunun 56. Maddesi
Dernek kurma hakkı
Madde 57-  Herkes, önceden izin almaksızın dernek kurma hakkına sahiptir.
 
Uluslar arası sözleşmelerde de düzenlenen dernek kurma hakkı AİHS’nin 11. Maddesinde
 
AİHS -Dernek kurma ve toplantı özgürlüğü
Madde 11 -“Herkes asayişi bozmayantoplantılar yapmak, dernek kurmak, ayrıca çıkarlarını korumak için başkalarıyla birlikte sendikalar kurmak ve sendikalara katılmak haklarına sahiptir.”şeklinde düzenlenmiştir.
 
Yasalarla güvence altına alınmış olan bu hakkın kullanılması demokrasinin ve çoğulculuğun bir gereğidir. Siyasal, toplumsal, kültürel ve bireysel işlevlere sahip olan derneklerin, sendikaların, vakıfların, meslek kuruluşlarının ve tüm STK’ların en önemli özelliği, devlet ve vatandaş arasında köprü vazifesi görebilmesidir. Kimi zaman devletin elinin uzanamadığı alanlarda devreye girerek devletin faaliyetine katkı sağlayan, kimi zaman toplum yararına görmedikleri konuları kamuoyunun gündemine taşıyarak kamuoyunu bilgilendiren, bu konularda karar alıcıları etkileyerek kararlarını gözden geçirmelerini sağlayan sivil toplum kuruluşlarının demokrasiye ve toplum barışına katkıları tartışmasızdır.
 
Toplum ve demokrasi için bu denli önemi haiz STK’ların, baskıcı ve kısıtlayıcı bir rejim altına alınması, sivil toplumun örgütlü gücünü zayıflatarak, sistem ve devlete olan katkılarını ortadan kaldırmayı hedeflemektir.
 
Terörle mücadele” gerekçesi ile öngörülen dava konusu karar, bilakis terörle mücadele etmede devletin bütün kurumları ile birlikte hareket edecek olan sivil toplum kuruluşlarının topyekun mücadelesini göz ardı etmektedir.
 
III.ULUSAL VE ULUSLARARASI MEVZUATTA TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERİN SINIRLANMASI:
 
İnsan Hakları ile Kamu Özgürlüklerinin sınırlanması anayasal çerçeve içinde önemli güvencelere bağlanmıştır, temel hak ve özgürlükler tüm çağdaş toplumlarda Anayasal güvence altına alınmıştır.
 
Anayasanın 13. Maddesi uyarınca;
 “(Değişik: 3.10.2001-4709/2 md.) Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
 
Anayasanın  13. Maddesi ile de sınırlamanın demokratik toplum düzenine aykırı olamayacağı hükmü yanında “hakkın özü” kriteri getirilmiştir. Buna göre temel hak ve özgürlükler “özlerine dokunulmaksızın” sınırlandırılabilirler.
2001 yılında Anayasanın 13. Maddesinde yapılan değişiklikle, AİHS’de yer alan ilkeler doğrultusunda, hak ve özgürlükler      yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirlenen sebeplere bağlı olarak sınırlandırılabilir. Maddenin gerekçesinde hak ve özgürlüklerden her birinin insan doğasından kaynaklandığı ve insan onurunu koruma amacına hizmet ettiği ifade edilmiştir.
 
TEMEL HAK VE HÜRRİYETLERE GETİRİLECEK SINIRLAMALAR ANCAK KANUNLA KONULABİLİR.
 
Anayasa Madde 15- Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir. Birinci fıkrada belirlenen durumlarda da, savaş hukukuna uygun fiiller sonucu meydana gelen ölümler (…)dışında, kişinin yaşama hakkına, maddi ve manevi varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararı ile saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz.” Şeklindedir.
Anayasanın 15. Maddesi uyarınca getirilecek bir sınırlamanın “Savaş”, “seferberlik”, “sıkıyönetim” ve “olağanüstü hal” durumlarında, milletlerarası yükümlülükleri ihlal etmemek kaydıyla ve ölçülülük ilkesi çerçevesinde gerçekleşebileceğini hüküm altına alırken, dava konusu işleme dayanak olanak her hangi bir “sıkıyönetim” veya “olağanüstü hal” ilanı söz konusu olmayıp, sadece “fiilen artan terör olayları” gerekçe gösterilerek kişisel veriler, sivil toplum örgütleri, sosyal medya ve basın takip edilerek, haklarında bilgi ve veri toplanmanın önü açılmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 15. Maddesine göre;
1. Savaş ya da ulusun yaşamını tehdit eden diğer kamusal tehlike zamanında, herhangi bir Yüksek Sözleşmeci Taraf, bu Sözleşme çerçevesindeki yükümlülüklerden sapma teşkil eden önlemleri, bunların kesin biçimde durumun gerektirdiği ölçüde ve uluslararası hukuktan doğan diğer yükümlülüklere aykırı olmayacak türde önlemler olması koşuluyla, alabilir
2. Bu hüküm çerçevesinde, savaşta hukuka uygun tasarruflar sonucu gerçekleşen ölümler hariç, Madde 2’den, ya da Madde 3’den, Madde 42 paragraf 1’den ve Madde 7’den hiçbir sapma yapılmayacaktır.
3. Sapma yapmaya ilişkin bu hakkını kullanan herhangi bir Yüksek Sözleşmeci Taraf, almış bulunduğu önlemler ve bunların gerekçeleri konularında Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ni tam olarak bilgilendirecektir. Yüksek Sözleşmeci Taraf ayrıca, bu tür önlemlerin yürürlüğünün sona erdiği ve Sözleşme hükümlerinin yeniden tamamen uygulamaya konduğu tarih hakkında da Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ni bilgilendirecektir.
Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesinin 4. Maddesi uyarınca;
1. Sözleşmeci Taraf Devletler, ulusun yaşamını tehdit eden olağanüstü bir durumun meydana gelmesi ve bunu resmen ilan etmeleri halinde, durumun zorunluluklarının kesinlikle gerektirdiği şekilde, uluslararası hukuktan doğan diğer yükümlülüklerine aykırı düşmeyecek ve ırk, renk, cinsiyet, dil, din, toplumsal köken gibi sebeplerle ayrımcılık içermeyecek şekilde, bu Sözleşmedeki azaltma yapan tedbirler alabilir.
2. Sözleşmenin 6., 7., 8. (1. ve 2. fıkralar), 11., 15., 16. ve 18. maddelerindeki yükümlülüklerde hiçbir azaltma yapılamaz.
 3. Sözleşmedeki yükümlülüklerini azaltma yetkisi kullanan Sözleşmeye Taraf bir Devlet yükümlülük azaltılan Sözleşme maddeleri ile yükümlülük azaltmayı gerektiren sebepler hakkında Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri aracılığıyla Sözleşmeye Taraf diğer Devletleri derhal bilgilendirir. Yükümlülük azaltmanın sona erme tarihi de aynı yolla başka bir bildirimle iletilir.” Hükümlerine yer verir.
Uluslar arası Sözleşmelerle de hüküm altına alındığı üzere; hiçbir sınırlama özgürlüğü ortadan kaldıracak veya onu kullanılamaz hale getirecek derecede gerçekleştirilemez, Ayrımcılık içeremez, Hakların özüne dokunamaz.
Temel hak ve özgürlükler ancak yasayla sınırlanabilir. Anayasada da yer verildiği üzere iki istisna olan –sıkıyönetim ve olağanüstü hal- dışında özgürlüklerin sınırlanması ancak ve ancak KANUN İLE MÜMKÜN OLUP kanun hükmünde kararname konusu dahi yapılamaz. Sınırlamalar, demokratik toplum düzenine ve Cumhuriyetin genel prensiplerine aykırı olamaz.
D-   YÜRÜTMENİN DURDURULMASI TALEBİ HAKKINDA      :
 
1-Anayasanın 125. Maddesi uyarınca idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır ve idari işlemin uygulanması halinde telafisi güç veya imkansız zararların doğması ve idari işlemin açıkça hukuka aykırı olması şartlarının birlikte gerçekleşmesi durumunda gerekçe gösterilerek yürütmenin durdurulması kararı verilebilir.
 
2- Kişinin dokunulmazlığı, özel hayatı, düşünce ve kanaat hürriyeti, haberleşme hürriyeti,toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı, ifade özgürlüğü, basın özgürlüğü, bilgi edinme hakkı vazgeçilemez haklarındır. Temel hak ve hürriyetlerin bir parçasıdır.  Bu nedenle dava konusu olan, ağır derecede ulusal-uluslar arası hukuka ve Anayasaya aykırı bu idari işlemin ilgili idarenin savunması alınmaksızın öncelikle ve ivedilikle yürütmesinin durdurulmasına karar verilmesini talep ediyoruz.
 
E-HUKUKİ SEBEPLER       : T.C. Anayasası, TCK,  Uluslararası sözleşmeler, yargı içtihatları vs. mevzuat.
 
F- SONUÇ ve İSTEM              :Yukarıda belirtilen ve mahkeme tarafından re’sen dikkate alınacak nedenlerle;
 
1)      T.C. Başbakanlık Personel ve Prensipler Genel Müdürlüğü’nün 05.08.2015 tarih ve 69471265-010-06  sayılı genelgesinin, öncelikle ve ivedilikle, davalının savunması alınmaksızın Yürütmesinin Durdurulmasına ve ardından İptaline,
 
2)      Yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini saygıyla vekaleten arz ve talep ederiz.
                                                                                                                                                        
Davacı
Ankara Barosu Başkanlığı
 
 
 
 
 
 
Ekleri                         :
1-05.08.2015 tarih ve 69471265-010-06 sayılı genelgesi
2-Hizmete Özel Form
3- İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Genel Müdürlüğünün 11.08.2015 tarih ve 23635644-E-4247 sayılı yazısı
4-Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün Ankara Valiliğine gönderilen 12.08.2015 tarih ve 41654118-951-01296 sayılı
5-Ankara Valiliğinin İlçe Kaymakamlıklarına, İl Jandarma Komutanlığına, İl Emniyet Müdürlüklerine Başbakanlık Güvenlik İşleri Genel Müdürlüğünün yazısını ilgi göstererek göndermiş olduğu 13.08.2015 tarih 13688855-E.28424 sayılı yazı
6-Vekaletname örneği ve yetki belgesi
 
 
 
 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

http://www.hukukajansi.com/guncel/ankara-barosu-o-genelgenin-iptalini-istedi-h20791.html

Hits: 1487