Türkiye'de ceza avukatlığı

~ 26.01.2015, Yeni Yaklaşımlar ~

Hukuk fakültelerinin efsane hocalarından en parlak öğrencilerine, ceza avukatlarından iş dünyasının avukatlarına, sorunları ve vaat ettikleriyle Türkiye'de avukatlık... Ve ilk bölümde ceza avukatlığı...

Anıl EMRE

Avukatlık, hak arayışının, haksızlığa karşı başkaldırının ve adalet savaşçılığının vücut bulmuş hali. Türkiye'de de gençlerin bu mesleğe teveccühü bir hayli fazla. Ülke genelinde hukuk fakültesi sayısı 100'ü geçmiş durumda, her yıl binlerce mezun veriliyor. Avukat sayısı 80 bini aştı. Sadece İstanbul Barosu'na kayıtlı 32 bin avukat var, aralarına her yıl 3 binden fazla yeni meslektaş adayı katılıyor. Durum böyle olunca, bir hukukçu olarak Türkiye'de avukatlığın geldiği noktayı keşfetme yolculuğuna çıkmak istedim.

Bu dizide, Türkiye'de avukatlık mesleğini her açıdan mercek altına alacağız. Ünlü ceza avukatlarıyla konuşacak, onların dünyasına gireceğiz. İş dünyasının avukatlarıyla konuşacak, milyar dolarlık müzakere masalarına oturacak, yabancı hukuk bürolarına bakış atacağız. Önde gelen hukuk fakültelerini ziyaret edecek, dekanlarla görüşecek, öğrencilerle fakülte sıralarında oturacağız. Avukatların güncel sorunlarını masaya yatıracağız. Bu alanı düşünen gençler, seçip de okumaya başlamış müstakbel meslektaşlar, mesleğinin ilk yıllarındaki genç avukatlar, avukatlığın üstatları ve mesleği merak eden herkesin ilgiyle okuyacağı bir yazı dizisi sizi bekliyor.

ÖĞRENCİLERİN HAYALİ

İlk başlığımız ceza hukuku. Türkiye'de 1984'ten beri uygulanmayan idam cezası 2004 yılında Anayasa'dan da çıkarıldı ancak özgürlük insanın hayattaki en değerli varlığı olmaya devam ettiği ve özgürlüğünüzden olmanız veya özgürlüğünüze kavuşturulmanız hala bu alanın konusu olduğu için, bu arenanın savaşçıları ceza avukatları da hukuk dünyasında ayrı bir yere sahip. Özellikle adaletin sağlanmasına katkıda bulunmak isteyen idealist hukuk öğrencilerinin büyük çoğunluğunun kariyer hayali olan ceza avukatlığını, Türkiye'nin önde gelen 3 ceza avukatı Prof. Dr. Ersan Şen, İlkay Sezer ve Fatih Volkan ile konuştuk. Kamuoyunun yakından tanıdığı Prof. Şen, hukukçuluğunu akademisyenliğiyle pekiştirmiş bir isim. Ergenekon, Balyoz, Şike gibi Türkiye'nin yakın hukuk tarihine damgasını vurmuş ve asla gündemden düşmeyen davalarda avukatlık yapmasıyla biliniyor. Kamuoyu İlkay Sezer'i de Ergenekon ve Balyoz davalarından tanıyor. İlker Başbuğ, Hurşit Tolon, Tuncer Kılınç ve Bilgin Balanlı gibi 4 emekli orgeneralin avukatlığını yapan Sezer, subay olduktan sonra hukuk okumaya başlamış emekli bir yarbay. Fatih Volkan ise Türkiye'de ceza hukuku denince ilk akla gelen isimlerden. Yıllardır kamuoyunun yakından tanıdığı pek çok önemli ismin avukatlığını yapıyor, Türkiye'nin en önemli hukuk büroları ceza hukuku alanında ona danışıyor.

'GECESİ GÜNDÜZÜ YOK'

Ceza hukuku denildiğinde akla çok stresli, gecesi gündüzü olmayan bir iş geliyor. Fatih Volkan bu algıyı doğruluyor: "Ceza avukatlığı çok streslidir. Ceza alma tehdidi altında olan birinin psikolojik durumu, o ağırlık sizin de üzerinize çöker. Gecesi gündüzü yoktur. Sabaha karşı ifade alınır. Sorgular gece gündüz sürer. Duruşmaya gündüz girersiniz, gece yarısı çıkarsınız." Prof. Şen de katılıyor: "Müvekkiliniz gözaltına alınmış, gece vakti veya hafta sonu sizi aradığında 'Gelmiyorum' diyemiyorsunuz. Yerinize birini gönderebilirsiniz ama benim karşılaştığım durumlarda hep beni görmek isterler, siz olmadıkça o güven duygusu insanlarda oluşmuyor."

Ancak Volkan'a göre tüm bu stres ve özverinin sonunda avukatı paha biçilemez bir tatmin bekliyor: "Duruşma günleri streslidir, ama iyi geçerse o stres bir anda omuzlarınızdan kalkar. İyi bir savunma yapmışsınız ve müvekkiliniz tahliye olmuş ya da müdahil olarak davaya dahil olmuşsunuz ve sanığa hak ettiği cezayı aldırmışsınız, müthiş bir keyiftir. O keyfin parayla pulla ölçüsü yoktur."

İlkay Sezer de özveri ve fedakarlıktan bahsediyor, sık sık sabahlara kadar çalıştığını, bayramlarda bile cezaevine gittiğini anlatıyor. "Öyleyse neden ceza hukuku?" diye sorduğumda, empati yapmamızı öneriyor: "Hukukun ekmek gibi, su gibi vazgeçilmez bir insan ihtiyacı olduğunu en çok ceza yargılamasında gördüm. Diğer yargılamalarda, örneğin ticaret hukuku yargılamalarında bir kişinin ekonomik anlamda aleyhine ya da lehine kararlar çıkıyor. Bunlar telafi edilebilir. Ama insanın özgürlüğünden mahrum bırakılmasının telafisi mümkün değildir."

'TEHDİT EDİLDİĞİMİZ ZAMANLAR OLDU'

Ceza avukatlığının aynı zamanda belalı bir iş olduğu söylenir. Hiç tehdit alıyorlar mı? Cevaplara bakılırsa, iyi bir ceza avukatı gözü pek olmalı. Fatih Volkan, zaman zaman tehditler aldığını söylüyor: "Ama siz bir yanlış yapmıyorsanız bu tehditlere aldırmayacaksınız. Ben delilleri getirebiliyorsam, toplanan delilleri değerlendirebiliyorsam, şahısların kasıtlarını ortaya koyuyorsam, tehditten falan korkmam. Avukatların silah alma hakları vardır, ben ruhsatlı silah bile almadım. Çünkü kimseye kötü bir şey yapmadım." Genç hukukçulara önemli bir de tavsiyede bulunuyor; kendilerini müvekkilleriyle özdeşleştirmemeleri: "Müvekkillerin gladyatörü olmayın. Bizler hukukçuyuz. Sadece hukuki yardımda bulunuruz. Müvekkiller birbirleriyle harp edebilirler, biz bunların dışındayız." İlkay Sezer, Ergenekon davasında yaşadıklarını örnek veriyor: "Tehdit edilmedim ama fiziksel şiddete maruz kaldım. Salonda asayişi sağlamak üzere bulunan jandarmayı, savunma hakkımızı engellemek için cop ve kalkanla üzerimize saldırttılar. Bizi salondan atmak istediler, çekiştirildik, yanımdaki meslektaşlarımı cop darbelerinden korudum. Direnç gösterdiğiniz sürece bunların hiçbir etkisi olamaz." Prof. Şen ise tehdidin avukatların yanlış tutumundan da kaynaklanabileceğini belirtiyor: "Türkiye'de avukatların müvekkile garanti verme gibi bir durumları var. Mesleği ne kadar iyi yaptığınız değil de garanti veriyor musunuz, bunu arayan çok insan var, bu insanlar bir yalanın peşinden koşabiliyorlar. Bunun sonucunda istedikleri gerçekleşmediği zaman da tehdit söz konusu olabiliyor."

'İKİ YARGILAMA VAR; MAHKEME VE KAMU VİCDANINDA'

Her gün basının ve kamuoyunun büyük ilgi gösterdiği davalarda avukatlık yapmanın nasıl bir deneyim olduğu sorusuna Sezer'in yanıtı şöyle: "Kamuoyunun önünde görülen davalarda iki yargılama vardır. Bir mahkeme salonunda yapılan, bir de milletin vicdanında yapılan. Haklı olduğunuzu iki yerde de duyuracaksınız." Ergenekon gibi binlerce klasörden, milyonlarca sayfadan oluşan davalarda avukatlık yapmanın "çok meşakkatli" olduğunu anlatıyor Sezer: "Çok çalışmanız, ilgilendiğiniz dosyaya hakim olmanız lazım. Bir de kamuoyunu bilgilendiriyorsanız, hata yapmanız kabul edilemez."

Sezer'e, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla birlikte avukatların; ne kadar iyi savunmalar yaparlarsa yapsınlar, hukuki açıdan ne kadar haklı olurlarsa olsunlar, adaletin tecellisine katkı sağlayamadıkları yönünde kamuoyunda bir algı oluştuğunu düşünüp düşünmediğini sordum. "Bu görüntünün oluşmasına yol açan yargı mensupları olabilir. Ama ülke genelinde mesleğini dürüstçe, aynı bizler gibi özel yaşamından ödün vererek yapmaya çalışan hakim ve savcılar var. Siz haklıysanız, hakim de önünde olan mevzuatı uyguluyorsa, sizin dediğiniz noktaya bugün değilse de yarın gelir" diyor.

Aynı soruyu Prof. Şen'e sorduğumda çarpıcı bir yanıt veriyor: "Sonucu belli olan bazı davalarda avukatın görevi sadece psikolojik danışmanlık haline geliyor."

Hukukçuların ceza yargılamasına dair en büyük şikayetleri, davaların çok uzaması ve sanık haklarının ihlali. Volkan, şu değerlendirmede bulunuyor: "Uzadıkça uzuyor, adama aynı gerekçeyle 10 kere tutukluluğun devamı kararı veriyorsun; aynı gerekçeyle, değiştirdiğin hiçbir şey yok. Ceza hakimlerinde inanılmaz bir takdir hakkı var. Yasayı ne kadar iyi yaparsan yap bunu uygulayacak olan insandır. Mantalitenin değişmesi gerekiyor."

'PARA İÇİN ADAM ÖLDÜRENİN DAVASINA BAKMAM'

Bir de işin etik boyutu var. Herkesi temsil ederler mi yoksa almayacakları davalar var mı? Volkan'ın yanıtı çarpıcı: "Kesinlikle var. Para için adam öldüren bir insanın davasına bakmam. Bana ne verirse versin. Alacağım davada kalben rahat olmalıyım. Meşru müdafaa davasını alırım. Ancak adam taammüden gitmiştir, soğukkanlılıkla adam öldürmüştür, kesinlikle almam." Sezer ise sınırı "dürüstlük"te çekiyor: "Yalan söylenecekse ben orada yokum. Suç işlendiyse bunun üstünü örtmeye çalışacak bir şeyin içerisinde olmam söz konusu olamaz." Prof. Şen ise Türkiye'nin bazı realitelerinin bir avukatın bazı davaları almasını engelleyebileceğini belirtiyor: "Dosyasını aldığınız bir tarafın tam tersi bir taraf size dava getirdiğinde Türkiye şartlarında bunu almanızı istemeyebilirler. Alırsanız sırlarını paylaşacağınızdan çekinebilirler. Bu durumlarda dava almakta zorlanabilirsiniz."

CEZACILARDAN TAVSİYELER

Üç cezacının genç meslektaşlarına önemli öğütleri var. Prof. Şen ceza avukatının hitabetinin çok güçlü olması gerektiğini belirtiyor: "Müthiş bir hitabetiniz olmalı. Mahkemeyi etkileyebilmek, ikna edebilmek bu işin özüdür." Sezer'e göre ise avukat müvekkili için sonuna kadar mücadele etmeli: "Müvekkilim müebbet hapse mahküm edildikten sonra bile 'Sen elinden geleni yaptın, teşekkür ediyorum' diyebilmeli." Volkan için ise başarının sırrı mesleki heyecanda: "Avukat mesleki heyecanını asla kaybetmemeli. Bunca yıl sonra karar duruşmaları bende hala çok heyecan yaratır. Bu heyecanı yaşamazsam ben zaten işimi iyi yapmış olamam."

'CİNAYETTEN İBARET DEĞİL'

Ünlü ceza avukatlarının özellikle üzerinde durduğu konulardan biri de ceza hukukunun sadece çetecilik, organize suç, adam öldürme gibi suçlardan ibaret olmadığı. Ceza avukatlığı, bilişim suçlarından çevre suçlarına, sermaye piyasası suçlarından sosyal medya aracılığıyla işlenen suçlara kadar çok geniş bir yelpazeyi bünyesinde barındırıyor.


Habertürk

http://www.haberturk.com/

 

 

Hits: 1661