Sivas Katliamı’nın 22’nci yılında, daha önce sanık avukatlarının milletvekili olarak görev yaptığı parlamentoya, 7 Haziran genel seçimleriyle birlikte zamanaşımıyla sonuçlanan adaletsiz yargılama sürecinin simgelerinden iki önemli isim girdi. Madımak Oteli’nde babası şair Metin Altıok’u yitiren ve diğer mağdur yakınlarıyla birlikte suçluların ortaya çıkarılması için mücadele eden Zeynep Altıok Akatlı’yla Sivas davasının müdahil avukatlarından Şenal Sarıhan, artık Meclis çatısı altında mücadelelerini sürdürecekler. Şenal Sarıhan, Sivas Katliamı’nın Türkiye’de önemli kırılma noktası olduğunu belirterek, “2 Temmuz aydınlanmanın yakıldığı bir gün” diyor.
Zeynep Altıok da sanık avukatlarının AKP iktidarları döneminde önemli görevlere getirildiklerine dikkati çekerek, ‘’Onları savunan herkesin ikbal elde etmesi bir tesadüf olamaz’’ diyor.
»Sivas Katliamı’nda babanızı kaybettiniz, ardından yürüttüğünüz mücadele süreci ve şimdi parlamentodasınız. O süreçten söz eder misiniz?
2 Temmuz 1993’te hayatımın orta yerine bir meteor düştükten itibaren uzun, bol dikenli, yorucu, yıkıcı bir adalet arayışı sürecinin içinde olduk. Gönül isterdi ki Sivas Katliamı gibi bir ortaçağ vahşetinin ardından, hiç değilse hukuka sığınabilelim, önceki faili meçhul cinayetlerin akıbeti gibi olmasın, caydırıcılık olsun, yeni acılar, kırılmalar yaşanmasın. Ama gerçek suçluların hiçbiri değil yargılanmak, sorgulanmadılar bile. Bu olay da diğer siyasi ve faili meçhul cinayetler arasında, tarihin tozlu raflarında yok edilmek istendi. 22 yıllık dava sürecinde “Yok artık, bu kadarı da olamaz” dediğimiz pek çok olay yaşandı.
» Sivas Katliamı, sonrasındaki sürece nasıl yansıdı?
Bu coğrafyada Osmanlı döneminden beri inançlara, etnik kökenlere, aidiyetlere yönelik katliamlar, baskılar mevcut. Cumhuriyet’in kurulmasıyla gerici, köktendinci anlayışın adım adım bir karşı devrim çabasında olduğu yadsınamaz. Buna yaklaşabildikleri en temel olay Sivas Katliamı. “Cumhuriyet burada kuruldu, burada yıkılacak” dediler. O gün bu katliamı gerçekleştirdiler ve sonrasında adımları attılar. Bu süreçte korku imparatorluğu ortamına rağmen hak aramaya çalışıldı. Gezi aslında bir patlama, son nokta gibi algılandı oysa Gezi bir başlangıçtı. “Siz mağdur edilenlerin sayısını artırdıkça, herkesi kontrol etmeye çalıştıkça insanların yan yana gelmesini sağladınız ey iktidar” diyorum ben onların deyişiyle. “Üç, beş ağaç” diye geçiştirmeye çalıştıkları aslında Sivas’ta yakılanlardı, Diyarbakır Cezaevi’nde işkence edilen Kürtlerdi, öldürülen LGBTİ bireylerdi, tutuklanan gazetecilerdi. Diktatörün, kindar ve dindar nesil ülküsü, iktidarı öyle bir noktaya getirdi ki insanları bilinçlenerek hep birlikte hareket etme dürtüsüyle yine bir Haziran’da onlara dersini verdi.
»AKP’lilerin daha önce parmak hesabıyla reddettiği talepleriniz için milletvekili olarak yeni girişimleriniz olacak mı?
7 Haziran’da ortaya çıkan tablo bu yönde bir umut yarattı aslında. Umut bazılarına romantik gibi geliyor ama umut olmadan devrim olmaz. İnancı körükleyen üç-beş ağaç aslında umuttu. O yüzden yaşandı bu süreç o yüzden gittiler ve gidecekler.
Kim incinecekse incinsin karanlıklar aydınlansın, tüm suçlular adalet önüne çıkarılsın. Bu talepleri daha açıklıkla dillendireceğim. AKP’nin 13 yıllık iktidarında içini boşalttığı özgürlük, eşit yurttaşlık kavramlarına iade-i itibarın sağlanması için çalışmayı arzu ediyorum. Gezi’de dile getirilen siyasetin, vicdan ve samimiyet üzerinden yürütülmesi gerektiği haykırışının gereğini yerine getiren bir anlayışla bir Haziran vekili olarak görev yapmak istiyorum.
»2 Temmuz’da ilk kez Sivas’ta olacaksınız. Neden daha önce gitmediniz?
Babam yitirdiğimiz diğer aydınlarımızdan daha geç öldü, bir hafta hastanede yaşama savaşı verdi. İlk gün gidebilecek halim yoktu duygusal olarak. Daha sonra da ailem endişelenerek ‘’Ankara’ya nakledilince oraya gidersin’’ diye oyaladı. O dönemde biraz duygusal, biraz tepkisel Sivas’a hayırlı bir iş olmayınca gitmeyeceğimi söyledim. Ama tabii ki ailelerimizle birlikte mücadelenin yanında oldum. Sivas’a gitmedim ama Türkiye’nin her yerinde protestolara katıldım. Sivas’ta olmayı içim almadı ama şimdi vekil olduktan sonra elbette mücadeleyi somutlaştırmak için orada olacağım.
»Yargılama süreciyle ilgili neler söylemek istersiniz?
Yargılama sürecinde firari sanıklar Almanya ve Suudi Arabistan’a kaçtı. Bu bile gerçek sorumlularla ilgili ipuçları veriyor. Avrupa’da sınırda yakalanan firari sanığın üzerinde 50 bin avro nakit para çıkıyor ve kefaletini ödeyebiliyor. Onun örgütlülüğü vardır, onu korumak isteyenler var. Sanıklar devlet tarafından korundu. Firarilerin, tutuklu olanların sayısını bilmiyoruz, hâlâ içeride hüküm giymiş kaç sanık var bilmiyoruz. Sanık avukatlarından 8 milletvekili, iki bakan, AKP il başkanları tesadüf olamaz. Bu insanları savunanların ikbal elde etmesi tesadüf olamaz. Bu halkalar bir zinciri oluşturuyor. Yaptıran, soruşturmayan, koruyan, ödüllendiren, ‘’hayırlı olsun’’ diyen ve soruşturmayı engelleyen bir zincir.
****
»Uzun süren ve zamanaşımıyla sonuçlanan yargılama süreciyle ilgili bir hatırlatma yapar mısınız?
Polis kayıtlarına göre 15 bin kişinin katılmış olduğu vahim olayın ardından iddianame 18 gün sonra düzenlendi. Bu da gösteriyor ki araştırma ve soruşturma yapılmadan iddianame hazırlandı. Dosyaların elimize geçmesinden sonra girişimlerimizle dava Ankara’ya taşındı. Ortada örgütlü, planlı bir şeriatçı kalkışma vardı. Çok hızlı bir yargılamayla bir yıl sonra 1994 yılında jet hızıyla karar verildi. Cumhuriyet rejimi yerine şeriatçı bir rejim arzu eden legal ve illegal örgütlerin ortaklığında yapılmış bir eylem olduğunu bütün verileriyle ortaya koymamıza rağmen mahkeme bunları dikkate almadan “adi adam öldürme” dedi kararında. Aziz Nesin’in tahrik ettiğini iddia etti ve önemli sayıda sanığı da tahliye etti. Dosya Yargıtay’dan döndüğünde “idam cezası” verilsin dedikleri sanıkların önemli bir kısmı zaten tahliye edilmişlerdi ve bir daha dönmediler, kaçtılar. Dava devam etti ve sonuç olarak 33 kişi hakkında idam cezası verildi ama bunların bir bölümü tutukluydu o sırada. Daha sonra bulunamayan sanıklarla ilgili dosya ayrıldı, ancak uzun süre dava başlayamadı, sanıklar bulunamadı, yapılmamış yasa değişikliği gerekçe gösterilerek 14 kişi daha tahliye edildi. Savcılık bu kararı geri aldı ama onlar da kaçmış oldu o sırada. Eylemi örgütlü bir şekilde planlayanlar, eylemcileri Madımak’ın önüne yığanlar daha sonra sanıkları yurtdışına kaçırdı. Sonunda zaman aşımından düşürdüler davayı. İç hukukumuzda bu konuda bir düzenleme olmasa da uluslararası sözleşmelere göre insanlık suçlarında zamanaşımı olmaz.
»İç hukuk yolları tümüyle tükendi mi?
Yargıtay’dan da zamanaşımı kararı onaylanınca iç hukuk yollarını tüketmek için mağdur yakınları adına Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) bireysel başvuruda bulunduk. Başvurumuzun üstünden bir yıl geçti hâlâ AYM’den ses yok.
»Sivas Katliamı için Türkiye’de bir kırılma noktası diyebilir miyiz?
Evet, önemli bir kırılma noktası. Sonraki sürece baktığımızda kuşatma devam ediyor. Özellikle 2002’den başlayarak gelişen süreç, varolan iktidar, bu iktidara hâkim olan zihniyetin tercihlerinin köktendinci bir rejime doğru oluşu, geniş bir kuşatma yarattı. Yeni oteller yakılmadı belki ama beyinler yakıldı. Çocuklarımızın aydınlatmacı bir düşünce biçimine sahip olmasını engellemek için eğitimde 4 artı 4 modeline geçildi, kadın haklarında geri gidiş yaşandı. Aslında Madımak’tan çok daha büyük bir yangın yaşandı. Bugün IŞİD denilen belanın hükümet tarafından desteklenmesiyle mikrop dışarıya doğru da taşınmış oldu.
»Yani yangın Madımak’la sınırlı kalmadı…
Tüm aydınları, düşünenleri, sorgulayanları hedef alan bir kuşatma söz konusu o günden bu yana.
Gezi sürecinde ve sonrasında yaşananlara bakın. Baltayla sokaktaki direnişçilere saldıranları düşünün. Gericilik kan ve gözyaşıyla yakarak, öldürerek, keserek kendini besliyor, büyütüyor. 2 Temmuz aydınlanmanın yakıldığı bir gün aslında. Aydın kırımı yaşandı Madımak’ta. Gericiliğin hedefinde hep aydınlanma var. Aydınlanmayı ne kadar yok edebilirlerse o kadar yol alabilirler. 2011’de son karar açıklandığında Erdoğan’ın “hayırlı olsun” açıklamasıyla ortaya koyduğu anlayış gerçeği ortaya koydu aslında. “Hayırlı” diye ortaya koydukları bu tür katliamlar ya da katliamı gerçekleştirenlere yönelik cezasızlık hali.
»Mücadelenizi parlamentoya nasıl taşıyacaksınız?
Artık avukatlık yapamayacağım bu davada. Benim için üzüntü verici ancak milletvekili olarak sürecin takipçisi olacağım. Tarih bu katliamın kimler tarafından, nasıl yapıldığını yazacak. İnsanların nasıl acıyı bal eylediğini, oradan bir mücadele çıkardığını da yazacak.
»Daha önce sanık avukatları vardı parlamentoda, şimdi siz…
İktidar da onların elindeydi. Sanık vekilleri o dönemde bakan, milletvekili olmuş sanık vekilleri tahrif ederek gerçeğin ortaya çıkarılmasını engellediler. Elimizden gelen bütün Meclis olanaklarını kullanarak, sadece ben ve Zeynep değil, arkadaşlarımızla dayanışmayla yan yana, kol kola doğruların ortayı çıkması için mücadele sürdüreceğiz. Bu bir Alevilik, Sünnilik sorunu değil, insan hakları sorunu.