FİLİSTİN TOPRAKLARI III

~ 22.12.2014, Av. Reha TAŞKESEN ~

Okuyucuya Not: Temmuz 2014 ayı içerisinde İsrail’in Gazze bölgesine başlattığı harekat sadece kayıpları ve yıkımları bakımından değil siyasi sonuçları bakımından da önem arz etmiştir. O günlerde başlayan çalışmalarım çalışma hayatımızın da yoğunluğu bakımından yeni sonuçlanmış ve okuyucularımızın istifadesine sunulmuştur. Kopyalanamaz ve çoğaltılamaz. Kaynak gösterilmek suretiyle alıntı yapılabilir.

 
FİLİSTİN TOPRAKLARI (III)
 
Filistin ile vedalaşıyor muydu, Mustafa Kemal Paşa? Döndü, atının yelesini okşadı. Atını Şeria’nın sularına sürdü1.”
 

Mevcut Durum:
 
Bölgedeki koşullar İsrail lehine gelişme kaydetmiştir. Ancak, İsrail tarafından Filistinlilere yönelik baskı, tecrit ve tehdit politikası ile orantısız güç kullanımı uluslararası toplumun tahammül sınırlarının ötesine geçmiştir. İsrail’in kutsal mekanlara yönelik saygı sınırını aşan uygulamaları diğer dinlere mensup nüfus tarafından tepki ile karşılanmıştır/karşılanmaya devam etmektedir.
 
Filistinliler bölünmüş ve Filistin toprakları (İşgal Edilmiş Filistin Toprakları) üzerinde iki ayrı yönetim (Hamas Yönetimi ve Fatah Yönetimi) kurulmuştur. Özellikle Hamas kontrolündeki Gazze Şeridi’nden İsrail yerleşim bölgelerine yönelik (füze) ve Yahudilere yönelik terör saldırıları İsrail Devleti’nin tepki vermesine neden olmuştur/olmaktadır. Müzakere masasında bir bütün olarak temsil edilebilme özelliği ortadan kalkmıştır.
 
Başlangıçta “Arap Baharı” adı verilen süreç düşünüldüğü gibi Arap ülkelerine barış, huzur ve istikrar kazandırmamış ve bu gelişmeden bölgedeki ülkeler de olumsuz yönde etkilenmiştir.
 
Mısır önemli siyasi, sosyal karışıklıklar yaşamış ve ancak Askeri Yönetim ile kontrol edilebilir istikrarsız bir noktaya gelmiştir. 1967 yılında İsrail tarafından işgal edilen Gazze Şeridi üzerinde halen Hamas kontrolünde bir Filistin Yönetimi bulunmaktadır.
 
Suriye önemli bir etnik ve dini ayrışma yaşamış ve nüfusun %30 kadarı iç ve dış hatlara göç etmek zorunda kalmıştır. Ülke parçalanmış, kamu düzeni ortadan kalkmış ve ülke “Çökmüş Ülke” (Collapsed State) noktasına gelmiştir. Ülke topraklarının bir kısmı üzerinde Irak topraklarının da bir kısmını kapsayan bir devlet kurulmuştur2.
Irak savaş sonrasında seçim yaparak yeni bir başlangıç yapmış, ancak etnik ve dini ayrımcılık/ayrışma nedeni ile ülkenin yönetiminde zafiyet ortaya çıkmıştır. Ülke “Yönetilemeyen Ülke” (Failed State) noktasına gelmiştir. Ülke topraklarının bir kısmı üzerinde Suriye topraklarının da bir kısmını kapsayan bir devlet kurulmuştur.
 
Ürdün ve Lübnan ise mevcut durumlarını idame ettirme gayreti içerisindedirler. Uluslararası ve bölge koşullarını dikkate alarak varlıklarını sürdürmektedirler.
 
Lübnan uzun yıllar Suriye’nin tahakkümü altında yaşamıştır3.
 
Ürdün ise topraklarının bir kısmının (Batı Yakası/West Bank) işgal edilmesini önleyememiştir4.
 
Her iki ülke de gerek Filistin-İsrail ve gerekse Suriye sorunlarına bağlı olarak bu ülkelerdeki istikrarsızlık nedeniyle önemli göç almışlardır5.
 
Kuşkusuz soruna çözüm çalışmaları devam etmektedir. Bu çerçevede yakın zamanlı olarak yeni bir “arabulucu mekanizma” oluşturulmuştur. “Ortadoğu Dörtlüsü” olarak adlandırılan bu çalışma grubu katılımcı teşkilat ve ülkeler bakımından önem arz etmektedir. BM ve AB bakımından uluslararası ve uluslarüstü bir karakter taşımaktadır. ABD ve RF ise başlangıçtan itibaren sorunun ve sürecin takipçisi olarak dikkat çekmektedirler6.
Ancak, 2002 yılından itibaren başlayan ve 2013 yılı sonuna kadar devam eden görüşmelerden (56 toplantı) bir sonuç alınamamıştır.
 
“Ortadoğu Dörtlüsü” adını taşıyan bu grubun çalışmaları başta BM olmak üzere katılımcıları bakımından gelecekteki süreç bakımından da dikkate alınmalıdır.
 
Türkiye’nin Yaklaşımı:
 
Türkiye başlangıçtan itibaren uluslararası toplum ile birlikte hareket etmiştir. BM Genel Kurulu’nun 1947 yılındaki Karar No:181’e onay vermemesine rağmen 1948 yılında İsrail Devleti’ni tanımıştır. Daha sonraki süreçte de bir yandan İsrail Devleti ile ilişkilerini geliştirmek suretiyle belli bir düzeyde muhafaza ederken, diğer yandan da Filistinlilerin haklarının savunması anlamında üzerine düşeni de yapmıştır.
 
BMGK tarafından 1967 ve 1973 savaşları sonrasında alınan ve İsrail tarafından “İşgal Edilmiş Filistin Topraklarının” tahliyesine ilişkin 242 ve 338 sayılı kararlara destek vermiştir. Yine GK tarafından alınan 1397 ve 1315 sayılı kararları da destekleyen bir ülke olmuştur7.
 
Bu kararlar bir “Filistin Devleti” kurulmasını öngören kararlar olması ve uluslararası toplum bakımından sorunun çözümüne yönelik hukuksal zemin oluşturmaları bakımından da özel önem arz etmektedirler.
 
Yukarıdaki olumlu yaklaşımına ilave olarak, Türkiye geride kalan 10 yıl içerisinde “Filistin Davası” konusunda daha girişimci bir tutum içerisine girmiştir8.
Ancak, gerek geçmişten itibaren yaşanan süreç ve bu sürece dahil uluslararası kurumlar ile bölge dışı devletlerin varlığı, gerekse küresel, bölgesel ve ülkesel koşulların değişiklik arz etmiş olması bakımından Türkiye’nin bu girişimlerinin çok da sıcak karşılandığını söylemek mümkün görülmemektedir.
 
Türkiye bir yandan sorunun çözümü istikametinde adımlar atarken diğer yandan da dünya kamuoyunda dikkat çeken önemli girişimler başlatmıştır.
 
Davos’ta İsrail Devlet Başkanı’na tepki vermek (29.01.2009) suretiyle Ortadoğu’da farklı bir siyasi süreç başlatmıştır.
 
İran’ın nükleer programını desteklemesi (17.05.2010) ve hemen ardından “Mavi Marmara” (Gaza Filotilla) gemisi olayı (31.05.2010) dikkat çekmiştir.
 
Uluslar Ceza Mahkemesi tarafından hakkında tutuklama kararı bulunan Sudan Devlet Başkanı Ömer el-Beşir’in Türkiye’ye davet etmesi (09.08.2009) ise uluslararası kamuoyu tarafından tepki ile karşılanmıştır.
 
Suriye’de ve Irak’ta ayrımcılık yaptığı ve uluslararası toplum tarafından “yasak listesinde” bulunan silahlı örgütlere ve/veya diğer örgütlere destek verdiği şeklindeki iddialar nedeniyle de sorgulanır bir noktaya gelmiştir.
 
Yakın dönemde Türkiye’nin dış politika dönüşümleri “Filistin Davası” için de farklı bir algı yaratmıştır. Daha çok Hamas (Gazze Şeridi) ve/veya bölgedeki örgütler ile irtibat içerisinde olmak suretiyle; başlangıçtan itibaren BM ve diğer uluslararası kurumlar ile devletlerin çalışmalarını boşa çıkaracak ve soruna farklı bir yöntem ile çözüm üretme girişimleri dikkat çekmiştir.
 
BM ve BMGK yapılanmalarına ve uygulamalarına karşı olma noktasına varan eleştiriler izlemeye alınmıştır.
 
Ayrıca ve özellikle bütün bu söylem ve eylemlerin bir din eksenine oturtulma gayretleri ise önemli sonuçlar ortaya çıkarabilecek ve en azından bölgede daha da büyük gerginliklere ve güvenlik sorunlarına yol açabilecek girişimler olarak dikkate alınmıştır/alınmaktadır.
 
Türkiye’nin uluslararası hukuk anlayışı dışına çıkarak sorunlara çözüm üretme girişimlerinin Türkiye’ye fayda sağlamayacağı düşünülmektedir.
 
Türkiye’nin kendini modern dünyadan soyutlayarak, demokratik ve hukuk devleti anlayışı ile örtüşmeyecek girişimler ile demokratik olmayan bir dünyaya doğru devinim içerisine girmesi tarihine, kültürüne ve Cumhuriyet değerlerine aykırı bir tutum olduğu şeklinde değerlendirilmektedir.
 
 
Av. Reha Taşkesen
1 Mustafa Yıldırım, 58 Gün (Mustafa Kemal ile Filistin’den Anayurdun Dağlarına), S.101.
2http://www.independent.co.uk/news/world/middle-east/isis-vs-isil-vs-islamic-stateThe Independent, Helen Lock, 14.09.2014, Isis, Isıl, İslam devleti (Islamic State): Ne Anlama Gelmektedir ve Neden Sorundur?
Grup 1999 yılında Ürdünlü Abu Musab al-Zarqawi tarafından “Allahın Tekliği ve Jihat Teşkilatı” (Jama'at al-Tawhid wal-Jihad) ismi ile kurulmuştur. Ekim 2009 ayında Osama bin Ladin Teşkilatının bir parçası olarak Irak’ta (Al-Qaeda/Irak) faaliyet göstermeye başlamıştır. Abu Bakr al-Baghdadi tarafından 29.06.2014 tarihinde Irak ve Suriye kuzey kesimlerinde bir “İslam Devleti” kurulduğu açıklanmıştır (Irak ve Şam İslam Devleti, Al-Dawla Al-Islamiya fi al-Iraq wa al-Sham, Islamic State in Iraq and al-Sham-ISIS). Arapçada “al-Sham” Türkiye güneyinden (Lübnan, İsrail,Ürdün ve Filistin topraklarını da içine alan) Mısır’a kadar olan alanı tanımlamaktadır. Bölge İngilizcede “Levant” olarak adlandırılmaktadır (Islamic State in Iraq and Levant-ISIL). Ayrıca, “Irak ve Suriye İslam Devleti” (Islamic State in Iraq and Syria-ISIS) şeklinde de kullanılmaktadır. Grup, maksadını bütün bu bölgede bir İslam Devleti ve/veya Halifeliği tesis etmek olarak açıklamıştır.”
DAESH (Al-Dawla Al-İslamiya fi Al-Iraq wa Al-Sham) ise Türkiye ve Fransa tarafından kullanılmaktadır.

 
3 RT, Lübnan 1976 ve 2005 yılları arasında Suriye tarafından işgal edilmiştir. Lübnan (önceki) Başbakanı Rafik Hariri’nin 22005 yılında bir suikast neticesinde öldürülmesi ve Suriye’nin terör örgütlerine destek veriyor olması nedeni ile uluslararası baskılar sonucunda Suriye Lübnan topraklarından çekilmek zorunda kalmıştır.
4 RT, 1948 yılında İngiliz Manda Yönetiminin çekilmesinden sonra (İngiltere’nin de muvafakatı ile) Batı Yakası ve Doğu Kudüs Lübnan kontrolüne geçmiş ve Lübnan bu bölgeleri ilhak etmiştir. İsrail 1967 Savaşı sırasında Lübnan kuvvetlerini bu bölgelerden çekilmeye zorlamış ve topraklar İsrail kontrolüne girmiştir.
5 BM Göçmenler Yüksek Komiserliği (UN High Commissioner for Refugees) Ürdün’ün nüfusu 7.930.500’dir. Ürdün topraklarında 3.250.000 (%41) Filistinli yaşamaktadır. Son olaylar nedeniyle Suriye’den göç edenlerin sayısı ise 1.150.000’dir (%7).
Lübnan’ın nüfusu ise 5.882.500 olup, topraklarında 500.000 (%8,5) Filistinli yaşamaktadır ve son dönemde Suriye’den 619.000 (%10,5) kişi göç etmiştir.

 
6http://www.quartetrep.org/quartet/index/“Ortadoğu Dörtlüsü” (Quartet on the Middle East, Middle East Quartet, Diplomatic Quartet, Madrid Quartet), BMGK Karar No: 1515 ile 2001 Madrid Konferansı sonrasında 2002 yılında kurulmuştur. Grubun başkanlığını başlangıçta önceki Dünya Bankası Başkanı James Wolfenshon üstlenmiştir. 2007 yılından itibaren de başkanlığı İngiltere önceki Başbakanı Tony Blair yürütmektedir. Grubun üyeleri BM, ABD, AB ve RF’dur.

 
7 BMGK Kararları, Karar No: 242, 338, 1397 ve 1515.Türkiye’nin de onay verdiği ve bir “Filistin Devleti” kurulmasına da imkan veren önemli kararlardır. 1967 Savaşı (6 Gün Savaşı) sonrasında alınan BMGK Karar No: 242 ve 1973 Savaşı (Yom Kippur Savaşı) sonrasında alınan BMGK Karar No: 338 Filistin Topraklarının İsrail tarafından işgal edilmiş olduğunu ve tahliye edilmesini teyit eden kararlardır. BMGK tarafından kabul edilen Karar No: 1397 ise 2002 yılı içerisinde ve Filistin Halkının 2. İNTİFADA (AYAKLANMA) süreci sonunda taraflar arasındaki çatışmaların ve şiddetin sona erdirilmesi için alınan karardır. “İKİ DEVLET” esasına dayanan ve üyesi olan RF tarafından önerilen ve onaylanan 2005 yılı itibarıyla da bir “Filistin Devleti” kurulmasına ilişkin çözüm şeklini ortaya koyan bu kararın varlığı önem arz etmektedir. 2003 yılında BMGK tarafından kabul edilen Karar No: 1515 ise gündeme gelişi ve içeriği bakımından daha da önemlidir. “Orta Doğu Dörtlüsü” (Middle East Quartet) adı verilen arabulucu bir çalışma grubunun kurulmasına imkan vermiştir.

 
8http://www.mfa.gov.tr/turkey_s-political-relations-with-the-palestinian-national-authority RT, Son 10 yıl içerisinde “Filistin Devletinin” 2011 yılında UNESCO üyesi olmasını, 2012 yılında BM nezdinde “Üye Olmayan Gözlemci Devlet” (Non-Member Observer State) olmasını sağlamıştır. Türkiye’nin gerek devletten devlete ve gerekse “BM Yardımlaşma ve Çalışma Ajansı” (UNRWA) ya da “BM Dünya Gıda Programı” (WFP) gibi uluslararası kurumlar üzerinden yaptığı yardımlar $ 300.000’a ulaşmıştır. “Türkiye İşbirliği ve Kalkınma Ajansı” 2005 yılında Ramallah’da şube açmıştır. Yine Türkiye sorunun ekonomik boyutuna dikkat çekmiş ve bu çerçevede 2003 yılında “Filistin için Ekonomik ve Sosyal Eylem Planı” hazırlamıştır. Ayrıca, “Filistin, İsrail ve Türkiye Arasında Ekonomik İşbirliği Forumu” çerçevesinde 2005 yılında toplantı yapılmış ve Filistin topraklarında “Sanayi Bölgeleri” kurulması konusunda proje hazırlanmıştır (İlk proje EREZ/GAZZE için gündeme gelmiştir. İkinci bir proje ise JENİN/BATI YAKASI için TOBB/FİLİSTİN/BIS-Bank for International Settlements arasında 2013 yılında imzalanmıştır). Türkiye anayasal ve idari reformlar konusunda destek vermiş ve Filistinli diplomatlar için bir eğitim destek programı başlatmıştır.

 
Av. Reha TAŞKESEN | Tüm Yazıları
Hits: 1811