TBB Başkanı Av. Vedat Ahsen Coşar'ın konuşması

~ 09.05.2011, Yeni Yaklaşımlar ~
Sayın Divan,
Sayın Vali,
Sayın Belediye Başkan Vekili,
Sayın Cumhuriyet Başsavcısı,
Değerli Baro Başkanları,
Sayın Emniyet Müdürü,
Sevgili Delege Meslektaşlarım,
Barolarımızın Değerli Yöneticileri,
Basınımızın Değerli Temsilcileri,
Değerli Konuklar,
Sizleri Türkiye Barolar Birliği adına, Yönetim Kurulu Üyesi arkadaşlarım adına, kendi adıma sevgi ve saygı ile selamlıyorum.
Başkan olarak Türkiye Barolar Birliği’ne, avukat olarak mesleğimize, hukukçu olarak ülkemiz hukukuna çok değerli hizmetler yapan Faruk Erem’in, Teoman Evren’in ve Özdemir Özok’un, yine iki gün önce vefat eden avukatlık mesleğinin anıt isimlerinden Halit Çelenk ile ebediyete intikal etmiş olan diğer değerli meslektaşlarımızın aziz hatıraları önünde saygı ve minnetle eğildiğimi hem kurumsal, hem de kişisel vefa duygum adına özellikle ifade etmek isterim.
Sevgili Meslektaşlarım,
Pamuğu, portakalı, şalgamı,
Adı ile anılır kebabı.
Özeldir, güzeldir Adana’nın insanları,
Çukurova güneşi ile esmer yüzlerde,
Fabrikalarda nasırlaşan ellerde,
Sevgi doludur yüreklerde,
İçtenlik vardır Adana kentinde
Adana” isimli şiirinde, şair Ömer Fethi Gürer böyle yazıyor. Doğru da yazıyor. Zira Adana ve Adanalı tam da şairin ifade ettiği gibidir. Bunu Adana’ya geldiğimiz andan itibaren gördük, görüyoruz. İçtenlikleri, sevgileri, güler yüzleri, misafir severlikleri, kebapları, şalgamları için Adana Baromuzun değerli Başkanı’na, Yönetim Kurulu Üyelerine, Adanalı avukat meslektaşlarımıza Yönetim Kurulu Üyesi arkadaşlarım adına, kendi adıma, izniniz ile sizlerin adına en içten teşekkürlerimi sunarım.
Şimdi yeri gelmiş iken kırk yıl önce Adana’da söylenmiş bir sözü tekrar etmek isterim. Tarih 09 Ocak 1970. Türkiye Barolar Birliği’nin 4.Genel Kurulu. Son derece düzeyli geçen, tam da avukatlara yakışan bir olgunluk ve ağırbaşlılık içinde geçen Genel Kurulun kapanışında söz alan Birliğimizin ilk başkanı, değerli üstadımız, rahmetli Faruk Erem şöyle diyor: “Biz Adana’yı çok severdik. Ama bundan sonra galiba daha çok seveceğiz.
Evet! Sevgili Adanalılar, biz Adana’yı, Adanalıları çok severdik. Bundan sonra daha da çok seveceğiz.
Değerli Meslektaşlarım,
İnsan hayal eden bir varlıktır. Diğer canlılardan farklı olarak sahip olduğu akıl, insanın hayal etme özelliğinin en önemli araçlarından birisidir. Gerçekte hayal etmek, insanın kendi dışına çıkması, çevrede dolaşması, kendi sınırlarını aşması, kendisini yeniden yaratmasıyla mükündür.
Hayal etmek, bilmek ve yapmak, bunların hepsi geleneksel fiillerdir. Kuşkusuz her bilen yapmaz, yapamaz. Ama her yapan, hayal ettiği, fikir sahibi olduğu, bildiği ve biriktirdiği için yapar. Daha da güzelleştirmek için, yaptıklarının içerisine duygularını, estetik duyarlıklarını katar.Onun için hayaller fikirleri, fikirler ise eylemleri başlatır. Yapmak, yani işlevsellik; hayallere, bilgiye, duyguya, hevese, heyecana, birikime ve deneyime gereksinim duyduğu kadar, iradeye, adına proje denilen somut fikirlere, pozitif hedeflere ve zamana gereksinim duyar.
İnsana, mesleğe ve topluma özgü sorunlarda önemli olan işin eylemsel yönüdür. Tasarımlar, eylemli olarak yapıp ettiklerimizin dürtüsü olan tasavvuru, tasavvur ise görgü, bilgi ve deneyim sahibi bir insanın içerisinde yaşabileceği bir geleceği hayal etmeyi kapsar. Hedefler ise, tasarım, bilgi, fikir ve deneyim rehberliğinde belirlediğimiz seçimler ve tercihlerdir. Tasarımlarımız uzak, henüz belirsiz de olsa, hedefler ulaşılabilir uzaklıktadır.
Harekete geçirici bir tasarımın; belli bir insan, meslek, örgüt ve toplum doğası tasavvuruna, yani nelerin insan, meslek, örgüt ve toplum için iyi olduğuna dayanması, gereksinimlere ve hakları yanıt vermesi gerekir.
Hedefler, insani, mesleki, örgütsel ve toplumsal yönden önemli sonuçlar doğuracak zor tercihleri içerir. Kuşkusuz bunları mükemmel olmayan verilerimiz ve sınırlı kavrayışımız temelinde benimseriz. Tasarımlarımız yol gösterici olsa da veya böyle olması gerekse de, bize ancak bir ölçüde rehber olabilirler. Zira tasarımlar, eylemlerinin sonuçlarını umursayanlar için ne tam nettirler, ne de durağandırlar. Onun için mantıklı insanlar, kendilerini motive eden tasarımların daha net bir ifadesi ile bunların akıl ve deneyim ışığında eleştirel yönden değerlendirilmesini mutlaka bekleyecekler ve bunları aramaya devam edeceklerdir.
O nedenle sunulan tasarım ve hedeflerin bu çerçevede kabul edilmesi, düşüncenin eylemin provası olduğunun ve her gerçeğin bir hayale dayandığının bilinmesi gerekir.
Bu aşamada tasarladıklarımız ve hedeflediklerimiz, ilk yüz gün içerisinde gerçekleştirilemez, ilk üç yüz altmış beş gün içerisinde gerçekleştirilemez, ilk yedi yüz gün içerisinde gerçekleştirilemez, bizim görev süremiz içerisinde gerçekleştirilemez demeyelim, bir kez başlayalım diyelim. Tereddüde düşmeden, kuşkuya kapılmadan, duraklamadan, kararlılıkla ve tarihin bize biçtiği kaderi yerine getirmek üzere hep birlikte yola çıkalım. Geleceği inşa etmek için hep birlikte yola çıkarsak mutlaka başarırız.
Zira gelecek değiştirilebilir. Ancak, neyin ne olduğunu anlamadığımız ve neyi nasıl yapmaya karar vermediğimiz, veremediğimiz sürece hiçbir şeyi değiştiremeyiz. Unutmamamız gerekir ki, gelecek, her zaman azınlık tarafından temsil edilmiş, ama gelecek mutlaka kazanmıştır. Çoğunluğu elde edeceği için değil, gelecek olduğu için. Onun için geleceğin yenilmesi olanaksızdır.
Değerli Meslektaşlarım,
Bunları Türkiye Barolar Birliği Başkanlığına aday olduğum süreçte kendimi tanıtmak, düşüncelerimi ve seçildiğim takdirde arkadaşlarımla birlikte yapmayı planladıklarımı açıklamak için hazırladığım broşürün “Tasarım ve Hedefler” başlıklı bölümünde ifade etmiş ve hemen arkasına da 72 adet tasarım ve hedef koymuştum.
Hazırladığımız ve sizlere ulaştırdığımız çalışma raporu içerisinde yer alan bilgilerden de anlaşılacağı üzere, Yönetim Kurulu olarak bu tasarım ve hedeflerden 40 adedini bugün itibariyle 329 günde gerçekleştirmiş durumdayız. Ki buna Karanfil Sokaktaki eski Birlik binasında günü birlik konukevinin hizmete sunulması, elektronik imza üretimine geçilmesi, bu suretle Barolarımıza kaynak yaratılması, elektronik imza için ISO 27001 Bilgi İşlem Güvenlik Belgesi alınması, Kalem Yönetmeliği’nin 45.maddesinin değiştirilmesi, KDV’si ile ilgili sorunun çözümlenmesi, avukat stajyerlerinin genel sağlık sigortası kapsamına alınması, çalışamaz durumdaki avukat meslektaşlarımıza munzam emeklilik yardımı yapılması, Kat Mülkiyeti Kanunundan kaynaklanan sorunun çözümlenmesi, belediyelerden iş yeri açma ruhsatı alma zorunluluğunun kaldırılması, staj kredisi ve aidat borçlarının yeniden yapılandırılmasının sağlanması, 29 baromuza ücretsiz olarak güvenliği sağlanmış, altyapısı hazır, baro personeli tarafından kullanılabilecek basitlikte ama işlevsel WEB sayfası tasarlanması gibi kazanımlar dahil değildir.
Yönetim olarak görev süremizin sona ermesine daha iki yıl zaman var. Bu iki yıllık süre içersinde ilk 329 günde gerçekleştirmediğimiz bakiye 32 adet tasarım ve hedefin, tüm barolarımızın destek vermesi ve sorumluluk üstlenmesi, sisteme dahil olacak avukatların dayanışma aidatı ödemesi koşuluyla munzam emeklilik sistemini, avukat stajyerlerine şimdilerde kredi olarak ödenen miktarın artırılarak burs haline dönüştürülmesini, yeni avukatlık yasasının yürürlüğe konulmasını, meslek kurallarının güncelleştirilmesini, ülkemizin değişik bölge ve barolarında eğitim, konaklama ve sosyal ihtiyaçları karşılayacak nitelikte avukat evleri kurulmasını, çok yakın bir tarihte tapu, trafik, SGK, nüfus bilgileri, adres sorgulama işlemlerinin UYAP Avukat Portalı üzerinden açılmasını, harç, bilirkişi ücreti pul gideri gibi parasal işlemlerin modernize edilen avukatlık kimlik kartı ile Birliğimiz tarafından kurulan elektronik ödeme sistemi üzerinden gerçekleştirilmesini sağlayacağız.
Değerli Meslektaşlarım,
Hepimizin bildiği üzere Barolar sadece Avukatlık mesleğini geliştirmek, meslek mensuplarının birbirleri ve iş sahipleri ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni sağlamak; meslek düzenini, ahlakını, saygınlığını korumak, avukatların ortak ihtiyaçlarını karşılamakla değil, aynı zamanda hukukun üstünlüğünü, insan hakları başta olmak üzere siyasi, medeni ve bireysel hak ve özgürlükleri savunmakla, korumakla, bunların alanlarını genişletmekle, hemen her gün ve her koşulda demokrasiye katkı yapmakla görevli ve yükümlü olan kuruluşlardır.
Bu bağlamda ifade ve işaret etmek gerekir ki, tüm insanların dünyevi güçlerden ve ülkelerden özgürlük ve adalet konusunda doğru dürüst davranış standartları beklemeye, insan haklarına saygılı olmalarını istemeye hakları vardır. Bu standartların, demokrasinin, hukukun ve insan haklarının kasti veya gayri ihtiyari ihlallerine tanıklık etmek ve cesaretle karşı koymak, insan düşüncesini ve insanlar arasındaki iletişimi kıskacı altına alan klişeleri ve indirgeyici kategorileri kırmak, hangi partiye, ya da siyasi görüşe yakınlık duyarsak duyalım, hangi ülkeye ait olursak olalım, kendimizi nereye ait ve bağlı hissedersek hissedelim, insanların çektikleri acılar ve yaşadığı baskılar konusunda belli standartlardan şaşmamak, en başta biz Avukatların ve Baroların görevidir.
Büyük Atatürk’ün “Dünyanın herhangi bir yerinde bir rahatsızlık varsa, bana ne, dememeliyiz. Böyle bir rahatsızlık varsa, tıpkı kendi aramızda olmuş gibi onunla ilgilenmeliyiz. Hadise ne kadar uzak olursa olsun bu esastan şaşmamak gerekir. Beşeriyetin hepsini bir vücut ve her milleti, bunun bir uzvu saymak gerekir. Bir vücudun parmağının ucundaki acıdan, bütün vücut müteessir olur” derken ifade ve işaret etmek istedikleri de bu olsa gerekir.
Onun için Avukatlar ve Barolar, kamu için ve kamu adına mesajı, görüşü, tavrı, felsefeyi ya da tanıyı temsil etme, cisimlendirme, ifade etme yetisine sahip bireyler ve kuruluşlar olmak zorundadırlar.
Mesleğimizin bize yüklediği bu sorumluluk; kamunun gündemine sıkıntı veren soru ve sorunları taşımak, slogan, ortodoksi ve doğma üretmektense bunlara karşı çıkmak, iktidarın ya da muhalefetin değil, mesleğimizin ve meslek örgütümüzün adamı ve sözcüsü olmak, yol değil, yollar olduğunu bilmek, unutulan ya da unutturulmak istenilen sorunları kamunun gündemine getirmek, topluma ait maddi değerlerin soyulmasına, manevi değerlerin yozlaştırılmasına izin vermemek, özgül, bireysel ve mesleki sesimizi her koşulda yükseltmek ve varlığımızı hissettirmek görevlerini de yükler.
Sevgili Meslektaşlarım,
Sizlere ulaştırılan çalışma raporumuz içerisinde yer alan “Çeşitli Toplantılarda Yapılan Başkan ve Başkan Yardımcılarının Konuşmaları”, “Basın Toplantıları ve Basın Açıklamaları” başlıklı bölümlerde listesi sunulan, Birliğimize ait WEB sayfasından ise ulaşılması mümkün olan konuşmalardan, basın toplantıları ve basın açıklamalarından anlaşılacağı üzere, ülkemizdeki kimi hukuksuzluklara, basın özgürlüğü konusunda olsun, savunma özgürlüğünün sıkıntıları konusunda olsun, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı hususundaki olumsuzluklar konusunda olsun, kimi davalardaki adil yargılanma hakkına aykırı uygulamalar konusunda olsun, insan hakları ihlalleri konusunda olsun, özel soruşturma ve yargılama usulleriyle, savunma hakkının kısıtlanması niteliğindeki gizlilik kararlarıyla, siyasi tehdit aracı gibi işleyen tarzlarıyla demokratik düzenlerin normal zamanlarının normal mahkemeleri olmayan özel yetkili/görevli ağır ceza mahkemelerinin, bu mahkemeler için öngörülen özel usul hükümlerinin kaldırılması konusunda olsun, hukuka aykırı, başta Anayasa olmak üzere uluslararası sözleşmelerle güvence altında olan özel hayatın gizliliğine yönelik uygulamalar konusunda olsun, hemen her konuda ve zamanında refleks göstermek suretiyle görüşlerimizi, düşüncelerimizi, eleştirilerimizi, meslek örgütümüzün ve hukukçu kimliğimizin ağırlığına ve tarafsızlığına yakışır biçimde ve her platformda ifade ettik. Bütün bu konularda hiç kimse ile yarışmadık, sadece ve sadece görevimizi yapmaya çalıştık. Sizlere ulaştırılan çalışma raporumuzun “Basında Yansımalar” başlıklı bölümünde yer alan gazete haberlerinden de anlaşılacağı üzere, sanırım bunda da başarılı olduk..
Sevgili Meslektaşlarım,
Yönetim olarak hedefimiz güçlü bir Barolar Birliği değil, güçlü Barolardır. Zira inanıyoruz ki Barolar güçlü olursa, Barolar Birliği de güçlü olur. Bu düşüncede olduğumuz için geride kalan süre içersinde Barolarımıza kaynak yarattık, kaynak aktardık. Donanım, tefriş, araç, taşınmaz alımı gibi konularda destek olduk. Bu desteğimiz önümüzdeki süreçte de artarak devam edecektir. Bundan emin olabilirsiniz.
Barolar Birliği olarak biz her Baromuza aynı mesafedeyiz. Her bir Baromuzun duyarlılıklarına, farklılıklarına, görüşlerine saygılıyız. Birliğimizi, beraberliğimizi muhafaza ettiğimiz, el ele verdiğimiz takdirde çok şeyler yapacağımıza, mesleğimizi çok daha ileriye taşıyacağımıza inanıyoruz. Siyasi görüşlerimiz de farklılıklar olabilir, bu doğaldır. Demokrasi farklılıklara tahammül etmek değil, farklılıkları kurucu unsur olarak kabul etmektir ki, biz böyle kabul ediyoruz. Ama ortak paydamız, paydalarımız var. Bunlardan en başta gelenler; hukuktur, hukukun üstünlüğüdür, insan haklarıdır, demokrasidir, hak ve özgürlüklerdir, barıştır, hoşgörüdür. Bu paydalardan hareketle demokrasi açığımızın giderilmesinde, demokrasimizin en önemli eksiği olan demokratik ve hukuki meşruiyete sahip denge ve fren mekanizmalarının kurulmasında, haklar ve özgürlükler alanının genişletilmesinde, hukukun üstünlüğünün eksiksiz işlemesinde, yargı bağımsızlığının ve tarafsızlığının kurumsallaşmasında, mesleğimizin yüksek değer yaratan bir konuma taşınmasında, ülke barışının sürdürülmesinde ve daha pek çok konuda topluma hem fikren, hem de eylemli olarak öncülük yapabiliriz ve esasen yapmalıyız da. Birey olarak, avukat olarak, ülke olarak elbette sorunlarımız ve sıkıntılarımız var. Ama umudumuz da var. Önemli olan bu umudu yitirmemek. Karl Popper’in özlü deyişiyle “İyimserlik ödevimizdir.” O halde hep birlikte bu ödevimizi yapalım.
Değerli Meslektaşlarım,
Düşünme özgürlüğü her şeyden önce başka türlü düşünenlerin özgürlüğüdür. Düşünce ve düşündüklerini ifade etme özgürlüğü ile eleştiri hakkı demokratik her toplumda ve kuruluşta yaşamsal değerdedir.
Zira düşünce ve düşündüklerini ifade etme özgürlüğü, hem yeni ve farklı düşüncelerin ortaya çıkmasına olanak sağlar, hem de bireylere farklı düşünceler arasında seçim yapma ve yanı sıra kendi düşüncelerinin doğru veya yanlış olduğunu sınama olanağını verir.
Düşünce ve ifade özgürlüğünün doğal uzantısı olan eleştiri hakkı, demokratik hukuk devletinde, yönetilen konumundaki her bireyin sahip olduğu temel bir haktır.
Esasen eleştiri, hangi konumda olursa olsun eleştirilen kişi veya kişilerin kişilik haklarına karşı bir saldırı olmayıp, o kişi ya da kişileri düzelmeye davet, eleştiriye açık olmak ise, düzelmeyi kabul etmektir.
O nedenle, her düzeyde kamusal yetki kullanan kişilerin, yasanın ve kamuoyunun denetimine tabi ve sivil eleştirilere açık olması gerekir.
Esasen modern siyasi demokrasi, yönetenlerin, yaptıklarından dolayı seçilmiş temsilcilerinin rekabet ve işbirliği yoluyla dolaylı olarak hareket eden vatandaşlar tarafından, kamusal alanda sorumlu tutuldukları ve eleştirildikleri bir yönetim biçimidir.
Ülke olarak, meslek olarak, meslek örgütü olarak sorunlarımız var. Bu sorunları aşabilmenin başlangıç noktası, çoğu kez kendimizin ve başkalarının gerçekliğini görmemizi engelleyen birer perde işlevi gören, yetiştiğimiz ortamın, sahip olduğumuz ideolojinin, tuttuğumuz siyasal partinin, kendimizi ait hissettiğimiz kimliklerin sağladığı kesinliklerin ötesine geçebilme riskini göze alabilmemiz, “kendini bil”-memiz, bunun için de ‘o bunu dedi, o bunu yaptı, benim düşüncemde ise doğru yaptı, değil ise yanlış yaptı, benden değil ise, benim çıkarlarıma uygun davranmıyor ise, ona karşı çıkayım, onu yıpratayım’ vs. gibi sağlıksız ve yararsız düşüncelerden, kimi çocukça alınganlıklardan ve kırılganlıklardan sıyrılıp kendimizi eleştirmemiz, bize yönelik eleştirilere karşı açık olmamız, eleştiriyi demokrasinin kurucu bir unsuru olarak benimsememiz gerekir.
Voltaire’den Marquez’e, Sartre’dan Russell’a, Chomsky’e kadar uygar dünyanın örnek aldığı, hayranlık duyduğu yazarlar, kendi ülkelerinin, kurumlarının sorunlarını, yöneticilerini, üstelik bağırarak eleştirdikleri, dünya ve kamu önünde açıkça tartıştıkları için, hem kendi kültürlerini taşra kültürü olmaktan kurtardılar ve hem de ulusal kültürlerini dünya sahnesine taşıdılar.
Çek düşünür ve siyaset adamı Vaclav Havel, ‘Times Literary Supplement’ deki bir görüşmesinde ; ‘Bu resmi yorum sonuç olarak gerçeklikle birleşir. Genel ve her şeyi kapsayan bir yalan egemen olmaya başlar, insanlar ona adapte olmaya başlarlar ve herkes yaşamının bazı kısımlarında yalanla uzlaşır ya da onunla birlikte yaşar. Bu koşullar altında, insanın bütün dünyayı karşısında bulması riski de dahil olmak üzere her şeye rağmen, her şeyi saran yalanlar ağını parçalayarak doğruyu öne sürmesi, içten bir şekilde davranması olağanüstü politik öneme sahip bir edimdir.’ diyor.
Uzun bir tarihsel kesiti ele aldığımızda, Vaclev Havel’in işaret ettiği çerçevede, açık politik muhalefetin, hem nadir ve hem de yeni bir şey olduğunu görebiliriz. Açık politik muhalefet eylemi ile eş anlamlı olan ‘iktidara doğruyu söylemek’ ediminin, modern demokrasilerde bile hala ütopyacı bir çağrışımı varsa, bunun nedeni çok ender uygulanmış olmasıdır. İktidar karşısında güçsüzün ikiyüzlülük etmesi şaşırtıcı bir durum değildir. Dahası iki yüzlülük her yerde hazır ve nazırdır. Oysa iktidarın, ikiyüzlülük eden riyakarlara, gerçeği görmesini engelleyen dalkavuklara, motivasyonu intikam almak olan yeminli düşmanlara değil, her koşulda doğruyu söyleyen, bu amaçla iktidarı eleştiren muhaliflere gereksinimi vardır. Bunu en iyi yapacak olan da sizlersiniz, avukatlardır.
İşte bütün bu referanslardan hareket eden, demokratik bir sistemde, her türlü eleştirinin yurttaşların temel hakkı olduğunun, hiç bir kişi ve kurumun eleştiri dışı olmadığının ve esasen yerleşik kurumların ve uygulamaların eleştirilmediği bir toplumda, demokrasiden söz etmenin mümkün olmadığının bilincinde olan yönetimimiz sizlerin değerli fikirlerine, önerilerine, icraatlarımıza yönelik eleştirilerine ihtiyacı olmakla, geride kalan iki yıllık icraatımızı siz değerli meslektaşlarımızın eleştirilerine sunuyoruz.
Düşünceniz kendisini hangi siyasal kategoriye koyarsa koysun, bizim için fark etmez; ötekini ve öteki düşünceyi reddetmeyen, tezvirat değil, eleştiri yapan, boş sözle zaman geçirmeyen, ortalama akla, duyguya ve vicdana ters düşmeyen, sorun çözen, kendine ve başkalarına masal anlatmayan, kimi zaman bizi ezen ideolojik tabakayı delip geçen ve adete maddesel bir temas kurar gibi gerçeği yakalayan her düşünce, her eleştiri bizim için önemli ve değerlidir.
Son bir söz.
Yüzde ısrar etme, doksan da olur,
İnsan dediğin de, noksan da olur,
Sakın büyüklenme, elde neler var?
Bir ben varım deme, yoksan da olur.
Böyle diyor Büyük Mevlana. Biz de O’ndan esinlenerek, yaptıklarımızın yüz olduğunu iddia etmiyoruz. Doksan da olur, seksen de olur, daha az da olur. İnsanız nihayetinde noksan, çok noksan da olur, noksanlarımızı hoşgörün diyoruz. Takdir sizlerin.
Beni sabırla dinlediğiniz için hepinize teşekkür eder, sevgi ve saygılar sunarım.
Hits: 1762