Seçimden bir hafta sonra

~ 14.06.2015, Ataol BEHRAMOĞLU ~

“Seçime on gün kala” başlıklı yazımda AKP’nin birinci parti olarak çıksa da iktidarda kalamayacağını (kalmasının sürpriz olacağını), HDP’nin ise barajı geçeceğini ve geçmesi gerektiğini yazmıştım…
Bu tahminlerim tuttu…
Aynı yazıda, seçimin sonuçları ne olursa olsun, parlamentonun asla aynı parlamento, Türkiye’nin asla aynı Türkiye olamayacağı; çünkü ülkemizin bir kırılma, taşma, parçalanma ve ardından gelecek dönüşüm sürecinin eşiğinde bulunduğunu yazmıştım.
Şimdi tam olarak böyle bir noktadayız…

***

HDP’nin barajı aşması, bu parti konusunda bu gün de sürmekte olan kuşkularıma karşın, elbette çok sevindirici olmuştur.
Fakat “diktatörün devrilmesi”ni sadece bu olguya bağlamak; irdeleyici, kapsayıcı, özetle diyalektik düşünme yeteneğinden yoksunluk demektir..
Bunun anlamı, AKP yönetimi ve başındaki kişiye karşı yıllardır sürdürülen savaşımları küçümsemek, yok saymaktır.
Seçim sonucu farklı da olsa bu her şeyin sonu olmayacak, milyonlarca seçmenin haksızlığa uğramışlık duygusu derinleşip şiddetlenecek; toplumsal öfke, düş kırıklığı toplumu daha büyük kargaşalara sürükleyecek, özetle de “diktatör”, bugünkünden farklı bir görünüm ve konumda da bulunsa yine rahat olamayacaktı…
Fakat bugünün sorunu bunların irdelenmesi değil, şimdiden sonra neler olabileceği sorusuna yanıt aramaktır…

***

Altını öncelikle çizmemiz gereken, “diktatör”ün, hem siyasi bir figür, hem de kişi olarak ürkütücülüğünü, yenilmezlik algısını sadece toplumun gözünde değil, daha da önemlisi kendi gözünde yitirmiş olmasıdır..
Konuşma diliyle söylersek fiyakası bitmiş, karizması çizilmekten öte param parça olmuştur.
Bir görüşme için davet ettiği kişinin isteği üzerine “saray”ından çıkıp görüşmeyi muhatabının istediği yerde yapmak zorunda kalışı, yenilgisinin ilk, fakat simgesel anlamı büyük ve geri dönülmez adımıdır…
Seçim öncesindeki propaganda konuşmalarında partisine parlamentonun neredeyse tümünü isterken; bugün aynı azarlayıcı, suçlayıcı, sevimsiz ses tonunu milim değiştirmeksizin koalisyon havarisi kesilmesi ise artık ürkütücü ya da hatta rahatsız edici bile değil, sadece komiktir…
Özetle, Türkiye siyaseti üzerinde Tayyip Erdoğan ipoteği sona ermiştir. Seçimin en önemli sonucu bence budur…

***

Hangi partilerin ya da partinin hükümet kurup güvenoyu alacağı konusunda kehanette bulunmayı görevim olarak görmem.
Fakat nelerin olmayacağı ya da olmaması gerektiğine ilişkin düşüncelerimi sıralayabilirim.
Sözü edilen bir AKP-CHP koalisyonu, bir erken seçim için bile yapılacak olsa CHP’ye büyük yara aldırır, AKP’nin ise işine yarar.
Bence en olmaması gereken budur.
En olamayacak olanı ise MHP ve HDP (en azından bu süreçte) birlikteliğidir…
Neden “bu süreçte”? Çünkü seçimden başarılı çıkmış görünseler de, her ikisinde de ayrışmalar kaçınılmazdır…
Hele HDP’nin dinci, ayrılıkçı, solcu, liberal, demokrat vb… bir arada tutulması olanaksız unsurların tam bir alaşımı olduğu düşünülürse…
AKP-MHP koalisyonu ise akla en yakın olanı gibi görünse de, MHP’nin bu partiye ve liderine ağır suçlamaları düşünüldüğünde, bu da gerçekleşmesi neredeyse olanaksız bir seçenektir.
MHP ya da HDP, koalisyona girmeksizin, bir AKP azınlık hükümetine destek olurlar mı?
Böyle bir dışarıdan destek farklı nedenlerle de olsa her ikisine, özellikle HDP’ye ağır yara aldırır…
Geriye sanki, bu iki partinin birlikte, her biri kendi doğrultusunda, bir CHP azınlık hükümetini destekleme olasılığı kalıyor…
Burada ise sorun çıkaracak parti MHP gibi görünmekte…
Seçimden önceki yazılarımdan birinde, HDP’nin seçime parti olarak girme kararını “rus ruleti” oyununa benzetmiştim…
Şimdi ise bütün partiler arasında bir satranç oyunu karşısındayız…
Burada da oyunu yönetme ustalığı bakımından en büyük sorumluluğun öncelikle CHP yönetimine düştüğü kanısındayım…

Ataol BEHRAMOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 2006