Yargılama, hukukçuların üretim alanıdır.
Avukatlar, beceri ve işlevlerini yargılama sürecinde sergilerler.
Yargılama süreci diyalektik bir özellik taşır.
Diyalektik, bir olgunun bütün yönlerinin bütünlük taşıdığı (zıtların birliği) düşüncesine dayanır. Her olgu, olumlu ve olumsuz yönleriyle çok boyutlu nitelikleri /çelişkileri içinde barındırır. Yargılamaya konu edilen davalar da böyledir. Her davanın ‘tez’ ve ‘anti tez’ olarak en az iki boyutu bulunur. Kendi içerisinde çarpışan bu iki boyuttan hangisinin üstün geleceğini yargılama süreci belirler. Süreç sonunda senteze (karar) ulaşılır. Onun içindir ki, yargılama; tez, anti tez ve sentez üçlemesi olarak tanımlanır.
Yargılamanın diyalektik sürecinde avukatlar, hem tez, hem anti tezi savunabilir konumunda olabildiklerinden, karşı iddiayı çürütme çabası içinde olmak gibi doğal reflekslere sahip olurlar.
Yargılama sürecinin diyalektik özelliği, avukatlara “itiraz eden” bir karakter kazandırır.
Avukatlar, itirazlarının safsata olarak kalmaması için sorgulayan bir bilinç taşırlar. Avukatlar, özgür karakterlidirler. Merak eden ve araştıran bir özelliğe sahiptirler. Sorunlara ve olaylara başka açılardan bakmasını bilirler. Bilimsel kuşku ve akılcılık, avukatların temel nitelikleri arasındadır.
Avukatların, yargılama sırasında olumlu sonuç (adalete ulaşma) üreten bu yapısal özellikleri, hayat ilişkilerinde, toplumsal yaşamda birilerini rahatsız eder.
Bu nedenle, “kötüler avukatı sevmez.”
Siyasal iktidarlar avukatı sevmez.
Diktatörler avukatı hiç sevmez.
Napolyon, Çar Nikola avukatları sevmemiştir.
Günümüz diktatörleri de avukatları sevmiyorlar.
Ancak, onca güçlerine karşın tarihte de, günümüzde de diktatörler, dikta heveslisi iktidarlar, avukatları alt edemediler.
Bu Ülkenin darbecileri, Faik Türün’ler, Kenan Evren’ler de avukatları sevmediler.
Şimdi birileri, daha ileri giderek, avukatları sınamaya kalkışıyor. Toplumun hemen her kesimine kabul ettirdikleri hegemonyalarını avukatlara dayatmaya yelteniyor. Avukatları biat etmeye zorluyor.
Oysa boşuna!
Silivri kumpasından alnı ak çıkmış, demokratikleşme adı altında hukukun araçsallaştırılması oyununu bozmuş, iktidarın yargıyı bir silah olarak kullandığını açığa vurmuş, halkın hak arama özgürlüğünü korkusuzca sahiplenmiş, demokratik cumhuriyeti vazgeçilmez bir değer olarak benimsemiş, laik, sosyal hukuk devletinin bekçisi olmuş, herkesin, her şeyin sıradanlaştığı, dalkavukluğa soyunduğu bir ortamda saray soytarılarını deşifre etmiş, yargıçlar vicdanlarını polisleştirirken, özgürlük ve bağımsızlık ruhunu yitirmemiş, her koşulda dik durmuş avukatların sırtını hiçbir iktidar yere getiremeyecektir.
Avukatları terörle ilişkilendirmeye çalışarak, tutuklayarak, yerlerde sürükleyerek, adliye kapılarında bekleterek, üzerlerini aramaya kalkışarak itibarlarıyla oynamak isteyenler, kendilerine “yüksek” bir yer aramasınlar.
Geçtiğimiz süreçte barolar, hukukun üstünlüğünün, insan haklarının, evrensel hukuk değerlerinin, kamu hak ve hukukunun gerçek savunucuları olduklarını gösterdiler.
Hukuka, hukukun temel amacı olan adalete, sahip çıktılar.
Varoluşsal olarak zamana ve duruma göre değişen adaleti, sahte kurgulu davalarda yeniden ürettiler.
Yanaşma olmadılar. Gericileşmediler.
Hukuk tarihine ihanet etmediler.
Şirketleşmediler.
Cübbelerini birilerinin özentilerine peşkeş çekmediler.
Tahakkümü reddettiler. Kimlik politikalarına alet olmadılar.
…..
Bir iktidarın, avukatları, baroları açıkça karşısına alması, stratejik bir yanlıştır.
Siyasal iktidar, şimdi bu yanlışı yapıyor. En zor koşullardan alnının akıyla çıkmış avukatları sınamaya kalkışıyor!
Hiçbir güç, avukatları yanlışa itiraz etmekten, hukuku savunmaktan, kamunun sözcüsü olmaktan alıkoyamaz, ürkütemez, “evet efendim” dedirtemez.
Çünkü ürken, korkan avukat karakterini yitirir. Artık ona, avukat denemez.
Hukuk sisteminin politik itici gücü avukatlar ve onların örgütü olan barolardır.
Barolar, hukukun taşeron örgütleri değildir.
Avukatlar ve barolar, hukuk sistemi diye dayatılan şimdiki sosyal anafor ortamını meşrulaştırıcı bir rol üstlenmeyecektir.
Tarihte ve günümüzde avukatlarla ters düşen iktidarlar uzun ömürlü olmamıştır.
Hayatın yaratıcı diyalektiği avukatları haklı çıkartacaktır.
Av. Başar YALTI