Bilmem anlatabildim mi?
Zile ve Tokat Müftülüklerinde Kur'an-ı Kerim tasarımlı pasta kesilip yendiği ortaya çıkmış ve AKP'li Üsküdar belediyesinin de içerisinde Kabe, Hira Dağı, Hira Mağarası, Sevr Mağarası, Muallak Taşı, fil heykeli, zemzem kuyusunu anlatan maketlerin yer aldığı "Asr-ı Saadet Köyü" kurduğu öğrenilmişti.
Sert eleştiri alan bu uygulamalara, iktidara yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak'tan Fatma Barbarosoğlu da tepki gösterdi. "Mesele vahim. Geçiştirilebilecek gibi değil." diyen Barbarosoğlu, "Neden ses vermiyoruz? Neden verilen sesler sadece sosyal medyadaki muhalif ses olarak algılanıyor?" diye sordu.
Barbarosoğlu, 'AKP iktidarında Ortadoğu'ya satılan Türk dizileri üzerinden bir bilinç kayması oluşturulduğunu' da ifade etti.
Barbarosoğlu, sözlerini "Aldığı pek çok kararın yükünü hala iliğimizde kemiğimizde hissettiğimiz İttihat ve Terakki hükümeti Mevlid Kandili'ni Mevlid Bayramı ilan etmişti. Bilmem anlatabildim mi?" şeklinde noktaladı.
İşte, Barbarosoğlu'nun o yazısı:
Fransız’ın biri Paris’e Kabe maketi yapmaya kalkınca....
I-
Bu hafta...
Akdeniz bir kez daha göçmen canıyla kana bulandı.
Bir kez daha 24 Nisan'da Beyaz Saray ne diyecek merakına gark olduk.
Ve Kutlu Doğum etkinlikleri kapsamında, bazı yöneticilerin din şuuru İslam duyarlılığı konusunda pastalı maketli temsillerine maruz kaldık.
Birinci husus küresel dünyanın adaletini yitirmiş çehresi...
İkinci husus Türkiye'yi köşeye sıkıştırma hamlesi...
Ve fakat pastalı, maketli “Doğum gününü kutladığımız şu günlerde diye başlayan” akla ve elbette imana ziyan cümlelerin küresel dünya ve falan ve filan ile ilgili bir çehresi yok.
Durum vahim. Hakikaten vahim.
II-
Canlandırma ve temsil konusunda bu kadar kafamız karıştıysa buradan ne ilim, ne bilim ne sanat ne de siyaset çıkar.
Belediye yetkilileri “Kabe Köyü” canlandırması yaparken acaba bir istişare meclisi kurmuşlar mıydı?
Yoksa, fark yaratalım/ reklamın kötüsü olmaz/ Kutlu Doğum Haftası'nda ön alalım tercihini mi merkeze almışlardı?
Maket Kabe'yi tavaf etmeye kalkan vatandaş olmasaydı konunun vahameti belki de bu kadar ortaya çıkmayacaktı. Sosyal medyada “Eve giderken bir umre yapıp ondan sonra yoluma devam edeceğim” temalı bir kaç tivit ile olayı atlatmış olacaktık.
Mesele vahim. Geçiştirilebilecek gibi değil.
Konuyu hangi boyutu ile tartışmalıyız?
İbadetin, bazı bilinçlerde dini turizm evresine geçen sapmasından mı yoksa Kabe-i Muazzama 'ya varamayanların ayağına maket Kabe getirme temalı hizmet anlayışından mı?
III-
Ne vakittir her meseleyi kimlikler üzerinden tartıştığımız için bir arpa boyu yol alamıyoruz. Yol almaktan geçtim batıyoruz.
BATIYORUZ.
Olayın Türkiye'de, Üsküdar'da yaşanmadığını farz edelim.
Diyelim ki olay bize daima “Fransız kalmış”, Fransa'da yaşanmış olsun. Üç milyondan fazla vatandaşı ile Fransa Avrupa'nın en çok Müslüman vatandaşa sahip ülkelerin başında geliyor malumunuz.
Fransa kültürler arası karşılaşmalar platformundan birisi, diyelim ki hem Hristiyan asıllı vatandaşları için hem de Kabe'nin hasretini çeken Müslüman vatandaşları için “Kabe Köyü” tasarlamış olsun. Maketlerin ve temsili canlandırmanın ülkemizdeki “çalışmalar”dan çok daha iyi olacağını söylememe gerek yok zannederim.
Peki o zaman biz buradakiler olarak ne tepki verirdik?
Devlet olarak olaya müdahale ederdik.
Sivil toplum örgütleri olarak derhal tavır alırdık, Müslümanlar için İslam'ın beş şartından olan haccın bu şekilde maketleştirilemeyeceğini dile getirirdik.
Olay İstanbul'da yaşanınca neden ses vermiyoruz?
Neden verilen sesler sadece sosyal medyadaki muhalif ses olarak algılanıyor?
Diğer taraftan Kabe maketi ve Kur'an-ı Kerim pastasının uluslararası imaj yönteminde nasıl bir etkisi olduğuna dair bir fikriniz/fikrimiz var mı?
AK Parti iktidarından önce İslam aleminde Türklerin dini anlayışına dair önyargılar vardı. Bu ön yargılar bir taraftan AK Parti iktidarı ile olumlu bir şekle evrilirken diğer taraftan Ortadoğu'ya satılan Türk dizileri üzerinden yeni bir bilinç kayması oluşturuldu. Birinin yaptığını öteki yıkıyor. Ne ki sadece yapılanları görmeyi tercih ediyor, yıkım alanı ile ilgilenmeyince etkisini sıfırlayacağımız gafletine düşüyoruz.
Acı olan şu ki, 28 Şubat döneminde bazı kanallarda “Evimde evliya mezarı var” diyerek yatak odasını türbeye çevirmiş uyanık teyze haberlerine muhatap olurduk. O haberler bize fazlaca kurmaca gelirdi.
Kurmacayı/sanalı bizzat biz kendimiz üretiyoruz artık.
İhrama bürünüp maketi tavaf eden adamın haberinin Oda tv tarafından haber yapılması bizi savunma psikolojisine hapsetmesin.
Komplo teorilerinden medet ummayın!
İhrama bürünüp maketi tavaf etmek isteyen adamın bin türlü sıkıntısı, on türlü niyeti olabilir. Konu bu değil. Meselenin odak noktasını saptırmayalım.
Yapılanın tevile gelir bir tarafı yok. NOKTA!
Kabe'den yayın yapan kanallar var ve pek çok insan bu kanalları seyrediyor.
İnternette üç boyutlu simülasyonlar var. 1950'lerin Türkiye'sinde yaşamıyoruz.
Ve üstelik Kabe-i Şerif'e gidemeyen insanlar bu makete bakarak acılarını kederlerini dindirecekse eğer, burada hakiki olanla sanal olanın değiş tokuşunu gerçekleştirmiş olan belediye yetkililerinin payına ne düşmüş olacak?
Belediye yetkilileri ne hakla hasretin acısını maket sevinci ile değiş tokuş etmeye kalkıyor ki!!!!!
Bitirirken söylemiş olayım: Aldığı pek çok kararın yükünü hala iliğimizde kemiğimizde hissettiğimiz İttihat ve Terakki hükümeti Mevlid Kandili'ni Mevlid Bayramı ilan etmişti.
Bilmem anlatabildim mi?