Allah kuruş ekonomi...
Helal sömürü...
Helal seçim, meclis, devlet, helal kullar ve düzen.
Adalet ve Kalkınma Partisi, kendisinden önceki yönetimlerle kıyas kabul etmez özellikleri için; hakkı olanı istiyor.
Yapılan anketler, isteklerinin karşılanacağı yönünde…
Seçim paketleri, halkımızın “talep etmeyi” dahi aklına getiremeyeceği çok şey öngörüyor. Sigara ve içkiyi bırakma iradesi oluşturmaktan, anayasayı değiştirebilme iradesine kadar her şeyi bir arada başarabileceğimiz bir ortamdan sözediliyor. İnternette ahlaki düşünebilmek ve yazabilmekten, İstanbul'un kentsel yazgısını değiştirmeye kadar olan şeyleri ilahi bir düzen içinde konuşup, çözebileceğiz… Bu ortam, psikolojisinin bozulduğuna inanan için bir nevi terapi alanı...
Bu koşulsuz memnuniyet sunan "üst duyusal" hizmet; ”Yetmez ama evet” çiler paradoksunun tıpkısı.
Sıradan insanlarda olan akıl/duygu tutulmaları; cennetin bu yeni habercileri ile özgürlüklerine kavuşacak
Cumhuriyetin yukarıdan basmalı yurttaş tarifi içinde; tüm alışık yaşam biçimlerini kaybetmiş olanlar; bu dışlanmışlık duygusu ve isyanı ile beslenmiş, örgütlenmiş. “Neo liberal” piyasa ortamlı ve yeni ambalajlı bir “ürün hizmet” olarak algılara sunmuşlardır kendilerini ve başarılı olmaktadırlar… Görülen o ki, yok satmakta halkımızın coşkun talebi ile karşılanmaktadır. Emperyalist işbirlikçi, faşist dayatmalar yeni kavramlı bir marka altında toplanmış ve yandaş mecralarla halkı dönüştürmüş; ikna etmiştir.
Bir psikolojik satışta, “duygu zihinleri” mükemmel işleyen ılımlı İslamcı“tacirler”; bu yeni ambalajlarıyla dünya ve bu seçim vizyonlarında da; kapalı gişe oynamak istiyor...
Haksızlığa uğramış bir cemaat; “tanrıyı yeryüzünde ağırlayarak”; geniş halk kitlelerinin inanç ve vicdanlarını sömürüyor. Çocuklarımızın geleceği ellerinden alınıyor. YGS sınavlarında gelecekleriyle oynanan 1.7 milyon genç. Tehdit ediliyor, coplanıyor… Ne beis! “Modern, ileri” demokrasi takiyyesi ile kadrolaşıyor… Hakkını alamamış “mağdur yöneten” kulislerden eksik olmuyor.
Askeri diktatörlükler, Erdal Eren’in yaşını büyütüp gözlerimiz önünde “astı”. Bizler asılanların, işkence edilenlerin; yaşadığımız gün ve olayların tescil memurları gibiyiz. İçi boşaltılan,edilgin bir tanıklık.
Tüm yönetimlerin ortak içeriği; halkın sözünü kesmek ve önünü almaktır…
Emperyalist dünyanın uzantısı olmak, modern dünyanın konfor diye sunduklarına kulluk yapma; iradesine “suspus” kesilmek… Nükleer’ine, HES’lerine, Borsalarına, Natosuna… “Egemen ve bağımsız” ulusal stratejiler mi dediniz!… Pardon!..
Halklar üzerinde yönetim egemenlikleri sürdürülmesi (baskının gönülden kabul görmesi) araçları her daim değişir ve işletilirler.
Halkın çaresizliği planlanan ve yaratılabilen şeydir. Yönetimler şartlar uygun olduğunda; halkın demokratik hak ve taleplerini susturabilecek mekanizmalarla oynayabilirler. Umut ve vaat beklentileri ile edilginlik ve örgütsüzlük dayatılabilir. Hedef bir konfor düzen pompalanarak, gelecek baskısı satılır; ihtiyaçlar dayatılır, yönlendirilir. Bu durumu çözmeye de talip olurlar. Mecralar üzerinden 1001 türlü mantıklar, yoğun akıl ve duygu bombardımanları altındadır kitleler…
Bilinçaltlarına yığılan ve yerleşen istem dışı tepkiler; “karşı benler”, “karşı kişiliklerin” korkularını besler içlerde. Halkın özgüveni dışarıdan kumandalıdır nihayet. Buyrun sandık başına sorunlarınızı çözün o halde! Tüm demokrasilerde bu böyledir. Bir düzene gönüllü tutsak olursunuz. Başka çözüm yoktur.
Sigara yasağı ile meşrulaşan; “baskının içselleştirilmesi tekniği” dost bir itaat etme alışkanlığı yaratır… Bireyden çok bireyi düşünen bir devlet… Değişmez kurallar… Helal yasalar…
Biz kim olabiliriz… Bir kul. Herkesin bu dünya hiyerarşisinde yerini bilmesi gerekir. Diyarbakır “Mekke” olur…. Turizm canlanır v.s. Ne dünya yaratılmaktadır ama!
İçimizdeki kendi karşıtımız bir canavarından bizleri koruyan "melek" yönetimler ve yöneticiler…. Nedir bu şimdi! Kapitalist emperyalist yoldan ve helalinden.
İsyan, bir insanlık hakkıDIR!
Evrimin ve devrimlerin güdüsü isyandır. Tüm düzenlerin niteliklerini, sınırlarını ve sıçramalarını test eder. Bu işleyiş doğada ve sosyal bilincimizde çalışır...
Verili durumu aşmak için gerekli bir durumdur isyan. Evrensel düzenin bir akışıdır ve insanın bilincinde de işleyendir. İsyanı kullanmadan, evren de insan da akışını kuramaz; sağlayamaz.
Çocuklar, büyükler dünyasına isyancı atışları ile geçici dengeler kurar, büyürler. Sınırlar hep zorlanır esprilerle. Kurulu düzenler ya empatiyle dönüşür; ya birikimler Tahrir meydanlarında boşalır; rahatlar.
İtaatsizlik, bir anlama ve bir oluşturma yöntemidir. Düzenleri itaatsiz ve eleştirisiz kanıksamak; teslim olmak, kulluk yapmaktır.
Emperyalist tüketim kimlikli dünya insanları yollarını bulmak zorundadır…. Bu durum bile tek başına isyan etmek için yeterli bir nedendir.
10.000 protestocu liseli gencin demokratik hak ve eşitlik arayışı karşısına 10.000 gençle gözdağı sunmak; halkın önünde tasarlamak, dillendirmek ve sergilemek ne kendini bilmezliktir! Cık cık cık…..
Bu şaşırtıcı bir durum değilse, şaşırtıcı olan nedir.
Eğitim fırsat ve eşitliğini sadece yandaşlarına “gözler önünde fütursuzca” saçabilen şaibeli bir yönetimin meşrulaştırılmasına tanıkız, tescil etmekteyiz…
Kuşkusuz her çağın kendine özgü baskıcı yönetim ve yöntemleri, onlara aldanmaya hazır kültür ve kitleler vardır. Bugün yurttaşlardan eşit olma hakkı teslim alınmak istenmektedir… “Helal” bir düzen, Holywood’vari kent tasarımlar, “İleri demokrasi” mekanizmalı trajikomik, kabul edilemez bir durumdur bu! …
Demokrasi ve özgürlük düşmanlarının varoluş nedenleri kulluk etmektir. Kulluk eder, bekler ve isterler.
Çocuk, isyanın diliyle konuşur… Genç öne atılır; sömürgeci düzenin kaosuna meydan okur! Bu varolmanın hakkı ve ta kendisidir!
Tahrir meydanlarındaki direniş; halkların barış ve özgürlük arayışlarının taçlanmış bir halidir. Örgütsüz olsa da halkların toplumcu gücüdür bu!Ve tüm kurulu olan düzenleri sarsar; halkın düzenini kurmaya davet eder!..
Modern ve barışçıl görünümlü tüm “demokratik” mekanizmalı sanrılar, hızla tarihin çöplüklerine giderler.
Dünya halkları, onurlu barış ve özgürlük arayışının her türlü direniş oyunu ve isyanıyla gücünü özgür meydanlarda arttırarak sürdürecektir..
ANKARA MERKEZ KAPALI CEZAEVİ
Çocuklarımızın asıldığı günkü gündeyiz.
Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan 6 Mayıs 1972 tarihinde, gece 1:00-3:00 arası, asılarak idam edildi.Zalim bir ortam; zalim bir dünya…
Kan ağlamış, darağaçlarına çıkarılmış çocuklar bizim.
Gençtiler.
Çok gençtiler.
Koruyamadık. Onların anıları önümüzü aydınlatmaya devam edecek…
Deniz Gezmişlerin Avukatı Halit Çelenk'in ölüm haberi ajanslarda. Tüm yurtseverlere başsağlığı diliyorum.