“İç güvenlik” adına hazırlanan 14 Ekim 2014 tarihli “torba yasa” önerisi henüz İçişleri Komisyonu’nda şekillenmeden, 31 Ekim günü TBMM Başkanlığı’na bir öneri daha verildi.
Önceki öneri, kolluk güçlerine aktarılan yargısal yetkilerin yanı sıra, yargısal denetim kısıtlamalarıyla “âdil yargılanma hakkı”nı zedeleyici düzenlemelerle bezeli.
Bu önerinin kalkış noktası, “makul sürede yargılanma hakkı”. Genel gerekçesi de çok iddialı: “Makul sürede yargılanma hakkı, ilk yazılı anayasa olarak bilinen Magna Carta’da; (...) ifadesini bulmuş ve tüm insan hakları belgelerinde istisnasız biçimde teminat altına alınarak, zaman içinde sarsılmaz bir evrensel norm haline gelmiştir. Bu anlamda, sözü edilen hak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6ncı maddesinde düzenlenen ‘adil yargılanma hakkı’nın en önemli unsurlarından birini teşkil etmektedir.”
Çelişki 1: 14 Ekim önerisi ile zedelenen âdil yargılanma hakkının bir öğesi olan “makûl sürede yargılanma hakkı”, 31 Ekim önerisinin temel taşı.
Çelişki 2: Bu denli önemli konuları düzenlemeyi amaçlayan yasa önerilerinin “torba” şeklinde kaleme alınması. Her ikisi “Hükûmet Tasarısı” formatında: Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hk...
Çelişki 3: Önceki pakette yer alan, yargıçları silahlandırma ve sınavsız hukuk fakültelerine sokma gibi bazı konular, burada da var.
Çelişki 4: Güvenlik adına, “kolluk yetkileri”nin keyf? kullanımına olan ilk öneri, “özgürlükleri bastırma” hedefini öne çıkarmakta; ikincisi ise, makul sürede yargılama adına, makul olmayan yetki kaydırmaları yapmakta.
Çelişki 5: Danıştay ve Yargıtay’ın daire ve üye sayısını arttırmayı öngören yeni teklif, bunu, artan dosya sayısı ve geciken davalarla açıklamakta; oysa, 2010’da 6110 sy.lı Kanunla, Yargıtay’da 6, Danıştay’da ise 2 daire kurulmuş; dairelerin birden fazla heyetle çalışabilmesine olanak tanınmıştı. Şu halde, daire arttırmak, soruna çözüm getirmiyor.
Çelişki 6: Yeni daire yoluyla Yargıtay üye sayısını arttırarak dosya sayısını azaltma hedefi, ara kategori mahkemelerini faaliyete geçirmeme iradesiyle çelişiyor. Kanunu 2004’te çıkarılan bölge adliye mahkemelerinin Yargıtay’daki dosya sayısını azaltıcı bir etki yaratacağı kesin.
Çelişki 7: Yasama işlemi-yargı işlemleri: Yasama, yargıya ilişkin olarak gerek yapısal ve gerekse işleyişe ilişkin çok sık değişiklikler yapıyor. Bunlar, Yargıtay ve ilk derece mahkemeleri arasındaki dosya trafiğini karmakarışık hale getirmekte; davaların sonuçlanmasını geciktirmekte; dosya sayısını şişirmekte… Hatta, esas mahkemesi kararı Yargıtay’a ulaşıncaya kadar, yeni bir değişiklik yapılabilmekte. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, örnek olarak belirtilebilir: 5271 sy.lı CMK’da düzenlenen bu uygulama, 2008 ve 2010’da ise yeniden düzenlendi. Genel görünümün özeti: Çok sayıda dava dosyası her değişiklik üzerine yeniden ele alındığından, yargıda dosya trafiği baş edilemez hale gelmiş bulunuyor. Sıkça yapılan yasa değişiklikleri, kesin hükümle sonuçlanmış kararların bile yeniden ele alınmasını gerekli kıldığından dava sayısı artmıştır. Özetle, dava sayısının artmasının nedeni yargının yavaş çalışmasından çok, yasamanın işlemlerinden kaynaklanmakta; üstelik, bölük pörçük ve yargısal karar sürecini içinden çıkılmaz bir hale getiren yasalar…
Çelişki 8: Danıştay’da, Başkanlar Kurulu’na ait birçok yetki Başkanlık Kurulu’na aktarılmakta;Yargıtay’a ait bazı yetkiler HSYK’ya aktarılmakta. Bunların “makul süre” ile ilişkisi ne?
Çelişki 9: Gerekçe ile metin arasında “makul bir ilişki” yok. ..
Çelişki 10: Makul sürede yargılama ve âdil yargılanma hakkını güvencelemek amacıyla, yargı sorunlarının çözümünde asıl sorunlar üzerinde durmak yerine, Yargıtay ve Danıştay üye sayılarını arttırma eğilimi, siyasal amacı saklayamıyor: Yargıyı daha çok yürütme güdümüne sokmak suretiyle, yargı kararlarının siyasal çoğunluğun beklentileri doğrultusunda verilmesini sağlamak.
Asıl soru: Acaba son HSYK seçim sonuçları AKP Hükûmeti’nin beklentilerini karşılamasaydı, böyle bir öneri hazırlanacak mıydı?