Sevgili dostlarım, 5 Ocak’taki Meclis Soruşturma Komisyonu’nun kararının ardından düşüncelerimi bir süre geçtikten sonra açıklayacağımı söylemiştim. Üç temel olayı/tespiti esas alarak sırayla, arka arkaya, bilginize sunacağım. En sonunda da bir değerlendirme yapacağım.
BİRİNCİ OLAY/ TESPİT:
Meclis Soruşturma Komisyonu’nun karar vereceği gün, gazetelerde tam sayfa çıkan ve Anayasa Mahkemesi'ni darbecilikle suçlayan, “Yüce Divan'a sevk kararı verilmemelidir” diyen ilan
1. Son paragrafta şöyle yazıyor: "Siyasi kariyer ve kazanımlarını 'sağlam irade'nin gölgesine borçlu olanlar...
2. “Sağlam irade” ile kastedilenin Cumhurbaşkanı olduğu anlaşılmaktadır.
3. Bu ilanı veren veya verenler kimlerdir? İlan metni ve özellikle bu son cümle kimin kaleminden çıkmıştır?“Ayağınızı denk alın” anlamındaki bu mesajın adresi kısmında kimler vardır?
4. Sabit olan durum şudur:
a. Başbakanın, “kul hakkı yiyen, yolsuzluk yapan kim olursa olsun kolunu kopartırız” demesine ve çok ciddi delillere rağmen, soruşturma komisyonunun AKP’li üyeleri, Yüce Divan’a sevk etmeme kararı vermiştir.
b. Aynı AKP, iktidar olduğu ilk dönemde, bunun belki binde biri delillerle kendinden önceki hükümetin bakanlarını "temiz Türkiye" sloganlarıyla Yüce Divan’a göndermiştir. Başkaları söz konusu olduğunda "güvenilen" (!) yargıya, kendilerinden birileri yargılanırken güvenmemek, ne kadar ilkeli bir davranıştır?
c. Siyasi iktidar; üyelerinin, tamamına yakını kendi döneminde tayin edilmiş/seçilmiş Anayasa Mahkemesi’ne güvenmediğini ilan ederken, vatandaşların sulh ceza hâkimlerine, asliye ceza mahkemelerine, kısaca yargıya güvenmesini nasıl bekleyecektir? Adalet ülkenin temeli ise, ülke temelsiz bırakılmamış mıdır?
d. Neticede, iktidarın Yüce Divan’a güvenmiyoruz ikrarı ve ilanı ve ardından gelen komisyon kararı, hukuk devletinin iflas ettiği anlamına gelmektedir.
İKİNCİ OLAY/ TESPİT:
HDP Genel Başkanı’nın “barış süreci” denilen süreçle ilgili “dananın kuyruğu koparsa, dana bizde kalır” cümlesi
1. HDP tarafından yapılan açıklamada, her ne kadar, bu cümlede emperyalistlere karşı ezilen herkes kastedilmektedir denilse de, bu ifade, Türkiye Cumhuriyeti’ne yönelik bir tehdit cümlesi olarak algılanmaya elverişlidir. Bu sözler, insan haklarını değil, mal paylaşımını akla getirmektedir; fevkalade yanlıştır, tehlikelidir!
2. Türkiye Cumhuriyeti tehdit edilerek, barış ve huzur içinde birlikte yaşamak mümkün olamaz.
3. Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenler silah bırakmayı reddeden bir terör örgütüyle müzakere masasına oturmayı kabul etse bile, bunu Millet kabul etmez. Türk Silahlı Kuvvetleri silah bırakmış, terör örgütü ise silahlı mücadeleden galip çıkmış görüntüsüyle, milli gurur ayaklar altına alınarak, toplumsal barış sağlanamaz.
4. Gidişat doğru değildir. İç savaş ve bölünme tehlikesi, açık ve yakın tehdit haline gelmiştir. Herkesin sorumlu davranma zorunluluğu vardır.
ÜÇÜNCÜ OLAY/TESPİT:
Cumhurbaşkanı’nın, Cumhuriyet dönemini açıkça suçlayarak sarf ettiği “Yurttaşlık diye yapay bir din icat ettiler" cümlesi
1. Bu cümle, yurttaşlık kavramından, sıfatından, statüsünden kaynaklanan bütün değerlerin reddi anlamına gelmektedir.
2. Cumhurbaşkanı, yurttaşlık kavramına sıkı sıkıya bağlı olan temel hakları, seçme-seçilme hakkını, bağımsız-tarafsız-adil yargıyı, sosyal devleti, eşit vatandaşlığı, ırkçılık, mezhepçilik, cinsiyet ayrımcılığı yapılmasını yasaklayan Anayasal hükümleri ve böylece Cumhuriyetin kuruluş felsefesini topyekûn reddetmiş olmaktadır.
3. Cumhurbaşkanı, yurttaşlık statüsüne sıkı sıkıya bağlı olan seçme ve seçilme hakkını, dolayısıyla kendini o makama getiren milli iradeyi, aksine bütün söylemlerine rağmen, esastan reddetmiş olmakla, gönlündeki sistemin ne olduğunu ortaya koymuştur.
4. Bu cümle, vatandaş yerine kulluğun, millet yerine ümmetin tercih edildiği anlamına gelmektedir. Vatandaşlık kavramı lütuflara-ulufelere bağlı kullukla/tebaayla; millet kavramı ise ümmetle değiştirilir ise, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğü korunamaz.
BU GİRDAPTAN ÇIKIŞ YOLU NEDİR?
1. Demokrasiden korkmayan,
2. Halkın bütününün refahı ve kalkınması için demokrasi şarttır diyen,
3. Cumhuriyetin kuruluş felsefesini inkâr etmeyen, tam aksine yürekten sahiplenen,
4. Evvelki günden, dünden, bugünden ders almayı bilip, aydınlık bir geleceği inşa etme sözü veren,
5. İlkeli, kararlı ama herkesi kucaklayıcı olan,
6. Herkesi hukuki güvenliğe kavuşturacak yargı bağımsızlığına, tarafsızlığına ve adil yargılamaya; özetle hukukun üstünlüğüne inanan,
7. Sosyal devleti ve fırsat eşitliğini sağlamayı namus borcu gören,
8. Ezilenin, dışlananın, sömürülenin yanında duran,
9. Parti içi demokrasiyi tesis edeceğini, siyaseti parayla değil yürekle yapılır hale getirecek sistemi kuracağını taahhüt eden,
10. İş ve istihdam yaratacak yatırımcının önünü açan,
11. Ayrımcılığı, ırkçılığı, mezhepçiliği reddeden,
12. Kürt sorununu; insan hakları, demokrasi ve ekonomik kalkınma/refah yoluyla çözecek birikim ve kararlılığa sahip,
13. Irka veya mezhebe değil; ortak geçmişe, kültüre, duygu birliğine, geleceği birlikte inşa etme ülküsüne dayanan millet kavramını esas alan;Atatürk Milliyetçisi olduğunu açıkça ortaya koyan ve göğsünü gere gere Türk Milleti diyebilen bir düşünce yapısının, iktidara talip olan bütün siyasi partilerce koşulsuz benimsenmesi yegâne çıkış yoludur.
Bunu hiçbir art düşünce ve çekince olmaksızın kamuoyuyla paylaşan ve hayata geçirmek üzere adım atan siyasi partiler, bu süreçte tarih yazacaklar, yapmayanlar ise tarihin sayfalarında kaybolup gideceklerdir.
Çünkü Türk Milleti en karanlık günlerde bile daima bir çıkış yolu bulmuştur.
Metin Feyzioğlu
Türkiye Barolar Birliği Başkanı
Odatv.com
http://www.odatv.com/n.php?n=bu-girdaptan-cikis-yolu-nedir-0701151200