AKP’nin yine yargıda reform adını vererek hazırladığı son paketindeki “makul şüphe” kavramı dikkati çekiyor.
Makul şüphe Anglosakson hukukunda yaygın olan ve genelde şüpheli/sanık lehine yorumlanan bir kavramdır.
Yaşamımızdan makulü kaldıran, şüpheyi kanıt olarak kabul eden Tayyibizmde makul şüphe, içi boş, dahası çok tehlikeli silah olabilecek bir kavram haline gelmiştir.
Peki, 6.3.2014 tarihinde makul şüphe kavramı kaldırılıp, somut şüphe getirilmişken, ne oldu da girilen o yoldan geri dönüldü?
Soruyu, ünlü ceza avukatı, İstanbul Barosu’nun eski başkanlarından, dostum Turgut Kazan’a sordum; yanıtı şöyle oldu:
“Hepsini 17/25 Aralık için ve kendi çıkarları için yaptılar. Çünkü korku yüreklerini sarmıştı. Başbakan, bakan çocukları söz konusuydu. Yeni konut aramaları yapabilirlerdi, bu tehlikeyi önleyebilmek ve savcılık dosyalarını görebilmek için, reform türküleriyle 6526 sayılı yasayı çıkardılar, makul şüphenin yerine somut delili getirdiler.
Şimdi yargıyı dizayn ettiklerini düşünüyorlar.
Artık korkuları kalmadığı için, makul şüpheyi geri getiriyorlar, dosyaları avukatlara kapatıyorlar.
‘Biz nasıl olsa kendimizi kurtardık, muhalif sesler yansın’ diyorlar.”
***
Turgut Kazan açıklamalarını şöyle sürdürüyor:
“Gerçekten, makul şüphe yerine somut delile geçme ve soruşturma sürecinde şüpheli müdafiine dosyayı inceleme hakkı verme yolundaki bir değişikliği, yedi ay sonra eskiye döndürmenin hiçbir izahı yoktur, olamaz. Unutmayalım ki, yedi ay içinde uygulamanın ne olduğu, hangi sorunlara yol açtığı asla söylenemez ve bilinemez ki, toplumsal bir ihtiyaçtan bahsedilebilsin. O halde, gerçeği anlamamız için tarihlere bakmak yeterlidir. 6526 sayılı yasa değişikliği girişiminin başlatıldığı tarih, 17/25 Aralık soruşturma rüzgârlarının estiği tarihtir. Bakan ve Başbakan çocukları söz konusudur. Hem savcılık dosyası merak ediliyor, hem de yeni arama kararlarından korkuluyordu. Bu nedenle, CMK’de reform yapıyoruz denilerek, CMK’nin aramayla ilgili 116. maddesindeki şüpheden, somut delil arayışına geçildi. Ve savunma hakkının kutsallığı vurgulanarak, yine CMK’nin 153. maddesindeki, dosyayı avukata kapatan fıkralar kaldırıldı. Böylece, Rıza Sarraf ve Bakan/Başbakan çocuklarının dosyaları avukata açıldı. Hatta, TBMM Soruşturma Komisyonu Başkanı Köylü, haklarında soruşturma istenen bakanların avukatlarına, (komisyon üyelerine asla vermediği) dosyanın bir örneğini verdi. Böylece, öğrenebileceklerini öğrenmiş oldular ve başka arama kararları verilmesini önlemiş, yani kendileri için tehlikeyi savuşturmuş oldular.
Şimdi, yargıyı da dizayn ettiklerini düşündükleri için, artık korkuları kalmadı. Bu nedenle, makul şüpheyi geri getiriyorlar ve dosyayı avukata kapatıyorlar. Ayrıca, TCY’nin 106 ve CMY’nin 128, 135, 139. maddelerini de değiştirerek, muhalif bütün sesleri soruşturmak, susmayanları yakmak istiyorlar. Hatta, 17/25 Aralık sürecinde yaptıkları hariç, Zekeriya Öz başta olmak üzere, cemaat savcılarıyla/yargısının yaptığı bütün pislikleri ve ihlalleri affediyorlar.”
***
Hukuksal kavramlar, hukuk dışı kafa ve uygulamalar ile anlamlarını tümden yitirebiliyorlar.
Makul şüphe de şimdi öyle olacaktır.
Gezi gösterilerinde, TCY’nin 311 - 312. maddelerine dayanarak devletin güvenliğine karşı işlenmiş suç bulmaya çalışanlar, makul şüpheyi nasıl yorumlayacaklar dersiniz?
Beşiktaş’ın Çarşı Grubu’nu terörist örgüt olarak niteleyen bir zihniyet ki, hatırlatırım, terörist örgüt nitelemesi IŞİD için hiçbir zaman kullanılmamıştır, acaba makul şüpheye nasıl yaklaşacak?
Bütün bunlar, nasıl bir döneme sokulduğumuzu anlatmaya yeter.
Neler olup bittiği konusunda; Turgut Kazan’ın açıklamalarındaki isabet derecesini anlayabilmek için ise 17/25 Aralık dosyalarının encamına bakmak yeter de artar bile.