Adalet İçin Hukukçular yayını olan Adalet ve Sosyalizm için İstanbul Barosu’ndaki merkez komisyon ve kurul başkanları ile başlattığımız röportajlar dizisinin ilkini bu hafta yayınlıyoruz.
İstanbul Barosu Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Komisyonu başkanı Muazzez Çörtelek ile komisyon çalışmaları ve hukukun siyaset ile bağını konuştuk.
İstanbul Barosu seçimlerinin ardından baronun komisyon, merkez ve kurulları da seçimlerini yaparak çalışmalarına kaldıkları yerden devam etmeye başladılar. Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Komisyonu’nun bu dönem başkanı seçildiniz. Bu dönem komisyonunuz neler yapacak?
Öncelikle Adalet İçin Hukukçular’ın Baro’da pek çok komisyon varken röportajlar dizisine “Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi Komisyonu”ndan başlayarak, göstermiş olduğu inceliğe ve dikkate şahsım ve arkadaşlarım adına teşekkür etmek isterim.
Genel anlamda felsefenin, alanımız ile ilgili olarak da Hukuk Felsefesinin hiçbir ilgi çekiciciliğinin olmadığı bir toplumda, belki de devirde yaşadığımızı söylemekle başlayacağım söze. Böyle bir başlangıcın umut kırıcı olduğu söylenebilir kuşkusuz. Ne var ki, İstanbul Barosu’nda kuruculuğunu üstlendiğim bu komisyon yaklaşık sekiz yıldan bu yana kesintisiz devam etmektedir. Bu durum, belki sayıca az ama “Hukuk Felsefesi” kapsamındaki konulara ısrarla devam etme iradesine sahip kişilerin varlığını göstermektedir. Şöyle söylememiz mümkün. Komisyonumuza giren bir daha ayrılmıyor.
İki yıllık programımız için komisyon üyesi arkadaşlarımızla geçen yılın son toplantısında bir projeksiyon çizmiş idik. Bu yıl yaptığımız ilk toplantıda da çalışma çizelgemizi belirledik.
Buna göre genel hatları ile çalışma çizelgemizi kısaca birkaç başlık altında aktarmak isterim.
Çalışma dönemi 2 yılı kapsadığına göre her yıl için en az iki, toplamda en az dört panel yapmayı amaçladık.
Panelimize komisyon üyelerinin yanı sıra, muhakkak İstanbul Üniversitesi’nin Hukuk Fakültesi kürsüsünden bir öğretim üyesi ile İstanbul dışında bir üniversitenin daha katılmasını yada bir başka üniversiteden öğretim üyelerinin katılmalarını sağlamaktayız.
Ayrıca, 2015 yılında, her yıl Kasım ayının 3. Hatasında kutlanan Dünya Felsefe Günü için İoanna Kuçuradi ile temasa geçmeyi düşünerek özel bir panel düzenlemek istiyoruz.
Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisi ile meslektaşlarımızın ilişkisini ölçmek ve bir farkındalık yaratmak açısından bir anket çalışması düzenlemek bu dönemin çalışma planı arasında.
On beş günde bir yapılan her toplantının bir panel havasında geçmesi için, sunum konusu seçilerek yuvarlak (aslında masamız kare) toplantısı gerçekleştirmek. Bu çalışmayı düzenli olarak yürüttüğümüzü sevinerek ifade edebilirim.
Yakın süreçteki konularımız ise;
1. Öncelikle felsefi konuları gündemimize alarak felsefenin pratiği üzerine konuşmak,
2. “Yerel ve Evrensel” meselesi hakkında bakış geliştirmek,
3. En sert biçimde konuşmak ve yazmak yerine düşünmenin değerine vurgu yapacağımız en az bir oturum düzenlemek
5. “Gezi” konusuna değinen bir çalışma yapmak.
Şeklinde belirlenmiştir.
Kuşkusuz en önemli hedeflerimizden biri de komisyonlar arası ilişkiyi kurmak ve genel katılımı artırmak.
Felsefe ve sosyoloji alanı genel olarak hukuk alanı dışında kabul edilse de komisyonunuz hukuk alanı ile iç içe bir alan olduğunu çalışmaları ile gösterdi. Komisyonunuz avukatların bu başlıkta ilgisini çekmekte zorlanıyor mu? Çalışmalarınıza avukatların tepkisi nasıl oluyor?
Çalışmalarımıza arzu ettiğimiz düzeyde olmasa da kuşkusuz avukatlardan önemli destek var. Hatta gönül ve takdir desteğinin oldukça ciddi olduğunu söyleyebilirim. Ancak konu, komisyona aktif olarak katılmaya, sunum hazırlamaya, panellere katılımcı-sunum hazırlayan olarak destek vermeye gelince ilgi yavaşlıyor. Gönüldeki aslanın kükremediğini görüyorsunuz.
Yine de önceki yıllarda senede en az bir kez yuvarlak masa bir kez de panel yaptığımız düşünülecek olursa, bu toplantılara katılan sayısının pek çok panele olan rağbeti aştığını söyleyebilirim. Fakat bu hiçbir zaman binlerce avukatın kayıtlı olduğu bu büyük camianın hak ettiği sayıya ulaşmıyor.
Hukuk alanı siyasetten ayrı bir kurum olarak işlemiyor özellikle günümüzde kavramların anlamı boşalıyor. Hukuk çoğu zaman bir sopa olarak kullanıyor. Sizce böyle bir tabloda Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisinin önemi artıyor mu yoksa bu düzleştirici tabloda işlevsiz ve önemsiz mi kalıyor?
Hukuk ve siyasetin kural olarak birbirini etkilememesi imkansız. İkisinin de toplumu düzenleyici rolleri var. Ancak, yol alışlarında bu iki alanın doğru bir etkileşime girebilmeleri için, kendi yollarında ve alanlarında bağımsız davranabilmeleri gerekir. Siyasetin hukuk normlarını anayasal sistem içinde yasama organının işlevleri arsında üretmesi ve diğer alanlarda da normlara bağlı kalarak uygulaması gerekir. Hukuk ve siyasetin birbirine üstünlük taslaması, sizin tabirinizle de hukukun bir sopa gibi kullanılması, olağan sistemlerde uygulanan bir yol, yöntem olamaz. Olağan sistem derken, bugünün dünyasında, sayılabilecek bütün eksikliklerine karşın demokratik sistemleri kastediyoruz. İfade ve düşünce özgürlüğünün tüm toplumu kapsadığı bir sistemi anlıyoruz.
Yoksa hukukun her tür toplumda var olduğu, ilkel toplumların da kendine özgü hukuklarının olduğu bilinen bir gerçektir. Ancak bugün için hukuk denildiğinde artık ilkel toplum yada toplulukların hukukunu anlamadığımız gibi, hukukun siyasetin emrinde bir araç olarak kullanılmasını da anlayamayız.
Kanımca insanın düşünce süreci bitmedikçe felsefenin de Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisinin de önemi ve işlevi bitmez. İnsan zihnini uzaktan kumanda ile şekillendirecek bir aygıt henüz mevcut değil. Öyle bir çalışmanın olabileceği dönemleri bugünden hayal etsek bile düşüncenin yine de kendine bir mücadele alanı yaratacağını düşünenlerdenim.
Gelecek üzerine düşünen bilim adamları yapay zekaya eğilmek gerek diyorlar. O aşamanın dahi kendine özgü bir düşün alanı yaratacağını düşünüyorum. Bugünün dünyasında ve Türkiye özelinde ise, Hukuk Felsefesi ve Sosyolojisinin öneminin arttığı ortada. Çünkü her şey o kadar yoğun bir hız kazanmış ve değişebilir durumlar içeriyor ki, insanlığın belki de en çok buna ihtiyacı var. Ülkemizin pek çok konuda, “Bir dakika lütfen düşünelim, yok öyle her şeyin peşinden umarsızca koşmak” demesi gerek.
Hukuk öğrencileri ve stajyerlerle komisyonunuz herhangi bir bağı var mı? Komisyonunuza ilgi gösteren avukatların ortak özellikleri neler?
Bu bizlerin arzu ettiği bir durum. Avukatlık belgesini almadı diye kimseye komisyonun kapısını kapatmadık. Ancak fazla rağbet olduğunu söyleyemem. Birkaç genç arkadaşımız mezun olmadan geldi, takip etti. Stajyerlerden ilgi daha çok. Bir stajyer arkadaşımız, geçen yıl bütün toplantılara katıldı; ruhsatını birkaç gün önce aldı; aynı gün komisyon toplantımız vardı, ruhsatı ile birlikte avukat olarak toplantıya girdi. İlginç bir deneyim olduğunu söyledi. Karşılıklı memnuniyetimizi hiç gizlemedik. Önümüzdeki hafta sunum görevi onda.
Esasen, lise ve üniversite yıllarında felsefeye ilgi duymayanların sonradan hukuk felsefesine ilgilerini sağlamak kolay değil. O nedenle üniversite öğrencisi ilgi duyuyorsa elbette gelebilmeli. Bizim açımızdan sadece kazanç olur. Aslında politikaya ilgi duyanların da hukuk felsefesi ile daha yakından ilgilenmelerini arzu ederim.
Oylumlu düşünebilmenin yolu, sorgulayıcı bir zihin yapısından geçiyor. Ne var ki sorgulamaktan sadece olumsuz anlam çıkartarak kaçınmayı adet haline getirmişiz. Son yılların adetlerinden biri de sorgulamak derken, gerçeği saptırarak yapılan yöntemsiz değerlendirmelerin anlaşılması. Bunun üzerinde durulmuyor. Ancak bu yeni icat, bir sorgulama, düşünme hatta tartışma yöntemi bile değildir.
Baro çalışmalarınızı istediğiniz oranda destekliyor mu?
Evet, bu konuda şimdiye kadar hiçbir sıkıntımız olmadı. Hatta bu naif alana böylesine ısrarla tutunduğumuz için biraz da sevecenlikle yaklaştıklarını düşünüyorum.
Son olarak, meslektaşlarımıza ne demek istersiniz. Onca mesleki ve uzmanlık alanını baz alan komisyon ve merkezler arasında komisyonunuz çalışmalarına avukatlarımız neden katılmalıdırlar?
“Onca mesleki ve uzmanlık alanını baz alan komisyon ve merkezler arasında”
İşte itirazım tam da bu cümleye. Kuşkusuz tatlı bir kışkırtıcılık içeren, bilerek sorulmuş bir soru. Cevabı biraz da sorunun içinde. Onca mesleki ve uzmanlık alanını baz alan komisyon ve merkezler varken neden Hukuk felsefesi ve Sosyolojisi? Doğrusu, tüm bu komisyon ve merkezlerin bizim komisyonumuzla uzak, yakın; dolaylı, dolaysız ilgilerinin olması şart diye düşünmekteyim.
Hukuk felsefesinin uğraşı alanlarının genel hatlarıyla; “hukukun ne olduğu”, “bağlayıcılığını nereden aldığı” ve “kanun koyucuya hangi ilkelerin yol göstereceği” olduğunu düşünecek olursak, geniş anlamda hukuk politikasının da hukuk felsefesi içinde yer aldığını söyleyebiliriz.
Yada, amacının hukuk kavramlarının belirlenmesi ve hukuki muhakeme – yorumlama –düşünce geliştirebilme sorunlarının ilgi alanı içinde olduğunu söylersek meslektaşlarımızın neden katılmaları gereği kendiliğinden ortaya çıkmış olur.
Bugün toplumumuzun temel sorunlarında biri de meselelere çok yönlü bakış açısının olağan bir düşünme yöntemi olarak gelişememiş olmasıdır. Herkesin kendi köşesinde, bildiklerini tekrar ederek hatta karşısındakilere dayatarak düşünce aktardığını sanmasından daha fena ve biraz da garip bir şey yoktur. Bu durum, meslek içi tartışmalardan, dosyadaki savunmalara kadar uzanmaktadır. Hukuk felsefesine değen birinin meselelere daha prizmatik bakacağından da hiç kuşku duymuyorum.
Bu güzel sohbet ve nadir sunulan bu öncelik için teşekkür ederim. Örnek olması dileği ile…
Av. Muazzez Çörtelek