YARSAV Başkanı Murat Arslan: “HSYK seçimi için hükümetin ortak hareket önerisini reddettiğimiz için Cemaat’le işbirliği yapmakla suçlandık, ikisi arasında tercih yapma durumunda değiliz, ikisini de reddediyoruz.”
SEBAHAT KARAKOYUN
Fotoğraf: Osman Baytürk
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından Ankara gündemi bir başka seçime kilitlendi. 22 kişiden oluşan HSYK'nin 10 üyesinin belirlenmesi amacıyla 12 Ekim'de yapılacak seçimlerle ilgili süreç yargıdaki tartışmaları hızlandırdı. Yargıda istediği operasyonu gerçekleştirmek için HSYK seçimlerine tüm gücüyle asılan AKP hükümeti, 17 Aralık yolsuzluk operasyonuna gelinceye kadar birlikte hareket ettiği cemaatçi kadroların tasfiyesi için geçmişteki kavgalarını bir kenara bırakıp YARSAV'a "ortak hareket" önerisinde bile bulundu. Bu öneriyi reddettikleri için "Cemaat’le işbirliği" yaftalaması yapılmak istendiğini belirten YARSAV Başkanı Murat Arslan'la seçim sürecini, iktidarın müdahalelerini, cemaat’in stratejisini konuştuk.
»2010'daki Anayasa değişikliğiyle birlikte hep gündemde olan HSYK'nin yargı açısından taşıdığı önemi anlatır mısınız?
O dönemde kamuoyuna "hoş" gelebilecek üç beş madde eklenerek hazırlanan anayasa değişikliği paketinin asıl amacının yargıyı dizayn etme çabası olduğunu anlatmaya çalıştık ancak başarılı olamadık. 12 Eylül 2010'da referandumla değişiklikler kabul edildi, 13 Eylül'den itibaren de uygulamalar uyarılarımızda ne kadar haklı olduğumuzu ortaya koydu. Ergenekon süreciyle birlikte hükümet hedeflediği "Yeni Türkiye" modeline ulaşmak için yargının ne kadar önemli olduğunu gördü. 2010'dan itibaren yargıyı etki altına almaya yönelik bir süreç hızla işletildi. HSYK yargıdaki en etkili organ. Hâkim ve savcılarla ilgili disiplin işlemleri, atamalar hepsi HSYK üzerinden gerçekleştiriliyor. Türkiye'deki yapılandırmaya göre HSYK'yi elde eden güç, tüm yargıya hâkim olur.
»Yargıyı dizayn etme sürecinde Cemaat’in rolü neydi?
İktidar kendi kadrosu yeterli olmadığı için yargıda Cemaat kadrolarıyla hakimiyet kurdu. Bu durumdan hem iktidar hem Cemaat çok memnundu aslında. AKP ve Cemaat arasında MİT kriziyle kısmen su yüzüne çıkan kavga derinden derine sürüyordu ama 17 Aralık'a gelinceye kadar birbirlerini idare etmeye devam ettiler. 17 Aralık operasyonuyla birlikte hükümet yargıdaki Cemaat yapılanmasının kendisini de tehdit ettiğini net bir şekilde gördü. 17 Aralık operasyonunun sırf hükümetle AKP arasındaki kavgadan ötürü yaşandığını söyleyemeyiz tabii. Ortaya çıkan deliller gösteriyor ki çok ciddi bir yolsuzluk söz konusu. Bunun soruşturulması mutlaka gerekli, kimin yaptığının önemi yok aslında Cemaat ya da bir başkası. Diğer taraftan bir başka bağımsız güç de yargıdaki gayri meşru örgütün varlığını sorgulamalı. Bu savaşın iki tarafı da bunu yapabilecek durumda değil. 17 Aralık'a gelinceye kadar birlikte hareket ettiler çünkü.
HSYK SEÇİMİ BİR FIRSAT
12 Ekim'de yapılacak HSYK seçimleri yargıda sözünü ettiğiniz yapılanmanın geleceği açısından büyük önem taşıyor o halde 12 Ekim seçimleri bir fırsattır . Yargıyı hem hükümetten hem cemaatten kurtararak, hukuk kurulları dışında bir amaçla hareket etmeyen hâkim ve savcıların HSYK'de etkin olmasıyla Cemaat’in de siyasi iktidarın da yaptığı bütün hukuksuzluklardan hesap sorulabilir ve Türkiye'de bir normalleşme yaşanabilir.
Seçim sürecine gelirsek nasıl bir tablo var şu anda?
HSK'nin 22 üyesinden 10'u 12 Ekim'de yapılacak seçimle belirlenecek. 10 üyeden 7'si adli, 3'ü idari yargıdan seçilecek. Şu ana kadar ilk listeyi açıklayan biz olduk. Doğrudan hükümetin kurduğu Yargıda Birlik Platformu da daha sonra açıkladı adaylarını. Bazı bağımsız adaylar da var. Onların ne kadarı cemaatle ilgili ne kadarı değil tam bilemiyoruz henüz. 9 Eylül itibariyle adaylık süreci sona erecek ve tablo daha net bir şekilde ortaya çıkacak.
MÜSTEŞARDAN TEHDİT
Aday listenizi nasıl bir yöntemle oluşturdunuz?
Biz süreci nisan ayında başlattık. O tarihten itibaren de hükümetten aracılar vasıtasıyla "cemaate karşı birlikte hareket etme" önerisi iletildi. 3 Nisan'da daveti üzerine görüştüğümüz Adalet Bakanlığı Müsteşarı, açıkça "iki liste seçime girecek, biri Cemaat’in listesi diğeri bizim listemiz üçüncü bir listeye izin vermeyeceğiz" dedi. Biz de "Yargıyı bu hale birlikte getirdiniz, ikinizden birini tercih etmemiz söz konusu olamaz" dedik. Biz Cemaat’in yargısına ne kadar karşıysak, hükümetin sevk ve idaresindeki bir yargıya da o kadar karşıyız. Yargı bağımsız olmalı. Müsteşar bize, "Eğer yanımızda değilseniz o zaman cemaatin yanındasınız demektir. Sizi kamuoyuna afişe ederiz" dedi. Biz bu süreçte üyelerimizle toplantılar yaptık, yönetimde tartıştık, diğer yargı örgütleri Demokrat Yargı ve Yargıçlar Sendikası ile görüştük. Aynı ilkeler etrafında buluştuğumuz Yargıçlar Sendikası ile birlikte hareket etmeye karar verdik.
NE CEMAAT NE AKP
Bu süreçte "cemaatle işbirliği" iddiaları gündeme geldi Adaylarımızı belirledikten sonra saldırılar artmaya başladı. Önce "Cemaatçi" yaftalaması yapıldı, bu çok kabul görmeyince "cemaatle işbirliği" iddiası gündeme getirildi. YARSAV içinde Cemaat’e yakın üyeler de vardır mutlaka. Biz bir hâkim savcı örgütüyüz. Üye olmak isteyenleri tek tek inceleyip, "Sen üye olamazsın" diyemeyiz. Ancak üyelerimiz arasında Cemaat’e yakın üyeler olsa da yönetim politikamıza etki etmeleri ya da bizi manipüle etmeleri söz konusu olamaz. Biz kendimizden eminiz. Süreci şeffaf bir şekilde yürüttük. Söylenenlerin doğru olmadığını bir algı mühendisliği de diyemeyeceğim seviyesi itibariyle algı müteahhitliği yapıldığı ortaya çıktı. Adaylarımıza yönelik "paralel" ya da "paralelle işbirliği halinde" diye yayınlar yapıldı iktidara yakın bazı gazetelerde. En son "Bunlar gariban solcu. Gülen'in elinde hepsinin kasetleri var. Seçilirlerse Gülen ne derse yapmak zorundalar. Bazılarının kasetleri bize de geldi ama etik açıdan yayınlamadık" diye yazıldı. Yani aba altından sopa gösterildi bir anlamda. Adaylarımızı böyle korkutabileceklerini düşündüler. Akıldan yoksun, basiretsiz saldırılar bize zarar vermek bir yana bizi daha da güçlendiriyor, üyelerimizi kenetliyor. AKP ve cemaat yargıyı bu hale birlikte getirdi bu konuda bizim hiçbir tereddümüz yok. Biz cemaat ya da iktidar arasında tercih yapma durumunda değiliz. İkisini de reddediyoruz, ikisiyle de hiçbir şekilde bir arada olmamız mümkün değil.
Şu anda iktidar nasıl bir çalışma yürütüyor?
Yargıda Birlik Platformu başlangıçta "YARSAV olsa da olmasa da bir kaç isim çıkararak 'cemaatle mücadele' adı altında sol, sosyal demokrat tabanı çekebiliriz" anlayışına sahipti. Gelinen süreçte biz çok ilkeli bir duruş sergileyerek, oynanmak istenen oyunun hiçbir şekilde parçası olmayacağımızı net bir şekilde ortaya koyduk. Hükümet kanadından defalarca aracılar kanalıyla işbirliği mesajları geldi ama cemaat kanadından hiçbir temas çabası olmadı şimdiye kadar. Hiçbir görüşme, konuşma olmadı. Bizimle böyle bir görüşme yapmaya cesaret de edemezler zaten.
ADAYLARI TİTİZLİKLE BELİRLEDİK
Sizce cemaat nasıl bir strateji uygulayacak bu seçimde?
Cemaat elindeki gücü kaybetmek istemeyecektir tabii. Bizi de manipüle etmek istemişlerdir belki ancak biz çok titiz davrandık. Oy alabilecek potansiyeli olsa bile hakkında en ufak şaibe olan isimleri dahi eledik. Ancak cemaatçilerin platformu manipüle etmediğine dair bir veri de yok elimizde. Bazı isimlerden söz ediliyordu son gün değiştirilenler oldu. Onların listesinde yer alanlar nedir, ne değildir tam olarak bilmiyoruz tabii. Bir manipülasyon olacaksa platform bu manipülasyona YARSAV'dan daha uygun bir zemin. Çünkü yıllardan beri birlikte hareket ettiler, beraber iş çevirdiler. Bizi cemaatle işbirliği yapmakla suçlayan arkadaşlar önce kendilerini gözden geçirsinler derim ben. Cemaatin bağımsız adaylarla seçim almaya çalışacağını düşünüyorum.
Adaylarınızla ilgili hiçbir tereddünüz yok anlaşılan?
En başından beri titizlikle ve şeffaf bir çalışma yürüttük sendikayla birlikte. Çok ince eledik. Adaylarımızın en az kıdeme sahip olanı 20 yıldır görev yapıyor. Herkesin bildiği tanıdığı isimler. Yine de gözümüzden kaçan bir şey varsa somut bilgiler ortaya koysunlar biz kesinlikle gerekeni yaparız.
Hükümetin seçimlere müdahale yöntemleri nasıl?
Yargıda Birlik Platformu bir hükümet projesidir. Bakanlıkta bir sekreterya oluşturulmuş bu süreçte kampanya için gidilecek yerleri bile orası belirliyor. İstanbul'dan Ankara'daki ada tanıtım törenine devlet imkânlarıyla, resmi araçla servis yapılıyor. Gittikleri her yerde valiliklerce karşılanıyorlardı. Kamuoyuna yansıyınca biraz daha temkinli olmaya başladılar. Havaalanlarında resmi görevli gibi VIP'ten giriş çıkışları sağlanıyor. Hükümet diğer seçimlerde olduğu gibi HSYK seçimlerinde de devletin tüm imkânlarını kullanıyor. Adalet Bakanlığı Müsteşarı bir yana Başbakanlık Müsteşarı seçime yönelik çalışma yürütüyor doğrudan. 2010 seçimlerinde gizliyorlardı en azından. Şimdi açıkça yürütüyorlar.
YARGIDA AKP'NİN GELECEĞİ YOK
AKP istediğini gerçekleştiremezse bir B planı uygular mı?
Muhtemelen "kaybedersek yasa çıkarır HSYK'nin yapısıyla oynarız onları çalışamaz hale getiririz" diye düşünüyorlardır. Hukuk dışına çıktıkları zaman mutlaka duvara toslayacaklardır. Biz bu süreçte ilke ve değerlerimizden asla vazgeçmeyeceğiz. Onurumuzla ve ilkelerimizle kaybetmeyi bunlardan taviz vererek kazanmaya tercih ediyoruz. Şu ana kadar ki tabloya baktığımızda çok umutluyuz. Kendimizi kazanmaya çok yakın görüyoruz. 12 Ekim akşamı Türkiye'nin erdemli bir kazanmaya tanıklık edeceğini umuyoruz. Tersinden bakacak olursak AKP'nin istediği olursa ne bekliyor yargıyı? Bu süreci uzun vadeli götürme imkanları yok. 2010'da da büyük bir güçle geldiler, 2014'e geldiğimizde ortaklık bozuldu ve geri tepti. AKP bu seçimi kazansa da bu Pirus zaferi olacaktır. Bu şekilde devam etmesi mümkün değil çünkü. Öfkeyle, yolsuzluklarla batağa saptanmış olduğundan hep günü kurtarma anlayışıyla hareket ediyor. Doğru, düzgün, hukuka uygun hareket etmediğinden eninde sonunda ters tepecektir. Hukuksuz işlem, bumerang gibi eninde sonunda bunu yapanları bulur. Hukuku askıya alarak hukuk devleti inşa edilemez. Kazanıyor gibi görünse de eninde sonunda kaybetmeye mahkûm. Yargıda AKP'nin bir geleceği yok.
NE HÜKÜMET NE CEMAAT
Ömer Faruk Eminağaoğlu (Yargıçlar Sendikası Yönetim Kurulu Başkanı): Hükümet HSYK seçim sürecinde kendisine rol yaratabilmek ve bu sürece müdahale edebilmek için arayışlara yönelmiş, bunun sonucunda, Adalet Bakanlığı üzerinden, adına Yargıda Birlik Platformu denilen bir platform oluşturmuştur. Biz Sendika olarak birlikte YARSAV ile bir araya gelip, tam bağımsız bir HSYK için "ne hükümet ne de cemaat" söylemi ile yola çıktık. Yargı içinde, tarafsızlığından uzaklaşan hiç kimse korunmasın diyoruz. Tarafsızlığını kaybeden hiç kimse ile, ne hükümetle, ne cemaatle iş birliği içindeyiz; olamayız da diyoruz.
CEMAAT’İ İKTİDAR KONTROL ETTİ
Yargıda bir cemaat gerçeği var mıdır, evet vardır. Buna karşı en büyük mücadeleyi verdiğimde, verdiğimizde her türlü engellemelerle karşılaşmadık mı... Kim yaptı bu engellemeleri. Tabii ki 12 Eylül mevzuatını değiştirmeyen ve onu kullanan bugünün iktidarı. Bu yapılanmayı mevcut iktidar körükledi. Cemaat denilen yapılanmayı kim kontrol etti? Hep iktidar kontrol etti. Bugünkü HSYK yapılanmasını yaratmak için, çok açık bir işbirliği içine girdiler. İş ne zaman ki iktidar Cemaat arasındaki kavgayı ortaya çıkardı, durumda birazcık farklılaşma ortaya çıktı. O farklılaşma Cemaat’in iktidarın kontrolünden bir ölçüde çıkmasıdır.
HEDEF CEMAAT DEĞİL BAĞIMSIZ YARGI
Hükümetin hedefinde yargıdaki Cemaat’in bulunduğu söylemi gerçek dışıdır. Hükümet, bağımsız bir yargının varlığını kendisine tehdit unsuru olarak gördüğünden, hükümetin hedefinde, yargının bağımsız olması vardır. Çünkü hükümet bilmektedir ki, yargı bağımsız olursa, bir yerde bir işlem mutlaka ortaya çıkacak ve onları kamuoyu önünde zor durumda bırakacaktır. 17 Aralık bunun bir örneğidir. O nedenle ilgi, Cemaat söylemine çekilmekte, bunun üzerinden bir algı yönetimine gidilmektedir.
CUMHURBAŞKANLIĞI KADAR ÖNEMSİYORLAR
Hükümet, konuyu cumhurbaşkanlığı seçimi kadar önemsemektedir. Ancak haklı mücadelemizi ve çalışmalarımızı kararlılıkla sürdürmekteyiz. Bu mücadeleden başarıyla çıkacağız ve kazanan bağımsız yargı, hukuk devleti, dolayısıyla demokrasi ve ülke olacaktır. Cemaat deşifre olmamak için örgütlü bir biçimde ortaya çıkamadıklarından, dağınık hareket edeceklerdir. Kendilerini hedefe koymayanlara, bağımsız olarak hareket edeceklere, ya da kendilerinden gördüklerine oy vereceklerdir. 2010 da oy verdikleri HSYK içinde görev alan kişilerin bağımsız aday olmaları halinde ki böyle adaylar vardır, HSYK'de yer alan bu kişilerin yaptıklarını geçmişte gördükleri için, öncelikle onlara yöneleceklerdir. Ancak Cumhurbaşkanlığı seçim sürecindeki Erdoğan'ın sade vatandaş olduğu 13 gün göstermiştir ki, yargıda önceden hükümetin etkisi altında olan Cemaat, şimdi organize değildir, dağınıktır, söylendiğinin aksine hükümeti hedef alır gibi fırsatçı pozisyonda bekler konumda da değildir. Şu da olasılık dahilindedir ki, yargıda tek bir Cemaatçi savcının bulunmadığı söylenemeyeceğine göre, eğer Cemaat’in hedefinde hükümet varsa, hukuksal görev gereği bir savcının bile bu süreçte görev yapmak için ortaya çıkmaması demek, bu geçmiş ortaklar arasında yine sınırlı konulara yönelik olarak yargıda ayrı bir uzlaşmanın sağlandığı anlamına da gelmektedir.
birgün