Birleşik Haziran Hareketi Beykoz'da "Bilimsel, Laik Eğitim ve Aydınlanma Mücadelesi Nedir?" paneli düzenlendi
BURAK BUTUR - @buturburak
Birleşik Haziran Hareketi'nin "Laik ve Bilimsel Eğitim İçin Ayaktayız!" kampanyası doğrultusunda, 11 Şubat günü ülke genelinde gerçekleştirilecek boykot çalışmaları kapsamında geçtiğimiz hafta perşembe günü Beykoz'da Rıfat Okçabol ve Mustafa Altundal'ın katılımıyla ''Toplumun gericileştirilmesine karşı Bilimsel, Lailk Eğitim ve Aydınlanma Mücadelesi Nedir?" başlıklı bir panel gerçekleştirildi.
''OSMANLICA'YI SADECE SARAYDAKİLER KONUŞUYOR''
Paşabahçe'deki Kristal-İş Sendikası'nın konferans salonunda bir araya gelenlere seslenen Rıfat Okçabol söze, AKP hükümeti sözcülerinin başta eğitim kurumları olmak üzere, toplum hayatını tümden gericileştirme çabalarını meşrulaştırmak gayretiyle giriştikleri açıklamalar ve uygulamalardan örnekler vererek başladı:
"... Dilipak ne diyor, herkes ilahiyat okumak zorunda! Akşamki haber, ;Milli Eğitim Bakanlığı, anaokulundaki çocukların camiye götürülmesi için velilerden izin istiyormuş! Dün gündüzki bir haber, biliyorsunuz parasız eğitim isteyen gençlere 15 yıl hapis, Ali İsmail'i öldürenlere 10 yıl hapis isteniyor! Ya da 19 Ocak'taki -akanlar Kurulu toplantısında başbakanın süt dökmüş kedi veya öğretmeni tarafından azarlanmış çocuk görütüsü veren oturuş halini hatırlayın!
Biraz daha geri gidelim, geçenlerde Balıkesir milletvekili kadın ne dedi; 90 yıllık ara bitti dedi. Yakında Osmanlı kurulacak diyor! Peki nedir Osmanlı? Osmanlı dediğiniz bir kişinin iradesidir. Osmanlı dediğiniz şeyde halk yoktur. Geçenlerde Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Cumhurbaşkanı'na medeniyetler ittifakına katkısı nedeniyle fahri doktora verdi! Kimdir bu Beyazıt, üniversitenin sitesinde şöyle yazıyor; diğer beylikleri yönetmek için, sarayında yetişmiş padişahın kullarını oralara atamış kişi. Sarayda yetiştirilmiş kişi kulsa, Osmanlıda yaşayan halkın, Türklerin, Rumların, Kürtlerin halini anlayın! Osmanlı'da kuluz! Peki bizi yurttaş yapan ne; Cumhuriyet! Osmanlıca diye bir dil yoktur. Osmanlıyı oluşturan her topluluk kendi dilini konuşuyor. Peki Osmanlıcayı kim konuşuyor; Osmanlıca sadece sarayın içinde birtakım adamlarca konuşulan bir şey. Karacaoğlan, Köroğlu ya da Dadaloğlu'ndan bir mısra okunsa anlarım, ama Fuzuli'den okunsa, Şinasi'den, Şair Nedim'den okunsa anlamam!"
Eğitimin asıl amacının insanın özgürleştirilmesine katkı sağlamak olması gerektiğini, oysa artık ülkemizde daha çok dine, inanca dayalı bir öğretim şeklinin önemsenmekte olduğunu ve böylece toplumun köleleştirilmek, yabancılaştırılmak istendiğini dile getiren Okçabol, bunun dışında topluma sunulan seçeneğin ise piyasacı eğitim, özel okullar olduğunu söyledi.
''TÜRKİYE SERMAYE SINIFI LAİKLİKTEN KOPMUŞTUR''
Rıfat Okçabol'un ardından söz alan eğitimci Mustafa Altundal, 'Osmanlı' düşüncesinin mahkum edilmesi gerektiğini belirtirken, Türkiye burjuvazisinin tümünün laiklikle ilgili bağını koparttığını ifade etti. 'İşçi sınıfının canını önemsemeyen ve kader, fıtrat diyerek daha az önlem alan sömürücüleri' Türkiye sermaye sınıfı olarak niteleyen Altundal, bu sınıfın laikliğe dönme gibi bir derdi olmadığının da altını çizdi. Altundan konuya ilişkin şunları söyledi;
"... 90 yıl sonra bu karanlığı tekrar kafasını kaldırmayacak şekilde mahkum etmek ve inine tıkmak zorundayız. Şunları tartışmıyoruz; karikatür çizmek-insan öldürmek aynı şey mi? Ortaoğu'daki savaşlara bakıp, insan-vicdan denilen şeyin yanyana gelidiğini söyleyebilir miyiz? Açık yürekli olmak lazım, artık Türkiye'de sermaye sınıfının sadece bir kesimi değil, tamamı laiklikle bağını koparmıştır. 90larda yaşıyor olsaydık ve 'ben laikim' deseydik, birileri derdi ki 'a, bu ordu göreveci.' Artık o yok, laik ordu yok. Artık Yök yok, var, daha gerici, ne kadar softa varsa, adının önüne profesör yardırıp, orda-burda üniversite açtırıp, taşrada gençlerimizi zehirlemek için var. Ya HSYK? En son hatırladığım tartışma cemaat mi alacak, AKP miydi? Sıtma ile ölüm, geçiniz. Ülkede artık Tüsiad ve Müsiad yok bu konuda, çünkü her ikisi de inşaatta, finansta olağanüstü kar ediyor. Kader ve fıtrat sayesinde daha az önlem alacaklar ve daha fazla sömürecekler, bu yüzden Türkiye sermaye sınıfının laikliğe dönmek derdi de yok, temsiliyeti de yok."
Altundal, konuşmasının devamında laikliğin Birleşik Haziran Hareketi için ne anlama geldiğine dair açıklamalarda bulundu. Soma'da 301 maden işçisinin katledildiği günde acılı halkı 'kader ve fıtrata inandırmak' için bölgeye gönderilen imamları hatırlatan Altundal, laikliğin kendileri için bir seçenek değil zorunluluk olduğunu kaydetti. Altundal sözlerini şu şekilde bitirdi:
''1884 İŞÇİ ALLAH'A FAZLA GÜVENDİĞİ İÇİN BAŞINA BUNLAR GELDİ!''
"Peki laiklik bizim için ne anlama geliyor? 6 yaşında çocukla evlenilebileceğini söyleyen adama, bunun çocuk pornosu, pedofili olduğunu söyleyecek yürekli insanlar olduğumuzu aklımıza getirmelidir. Çünkü bizim çocuklarımız o yaşlarda okula gidecekler ve orada onlara nasıl bakıldığını biliyor olacağız biz. Hırsız olduğunu bildiğimiz insanların, hem hırsızlık yaparım hem iktidarda dururum diyemeyeceği için laikliğin önemli olduğunu düşünürüz. Ya da ben lale fidanları yetiştiriyorum, iyi para getirmiyor, halbuki Osmalı olsa, hareme girsem, sarayda yer kapsam arayışının insanlık dışı birşey olduğunu hepimizin söyleyebilmesi için gerekli laiklik. Hamile ya da değil, kadınımızın insan gibi sokağa özgürce çıkabilmesi için laiklik.
En çok canımızı yakan şey, 301 maden işçisi öldüğünde oraya ölenlerin yakınlarını tekmelemek için, binlerce polis ve anlamak için, dinlemek için değil de tokatlamak için gitmiş bir iktidarın başının ne oluyor burada düşüncesiyle müdahale etmek, durumu çözümlemek, travmayı azaltmak gerekirken imamların gönderildiğini hatırlıyoruz. Laiklik bize bunun için lazım. Fazla iş güvenliği denilen şey Allah'a güveni sarsar diye cuma hutbeleri okundu bu memlekette. İş cinayetlerinde ölen 1884 işçi Allah'a fazla güvendiği için bunlar başına geldi! Türkiye'de emekçiler, aydınlık bir gelecek isteyenler, bu memleketin namuslu insanları, yurtseverleri dışında bugün laiklik meselesi geçer akçe değil. Ve bizim için de maselef ki tercih değil, zorunluluk. Bu yüzden tarihsel sorumluluğumuzun farkında olmamız lazım. Geziden sonra bir araya gelen Birleşik Haziran Hareketi olarak, AKP'ye kolay lokma olmadığımızı, attığı adımların yürümeyeceğini göstermeliyiz.
Peki boykot nereye düşüyor? Şimdilik örgütsüz %50'nin gündemine. Mesele biraz bu. Gericiliğin, çocuklarımız, kadınlarımız, eğitim sistemini ele aldığı bu alanlarda bir daha geri adım atmayacağız. Bunu göstermek için, Alevilerin çağrı yaptığı, bizim de kapsamını ve siyasi başlığını genişlettiğimiz, yani bütün gerici saldırıları güneme aldığımız 8 Şubattaki mitingi ve 9 Şubat haftasındaki boykotu örgütlemeye çağırıyoruz. Birleşik Haziran Hareketi olarak derdimiz bu. Aynı zamanda bunu bir hedef olarak göstermiyoruz, bu bir başlangıç, mücadele ettiğimiz gericiliği tekrar insanlığın önüne çıkmamak üzere inine tıkmak için, püskürtmek için bir başlangıç, çok güçlü başlayalım, çok güçlü devam edelim."
Panelin son kısmı izleyicilerden gelen görüş ve soruların yanıtlanmasıyla tamamlandı. Öte yandan Birleşik Haziran Hareketi internet sitesinden yayımladığı açıklamada 11 Şubat Çarşamba günü tüm Türkiye'de okul boykotu yapacaklarını deklare etti.
http://birgun.net/news/view/haziran-hareketi-olarak-akpye-kolay-lokma-olmayacagimizi-gosterecegiz/12682