12. CEZA DAİRESİ
E. 2013/11225
K. 2013/15909
T. 11.6.2013
DAVA :Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkûmiyetine dair hüküm, sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek, gereği düşünüldü;
KARAR : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre sanığın yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, katılanlar vekilinin temyiz itirazlarına gelince;
1989 doğumlu olup, genel cerrahi uzmanı Op. Dr. Sanık M. K.'ya ait zayıflama merkezinde 44 günlük tedavi sonucunda, 7.9.2008 tarihinde, kendinde mevcut kronik kalp damar hastalığının aktif hale geçmesi sonucu ölen D. K.'nın, ölümünde sanığın sorumluluğunun bulunup, bulunmadığının belirlenebilmesi için, öncelikle tıbbi müdahalenin ve hekimin sorumluluk şartlarının belirlenmesi gerekmektedir.
Tıp mesleğini icraya yetkili kişi tarafından, tıbben kabul görmüş ilke ve esaslar çerçevesinde, yasaların öngördüğü amaçlarla, aydınlatılmış kişiden alınan rıza üzerine yapılan tıbbi müdahale, hukuka uygun olduğundan doğan zararlı sonuçtan failin sorumlu tutulması mümkün değildir.
Ancak; hasta tıbbi müdahale konusunda aydınlatılmış ve tıbbi müdahaleye rıza vermiş olsa dahi, aydınlatma ve rıza tıbbi müdahalenin hukuka uygun olabilmesinin ön şartı olup, hekim müdahalesi tıp biliminin gerektirdiği şekilde yapılmamış ise başka bir anlatımla tıbbi müdahale kusurlu bir şekilde yapılmış ise hekim doğan sonuçtan sorumlu olacaktır. R. ve aydınlatma, tıp biliminin gereklerine uygun kusursuz bir tıbbi müdahale için verilmiş olup, kusurlu müdahale hallerinde, ön koşullar gerçekleşmiş olsa dahi hekim yine de doğan zararlı sonuçtan sorumlu olacaktır. Hekime yüklenebilecek bir kusur olmamasına rağmen tıbbi müdahale başarısızlıkla sonuçlanmışsa, bu durumda da komplikasyon söz konusu olacağından, bu durumda da hekimin sorumluğuna gidilemez.
Kusurlu bir tıbbi müdahale sonucunda, hastanın sağlığının zarar görmesi veya yaşamının sona ermesi halinde, tıbbi müdahaleyle doğan sonuç arasında illiyet bağı bulunmakta ise, aydınlatma ve rıza koşulu gerçekleşmiş olsa dahi, müdahaleyi yapan hekim, taksirle yaralama veya öldürme suçlarından sorumlu olacaktır.
İnceleme konusu somut olayda; ruhsatı iptal edilmiş bulunan sağlık kuruluşunu, yataklı konaklama tesisi olarak ruhsatlandıran genel cerrahi uzmanı Opt. Dr. Sanığın, zayıflama merkezinde tedavi gören D. K.'nın, 44 günlük süreçte 13,8 kg. zayıflamasına ve buna bağlı olarak, tedavi görende mevcut kronik kalp damar hastalığının aktif hale geçmesi sonucu ölümüne neden olduğu olayda, sanığın uyguladığı tedavi yönteminin tıbbi standartlara uymadığı, Adli Tıp Kurumu Genel Kurulunca düzenlenen 9.2.2012 tarihli raporda da belirtildiği üzere, fizyolojik kilo verme hızının ayda 2-4 kilogram olması gerektiği, obez kişilerde hızlı kilo vermenin kronik kalp rahatsızlığını aktif hale geçirebileceğinin tıbben bilindiği, ölende hızlı kilo kaybı tespit edilmiş olmasına rağmen, diyet egzersiz programlarının yeniden değerlendirilmemesi ve tetkiklerin eksik yaptırılması nedeniyle, sanığın kusurlu bulunduğu ve bu kusurlu davranışın ölüme etkisinin olduğu ve ölümle sanığın eylemi arasında illiyet bağının bulunduğu, uygulanan yöntemin bilinen tıbbi standartlara uymaması nedeniyle, ölümün komplikasyon olarak da değerlendirilemeyeceği, meydana gelen ölüm sonucunun sanık tarafından da öngörülmesinin mümkün olduğu ancak, buna rağmen tedavi yönteminin değerlendirilmemesi ve yeni tetkiklerin yapılmaması nedeniyle, sanığın tecrübesine dayanarak zararlı bir sonucun meydana gelmeyeceğine duyduğu güvenle kayıtsız kaldığı ve eyleminin bilinçli taksirle öldürme suçu kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeksizin, yazılı şekilde basit taksirle öldürmeden sorumlu tutulması,
Kabule göre de;
1-)5237 Sayılı T.C.K.nın 61/1 ve 3. maddeleri nazara alınarak, sanığın kusur durumu ve meydana gelen zararın ağırlığı sebebiyle temel cezanın asgari haddin üzerinde tayini gerektiğinin gözetilmemesi,
2-)Hapis cezası ertelenen sanık hakkında denetim süresine dair yasal dayanağın gösterilmemesi suretiyle, C.M.K.nın 232/6. maddesine aykırı davranılması.
SONUÇ : Kanuna aykırı olup, katılanlar vekillerinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görüldüğünden hükmün 5320 Sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı C.M.U.K.un 321. maddesi gereğince tebliğnamedeki isteme aykırı olarak BOZULMASINA, temyiz harcının istenmesi halinde iadesine, 11.6.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.