Hızlı adımlarla yürür, koşar, yürürken engeller üzerinden atlar, elinden tutulduğunda merdiven inip çıkabilir, elinden tutulduğunda zıplar, kitabın sayfalarını tek tek çevirir, modele bakarak dik çizgi çizmeye çalışır, kerpeten tutuşu ile küçük nesneleri alır, altı küple kule yapar, iki elini kullanarak bir nesne ile oynar...
İki yaşında bir çocuğun neler yapabileceğini anlatıyor bu sözler. Ama cezaevinde yaşamak bu listeye dahil değil tabii...
Annesi tutuklanıp cezaevine yollandığında o da annesiyle birlikteydi. Demir parmaklıklarla tanıştığında 2 yaşına girmemişti henüz, şimdi 3 yaşına girmek üzere.
Poyraz Ali’nin ve annesinin tutsaklık hikâyesi adalet sistemimizin en çarpıcı örneklerinden biri aslında...
‘DAHA KAPIDA ANLADIM’
Zeynep Bakır, eyleme katılmak, basın açıklaması düzenlemek, Özgür Karadeniz’in Sesi gazetesine yazı yazmak ve 1 Mayıs’a katılmak gibi suçlamalar sonucu örgüt üyesi olduğu iddiasıyla tutuklandı.
Tutuklandığında ilk durağı Samsun Cezaevi oldu. Tutukluluğunun 9’uncu ayında girdiği cezaevini şöyle anlatacaktı Zeynep Bakır: “...Poyraz Ali benimle Samsun’da gözaltına alındı. Samsun Hapishanesi’ne götürüldüm. Bu hapishaneye daha kapıdan girerken arama şekli nedeniyle saldırıya uğradım. Çoluk çocuk demeden herkesin anadan üryan edilerek, en mahrem ve alakasız yerleri dahi ellenerek arandığı bu hapishanenin Poyraz Ali’ye hiç de uygun olmadığını daha kapıda anladım.”
Oğlunu burada tutamayacağını anlamıştı Zeynep Bakır, çığlık çığlığa ayrıldılar. Gebze’ye sevk edilene kadar oğlunu bir daha göremeyecekti. Gebze’ye geçer geçmez Poyraz Ali’yi yanına aldı. Annesiz yapamıyordu ama sonuçta cezaevindeydi. Yeniden babasından ayrılışını, gardiyanların üzerine kapıyı kilitleyip durmasını, sürekli yaşanan kavgaları anlamlandıramıyordu Poyraz Ali. Annesi bu durumun nelere yol açtığını anlatacaktı: “Şaşkınlaştı önce, içine kapandı. Beni hiç bırakmak istemiyordu. Gündüz uykusunda bile bir dakika yanından ayrılsam uyanıp ağlıyordu. Muayenesi yapılmayan tutsak kadınlar, hasta halleriyle bir de saldırıya uğrar ve karga tulumba koğuşlara atılır. Sonra da bu sırada slogan attıkları için görüş, iletişim, hücre cezaları verilir, infazları yakılır. Poyraz Ali bunların hepsinin bizzat tanığıdır. Şaşkın çocuk ‘kapıları döven çocuk’ olmuştur artık.”
Poyraz Ali’ye “atipik otizm” teşhisi de tüm bunları yaşadığı sırada konulacaktı.
Yaşadıkları çok etkilemişti küçük Poyraz’ı. Teşhisin ardından Poyraz Ali’nin ve annesinin özel bir eğitim alması gerekiyordu artık. Poyraz Ali’nin 3 yaşın altındaki her günü çok değerliyken, eğitime ancak üç ay sonra Bakırköy Cezaevi’nde başlayabildi. Kreşe ise tam altı ay sonra gidebildi. Annesi eğitim sürecini “Poyraz Ali ile haftada üç gün 45 dakikalık eğitime gidiyoruz. Ama ne gidiş! Rütbeli, rütbesiz askerler, gardiyan bir ringe doluşuyoruz. Benim kucağımda Poyraz Ali, onların ellerinde silahlar” sözleriyle anlatıyor.
İLK AYRILIK...
Babası Emrah Bakır ise, cezaevi dışından yaşadığı bu süreci soL’a şu sözlerle anlattı: “Her ikisini de düzenli olarak göremiyordum. Bazen daha kısa aralıklarla görüşüyorduk. Zeynep, Poyraz Ali’nin durumuyla ilgili şüphesinden bahsettiğinde ihtimal vermedim. Doktor yakınlarımıza danıştığımızda bize ihtimallerden bahsettiler ve hemen kontrol edilmesinin iyi olacağını söylediler. Zeynep’i bir koğuşa yerleştirmedikleri ve hücrede tuttukları için Poyraz Ali annesinden ilk kez ve bu şekilde ayrıldı. Annesini görüp ona neden bir türlü dokunamadığını ayırt edemeyecek kadar küçüktü. Asabileşti ve içine kapanmaya başladı. Zeynep’in şüphelendiği hallerini o zamanlar daha net görmeye başladım.”
“Peki ya ilk ayrılık, o gün neler yaşadınız” sorusunu da şöyle yanıtlıyor Emrah Bakır, “Poyraz Ali’yi cezaevine bıraktığım ilk günün akşamı uzun uzun ağladım. Ne olacağına dair net bir fikrimin olmaması beni karamsarlığa sürükledi. Ama yıkılmak, paramparça olmak gibi kelimeler yaşadıklarımızı ve hissettiklerimizi anlatamaz...”
ÖZGÜRLÜK ÇABASI
Doktorlar, Poyraz Ali’nin cezaevi koşullarında tedavi sürecinin ilerleyemeyeceğini belirtirken, Poyraz ve annesi için bir özgürlük kampanyası başlatıldı. Poyraz Ali’nin özgürlüğü için şimdiye kadar 30 binden fazla imza toplanırken, imzalar artmaya da devam ediyor. Buna karşın yaşananlarla ilgili şimdiye kadar tek bir yetkili dahi aileyle iletişime geçmedi. Zeynep Bakır’ın denetimli serbestlik talebiyle ilgili Adalet Bakanlığı’na yazdığı dilekçeye de henüz cevap gelmedi.
Buna karşın CHP’li Melda Onur’un girişimi sonucu Emrah Bakır’ın Adalet Bakanı’yla görüşmesi için bir randevu ayarlandı ancak her bir saatin bile önemi büyükken bu görüşme için henüz net bir tarih verilmiş değil.
Poyraz Ali’nin yaşadıklarının kamuoyu gündemine gelmesi sonrası cezaevlerindeki çocukların durumu tartışılmaya başlanırken, konuya ilişkin ilk veri geçtiğimiz günlerde ortaya çıktı.
CEZAEVLERİNDE 500 ÇOCUK...
Bakırköy Cumhuriyet Savcısı Fuat Arı, Türkiye genelinde yaklaşık 500 çocuğun annesiyle birlikte cezaevinde yaşadığını açıkladı. Bu çocukların 55’inin İstanbul cezaevlerinde olduğunu belirten Arı, konuya ilişkin şu ifadeleri kullandı: “Bunlardan 3-6 yaş grubundaki 24 çocuğumuz kreşten faydalanabilmektedir, 0-3 yaş grubunu da annelerinin yanından ayıramıyoruz maalesef.”
Çocukların cezaevlerinde büyümesini son derece doğal karşılayan ve yaşadıkları sorunları görmezden gelen Savcı Arı, “55 çocuğun sorunlarıyla tek tek ilgileniyoruz. Bu konuda da sivil toplum kuruluşlarının da destek vermesi bizi çok mutlu ediyor. Benim cezaevimde maddi hiçbir şeye ihtiyacım yok. Ancak oradaki çocuğun dışarıdan birilerini görmeye ihtiyacı var. Biz çocukları mümkün olduğunca cezaevinden uzak tutmaya çalışıyoruz. 55 çocuğun hepsinin de ‘dedesi’ dediğimiz cezaevi müdürümüzün her türlü sorunlarını tek tek bildiğinden eminim” ifadelerini kullansa da “dedeleri” çocukların sağlığını ve hayatını hiçe sayarak onları demir parmaklıklar ardında hapsetmeye devam ediyor.
ANLAR MI DERSİNİZ?
Son sözleri Poyraz Ali’nin annesine bırakıyoruz, Arı belki durumu bu sözlerle anlar... Ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan’a beziyordur, o da insanların yaşadığı acıları hiçbir zaman anlayamaz: “Kopkoyu, zalim bir tecrit politikasıyla yönetilen bu hapishanelerde onlarca yıldır tutulan insanlar var. Çoğu hastalıklı bu koşullar yüzünden. Bir kısmı da ölüme terk edilmiş. Mesela Ufuk Keskin… Bolu F Tipi’nde, ileri derecede şeker ve çölyak hastası olmasına rağmen karavana yemeğe mahkûm edildiği için resmen öldürülüyor. Bu örnekler saymakla bitmez. Ancak gene de değinmek istedim. Çünkü Ufuk’un, Hasan Basri’nin kurtuluşu Poyraz Ali’lerin kurtuluşundan bağımsız değildir. Onlar aynı politikalara kurban edilmek isteniyor. Ve siz bu yazıyı okuma ciddiyetini gösteren sevgili kişi… Sizin kurtuluşunuz da Poyraz Ali’lerin kurtuluşundan bağımsız değildir. Çünkü çocuklarını kurban vermemeyi başarmış bir toplum artık huzuru da kazanmış demektir.”
*soL dergisinin 25. sayısında yayımlanmıştır...
Ali Ufuk Arikan