Tayyip Erdoğan geri döndü! En son Kılıçdaroğlu’na görev falan vermeyeceğini veciz biçimde ifade ederek! Bildiğimiz Tayyip işte…
Bunca yıllık iktidarında iki kez gitmişti. Birincisi Haziran Direnişi günleriydi. Fiziki olarak ülke dışına gitti, ve en az bunun kadar iyisi, günlerce sustu. İkincisi tam iki yıl sonra seçimin ardından yaşandı. Erdoğan birkaç gün konuşmadı.
Bu iki momentte de düzen içi muhalefet Erdoğan’ı geri çağırmıştır!
2013’te açıkça, davetiye çıkararak… Biri, CHP, hükümeti “diyaloğa davet ederek” susmakta olan Erdoğan’a el uzattı. Diğeri, HDP, dönemin başbakanını kovmakta olan sokakları darbecilikle suçladı, iktidarın meşruiyetini kabul ve ilan etti. MHP’yi saymıyorum. Onlar muhalefet değil stepne olduklarından söylediklerinin ve bazen AKP’ye pek bir radikalce saydırmalarının önemi bulunmuyor.
2015’te MHP dışındaki muhalefetler, bu kez hükümet kurma gerekliliğini, ülkeyi hükümetsiz bırakmama sorumluluğunu, herkese ve AKP’ye kapılarının açık olduğunu anlatmaya koyuldular. AKP’yi alaşağı etmek için girmişlerdi seçime; suskunlaşan Erdoğan’ı cesaretlendirerek çıktılar.
Sıfıra sıfır, elde var kan!
Erdoğan ve onsuz bir hiç olan AKP tatilden geri dönerse olacağı budur: Kan! Konuşamayan Erdoğan’ı kaçmaya ittirmek yerine konuşmaya zorlamak bir siyasal iktidarsızlık nişanesidir. Bizim halkımız değil ama bu muhalefet AKP’yi hak etmiştir!
Ya zor günlerinde diktatöre sahip çıkanların sonra bize dönüp “hani Erdoğan uzatmaları oynuyordu, bak yanıldınız” demelerini ne yapacağız? Yanılmadık, sizi hakikaten muhalefet sanıp AKP’yi devirebileceğinizi de hiç düşünmedik!
Dediğimiz şuydu: Dünya, bölge ve Türkiye’nin emperyalist yeniden yapılandırılması ve sınıf dengeleri çerçevesinde AKP-Erdoğan modeli aşılmıştır. Bu yapılandırmanın özgün politik gelişmeleriyse AKP-Erdoğan iktidarına sürekli yeni şanslar sunmaktadır. Bunların arasında Ortadoğu’da İslamcı faşizmi besleme ihtiyacını Ankara’nın gözü kapalı karşılaması vardır. Bunların arasında Rusya-İran dengeleri vardır. Bunların arasında Türkiye’nin savaş altyapısı açısından içerdiği ve hükümetin cömertçe kullandırttığı imkanlar vardır. Memlekette bin türlü yağma olanağı vardır... Yapısal olan değişmiyor. Erdoğan-AKP iktidarı tefeciden borç alan bir müflistir.
Geri çağrılan, devam etmesi, ettirilmesi istenen bunlardır! Bizim düzen içi muhalefetimiz AKP’nin tefeciden aldığı borca kefil oldu. “Seçmenin verdiği koalisyon hükümeti kurma sorumluluğundan kaçmayız” diyerek, “AKP’yle koalisyona açığız” diyerek…
Şimdi hükümet kurma görevi talep eden bir Kılıçdaroğlu ile belediyeleri özerklik ilan eden bir HDP var.
Kılıçdaroğlu bir günde hükümet kurarmış! Genelde halkın çoğunluğu devrimcileri gerçekçi bulmaz. Düzen partileri daha “yapılabilir” fikirler atarlar ortaya… Öyle sanılır, kabul edilir. Kılıçdaroğlu hükümet kurabilme iddiasını, Baykal’ı Erdoğan’a yollamadan önce düşünecekti…
Kürt muhalefetinin bu kan denizinin içinde, her fırsatta “uzlaşmaya açığız” demesine mi inanacağız, özerklik ilanlarına mı? Burjuva siyasetinde tutarlılık aranmaz; biliriz... Ama şu sorunun yanıtı verilebilmelidir: İki mesaj çelişik de; acaba hangisi asal, hangisi ikincil? Aslolan bağımsız devlet kurmak da, müzakereye açıklık bu hedefin önünü tersten açmaya mı yarıyor? Yoksa aslolan uzlaşmak da, radikal çıkışlar pazarlık kozu demek mi oluyor?
Şimdi seçim atmosferi bayağı bayağı oluşmuş görünüyor. Aynı filmi baştan görmeye var mısınız? AKP’yi defalarca devirmeyenlere, yine AKP’yi devirtmek için bir rüya alemine dalmaya?
Şimdi inisiyatifi elinde toplayan bir Erdoğan’ın birkaç ay öncesine göre daha avantajlı olduğu açıktır. En iyi ihtimalle benzer bir Meclis aritmetiği bekler Erdoğan’ın Erdoğan’cı muhalefetini… Sıfıra sıfır mı?
Sıfıra sıfır elde var kan mı? Kan döküldüğü gibi kalır mı? Taşıp gelip o rüyaları basmaz mı, karabasana çevirmez mi?
solhaber