Beşiktaş taraftar grubu çArşı, bugün görülecek dava öncesinde bir açıklama yayınladı.
Açıklamada şu ifadelere yer verildi:
ÖNSÖZ: Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin, Leylâ ile Mecnûn neyse bizim için BEŞİKTAŞ ile Çarşı da odur…
 
SONSÖZ: BEŞİKTAŞ
 
Bize: “Size ne?” diyorlar.
Yıllar  önce Fok balıklarının katliamına isyan ettiğimizde güldüler bize. “Size  ne?” dediler. Yerdiler bizi, ama bugün sıfatsızın biri çıktı ve size  “Fok You !” dedi. O gün yanımızda olsaydın bugün “Fuck You !” diyor  olacaktın, bunu unutma!
 
Düzen zaten istiyor ki, bir araya  geldiğimiz sadece doksan dakikalık bir hayatımız olsun; bu süre zarfında  sadece atılan gole sevinip yenilen gole üzülelim. Hayatımız doksan  dakika içinde genleşip daralsın, orda başlayıp orda bitsin. Sahanın  içinde olanlar dışında ‘görme, duyma, konuşma’ demek istiyorlar. O  doksan dakikanın başlama vuruşuna kadar geçen zaman sanki hiç yaşanmamış  gibi yok sayılsın. “Hadi şimdi dağılabilirsiniz! Unutun gitsin.” Öyle  mi? Oysa bizim bir hayatımız varsa, bu hayat başkalarının hayatıyla  mümkündür. Başkalarının hayatına sırt çevirenler, gözlerini kendinden  olana çevirir; kendi oğullarını bir hanedan gibi görmenin dışına adım  atamazlar. Futbolun insanlara yaydığı kolektif ruh, kolektif hâfıza  kendimize dışarıdan bakma şansı verir bize. Bu bakış, insanî değerleri  diri tutar. İnsanlığa yapılan yanlışları, kurulan kumpasları görünür  kılar. Bizi, birbirimizden haberdar kılar. Haber niteliği olan durum ve  olguları korkmadan, cesaretle halkın önüne taşıma sorumluluğu verir. 
Bir  araya geldiğimiz statlarda, salonlarda aleyhimize çalınan haksız  penaltılara isyan edelim, çıkan haksız kırmızı kartlara isyan edelim,  ama bu “milletin .mına koyacaz’ diyenlere yol veren düzene isyan  etmeyelim! Öyle mi? Yoksul halk çocuklarının bayrağa sarılı tabutlarını  unutalım? 12 yaşında vücudundan 13 kurşun çıkarılan çocukları unutalım?  Kaşları Kartal kanadı olan Berkin’imizi, güzel yüzlü Ali İsmail’imizi  unutalım? Öyle mi? İnsan, biraz da unutmadığı için, daha güzel bir  dünyanın mümkün olduğunu hatırladığı için insan değil mi? İnsan, hayatın  kanayan yerine baktığı için, sırtını dönmediği için çocuklarının yüzüne  utanmadan bakabilir. 
 
Rakibin haksız yere oyundan atılmasına  olan isyanımız takdire şayan görülür, ama Trabzon’da doğa katliamı  rönesansı HES’lere karşı isyanımız tu-kaka öyle mi?
Sporda Şike ve  Teşvik söylentileri ayyuka ulaştığında “İtalya’dan futbolcu değil, savcı  istiyoruz” dedik. Fena mi ettik? Kötü mü söyledik? İnsan neye ihtiyacı  varsa onu istemez mi? 
Plüton’a yapılan haksızlığa bile “oha”  demişken hâlâ bize “Siz böyle şeylere kafa yormayın” diyorlar, ama  bilmezler ki Plüton’u evlatlıktan atanlar bile bugün bin pişman.
İstiyoruz  ki, içinde ülkemizin de yer aldığı dünya aynı akıbete uğramasın. Turizm  Bakanlığı bütün dünyaya ülkemizin tam bir cennet olduğunu duyurmak  isteyen tanıtımlar yapacak, ama biz “Kaz Dağı’nın üstü altından daha  değerlidir” dediğimiz zaman hâkim kırmızı kartını bize gösterecek! Öyle  mi?
 
“Yağmurdan korksak sokağa çıkmazdık.” O yüzden dile geldik;
 
“Siyanür Öldürür!”, “Ferhat da Dağları Deldi Ama Şirin İçin” dedik.
 
Bizleri  doksan dakikanın içine hapsetmek isteyen o düzene Ali Sami Yen’den  seslendik; Yıl 2011, “çArşı betona karşı”; “Ali Sami Yen Park Olsun,  Şişli Hayat Bulsun”, “Rant Yapma Park Yap”
Gidemediğimiz maçta kulağımız radyoda, gözümüz televizyonda, aklımız Hasankeyf’te kaldı...
 
Hadi de bakalım şimdi ey zâlim; “Şirin bilseydi Munzur Çayı'nın gizemini Ferhat'ın hali nic’olurdu ?”
 
Ama  yok, istiyorlar ki doksan dakikanın sonunda doksan gün ofsayt  tartışalım, başka da hiç bir şeyi dert edinmeyelim.Statlar bir beşik  gibi uykuya doğru sallayıp dursun bizi istiyorlar. Oysa maçlara ara  verildiğinde hayat devam ediyordu ve yazın 45 derece sıcakta parke taşı  döşeyen işçinin alın terinde kaldı aklımız… “Taşeronlaşmaya,  Sendikasızlığa, Kuralsız Çalışmaya Hayır" dedik.
Sen demedin mi?
“ Mayıs: 1 Sermaye: 0 “
 
“çArşı Nükleer Santrallere Karşı”
 
“Sizin Nükleeriniz Varsa Bizim Metan Gazımız Var”
“Nükleersiz Türkiye”
“Karadeniz Kanserden ölmesin Ulan!”
 
Sanırsın ki atomu parçaladık da tanrı parçacığının peşine düştük... Oysa değil.
 
"Ses verin yakarışıma, bu işin sonu fukuşima" dedik o kadar...
“Terörün her türlüsüne hayır” dedik aklımız körpe kuzularda kaldı…
Çocuklarda kaldı aklımız;
“Alayınıza Sobe Ulan” “çArşı çocuk pornosuna karşı”
“çArşı Aile İçi Şiddete de Karşı”
 
Kışın evsizlerde kaldı aklımız “Donduk ulan!” dedik. Üst katta oturanları, alt kattakinden haberdar kılmaya çalıştık. 
 
“Padişah değilim çeksem otursam
Saraylar kursam da asker yetirsem
Hediyem yoktur ki dosta götürsem
İki damla yaştan gayrı nem kaldı”
 
Aklımız vicdanımızda kaldı;
 
Kimsesizlerin  kimsesi olmaya gayret ettik. Huzur evlerinde kaldı aklımız; evlat  olduk, torun olduk, çiçek olduk, kucak bulduk. Aklımız Çocuk Esirgeme  Kurumları’nda kaldı… Oyuncak olduk, palto olduk, bot olduk, kalem olduk,  kederi silen silgi olduk, mutluluğa açacak olduk...Kıyıda, tenhada  bırakılmış olanları hayatımızın ortasına davet ettik.
 
Aklımız sokak hayvanlarında kaldı…
“çArşı  sokak hayvanlarına koşuyor”; 5 ton kuru/yaş mama, 5 bölgeye mamalık ve  su depoları, yaklaşık 500 kulübe ve tıbbi müdahale için birçok ilaç ...  Ukrayna’daki köpek katliamına karşı da üç maymunu oynamadık.
Ah o  çocuklar, yine o çocuklar... LÖSEV’e koştuk, kucaklaştık, umut götürdük  onlara, “Bir tuğla da sen koyar mısın? ” dedik ve aklımız lösemili  kardeşlerimizde kaldı…
 
Şimdi bizi yerin dibine gömmek istiyorlar.
 
Yahu, madenlere indik ki biz! Yeryüzü doksan dakika yukarıda değil ki bizim için. Yeryüzü her yerde:
“540 metrede röveşata! Bu da mı penaltı değil ?”
N’oldu ? Aklımız fikrimiz madenlerde kaldı…
"Ölümün taşeronları hiç mi doymayacak bu siyah kâra" 
“Siyah Bile Kaybetmiş Asaletini Yokluğumuzun Karanlığında”
“Soma’nın en orta yerinde büyük bir yangın var alevler içinde”
Bizim de ayakkabımızın altı delikti, “Hrant” olduk. Acının üzerine hep birlikte kapaklandık. 
Irkçılığa karşı olduk,”Hepimiz Zenciyiz” dedik.
 
Bize  kapak takmak istediler, cevabımız “Kapakları Toplayalım Engelleri  Aşalım” oldu. Sıradanlaşmış, kurumsallaşmış kutlama haftalarının dışında  ihtiyacı olan yurttaşlarımıza 60'ı manüel, 4'ü akülü olmak üzere toplam  64 arabayı semtte sergiledik teslim ettik. “Bu da Çarşı'nın  Koreografisi” dedik.
 
Aklımız ihtiyaç sahiplerinde kaldı.
 
Aklımız 8 Konteynır ve 1 tır malzeme ile “Sokağın TaVanı Kadar”
Akıl Van’da kaldı…Karada, karakışta kaldı.
Şirince’de ”Kıyamet Seninle Kopmaya Geldik” 
 
La biz size n’ettik?
Bütün Türkiye’de Kızılay’a oluk olduk kan olduk aktık, ama bizim aklımız acil kan aranıyor çığlıklarında kaldı…
Aklımız hâlâ Filistinli Hanzala’da… 
“Çocuklar  Okusun” diye 10 günde 25 okula 25 kütüphane projesine destek verdik…  Aklımız Kütüphanelerde kaldı…Kâğıtlara hürmet etmekten bir an geri  durmadık. 
“çArşı Köy Okullarına Koşuyor”
İki yılda isim isim 550  okul 20 binin üzerinde çocuğumuza bot, mont, atkı, bere, çanta, kıyafet,  oyuncak, kırtasiye olduk olmasına da aklımız hâlâ köy okullarında…
 
Biz  sporu seviyoruz sevmesine de, daha dün ses olduğumuz tiyatro  yıkımlarına karşı bugün eski güreş hakeminin, zabıta müdürünün şehir  tiyatrolarına sufle vereceğini tahmin etmemiştik. Bunca yağdanlığın,  dalkavuğun gölgesinde ata sporuna işmar çakmayı nasıl unuturduk: “çArşı,  yağsız güreşe de karşı” dedik.
 
Ulu Kartal, kimseleri darbecilere, terör örgütlerine methiyeler düzmek, yardım ve yataklık yapmak zorunda bırakmasın.
 
Vicdanınızla kalın!
Cumhuriyet