Dostum, “İstanbul’da siyaset köy derneklerinden geçer” dediğinde
–ne yalan söyleyeyim- işin bu kadar belirleyici olduğunu pek kavrayamamıştım.
Sonra ünlü sanatçımız Barış Manço’nun “Hemşerim memleket nire?” şarkısını dinlerken onun bunu çok iyi yakaladığını fark ettim:
Ne diyordu Manço o çoğumuzun sadece bir “şarkı” diye dinlediklerinde?
“Kaşının altında gözün var diye silahlanıp ölüme koşarken
Kalan dul ve yetim ne yer ne içer diye soran yok
Barış garibim bulamadı çözümü; oturdu, etti bunca sözü
Gelin hep beraber anlaşalım diyen yok…
Zaten paramparça bölünmüş ve yaşanmaz olmuş dünyamız
Daha fazla kesip bölmeye hiç gerek yok…
Tek bir soru: “hemşerim memleket nire?”
Dedim ya yahu bu dünya benim memleket
Hayır anlamadın hemşerim; esas memleket nire?”
*
Siyasetteki “hemşehrilik” etkisi, derece derece bütün büyük şehirlerimiz için söz konusu.
Ama biz kolay anlaşılması açısından, en çok iç göç almış olan şehrimiz İstanbul üzerinden rakamlar vermeye ve durumu açıklamaya çalışalım:
TÜİK verilerine göre 2011 yılı itibariyle yapılan tesbitte İstanbul’a “bir yıl içinde” 401.245 kişi göç etmiş.
Biz İstanbul’da yaşayanlar; soralım kendimize bakalım;
-“Hepimiz İstanbulluyuz o tarafı tamam da, peki esas memleket nire?”
Şu onbeş milyonluk İstanbul’daki doğma büyüme İstanbullu sayısı sadece 2.167.873 kişiymiş!
“Ya esas memleket?”
ilk 10’a giren şehirler ve sayıları şöyle:
-Sivaslı: 709.517
-Kastamonulu: 534.409
-Ordulu: 480.614
-Giresunlu: 474.313
-Tokatlı: 426.246
-Malatyalı: 369.011
-Erzurumlu: 347.448
-Samsunlu: 393.285
-Trabzonlu: 368.027
-Erzincanlı: 294.082
*
Yurt içine ya da dışına oldukça göç vermiş bir toplum olarak biliyoruz ki; insanların bir yerden bir yere göçmelerinin birinci nedeni yaşam koşullarıdır. Başta alt gelir gruplarındaki insanlar; öncelikle geçinebileceklerini, daha iyi bir yaşama kavuşabileceklerini düşündükleri yerlere göçerler.
1960’lardaki Almanya’ya işçi göçünde de, 1950’lerden bu yana süren iç göçlerde de hep böyle olmamış mıdır?
Başka bir ortama, umutla ama bir bilinmezliğe gidiyorsunuz…
Göçülen yer her zaman ekonomisiyle, kültürüyle farklı bir yer ve oralarda “tutunmaya” gayret edenlerin hepsi, varsa kendinden önce göçmüş akrabaları, yoksa hemşehrileri ile bir araya gelmek ve onlardan destek almak durumundalar.
Bu durumun doğal sonucu; bazı sokakların, mahallelerin hatta ilçelerin aynı yörelerden gelmiş insanlarla yani “hemşehri”lerle dolması ya da yeniden oluşmasıdır.
Çünkü büyük şehirlerin o ürkütücü çarkı karşısında herkes kendinden olana, el uzatabileceklere yakın olmak ister.
Buraya kadar doğal.
*
Her kitle bir biçimde organize olur.
Hemşehriler, bu buluşma ve dayanışmayı kurallı hale getirmek ve daha da etkili olabilmek için memleket derneklerini kurarlar, lokallerini işletirler, kendi geleneklerini yaşama ve yaşatmaya çalışırlar.
Bu birliktelikler sırasında bir yandan ortak siyasi tavırlarını şekillendirmeye başlarken diğer yandan o yörenin siyasetçileri açısından da “ilgi odağı” olurlar. Arada gelişen diyalogda artık seçenin de seçilenin de temel tercihi şu ya da bu siyasi görüşten çok, “hemşehrilik”tir.
Siyasete çağıranların kendi tercihleri de " siyasete ilgi gösteren hemşehri önderlerinin olması gereken kendi siyasi görüşleri de çoğu zaman ikinci plandadır.
Bu durum bazen bir partinin bütün yapısını etkileyebilecek boyutlara gelebilir.
Nitekim, profesyonel siyasette “Oyu kimden ve nereden alırım” hesabını yapanlar bu durumu çok iyi bildikleri için hesaplarını daha çok o yörelerdeki hemşehri yapısı üzerinden şekillendirirler.
Belediye başkanlarından belediye meclis üyelerine, parti örgütlerindeki çeşitli kademelere getirileceklerin seçimlerine kadar hemen hepsinde siyasi “görüş” ya da “liyakat”in yerini “blok oyların ağırlığı” dolayısıyla bu hemşehrilik tercihleri alır.
Bölgede falan memleketliler yoğundur, o zaman aday onların arasından olmalıdır.
Aday filanlardandır, herkesin oyları filana verilmelidir.
Peki ya “başkası?”
Olabilirdi ama arkasında falan ya da filanlar olmadığından ne kendi “kazanabilir” ne “kazandırabilir!”
*
Siyasi çizgi hiç öne çıkarılamaz mı?
Hele şu “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” diye özetlenen ve kendine yontmak dışında bir şey yapmaya gerek duymadan, kendini piyasanın tercihlerine bırakıp yürüyen “liboş” siyasete alternatif olarak?
Çıkarılabilir şüphesiz, ama tabandaki esas tercih “hemşehricilik” olduğu için; siyasi düşünce, ancak o tabana ters düşmedikçe ya da ancak önemli bir zıtlık yaratmadıkça öne çıkabilir ya da çıkarılabilir.
Peki, ya iktidar şansı?
Hemşehrici siyasetin itici gücü “yerelde dayanışma” ve “kim olursa olsun ama mutlaka bizden olsun” rüzgarını yarattığı için uygulamada, “iktidardan farklı bir siyasi çizgi” oluşturabilmesi yani tabanını bir siyasi program, bir karşı “görüş” etrafında toplaması, iktidara alternatif olabilmesi çok zordur.
Bu yapı içindeki “günlük siyaset” maalesef çoğu zaman “olması gereken çizgi” siyasetini aşar. "Sizden mi bizden mi" kişisel çekişmesine döner.
*
Nüfus yapısı, göç almış şehirlerdeki siyasetin çarkını uygulamada tam da böyle döndürüyorsa ve bu durum daha demokratik, daha idealist ve gereken siyaseti izlemeyi hayli engelliyorsa acaba bir biçimde aşılamaz mı?
Çözüm, “siyasetin” ve “siyasetçinin”, kendine değil “bu insanların temel sorunlarına” çözüm önerebilmesine; yani onların karşısına; işsizlikleri başta olmak üzere, ekonomik ve sosyal açıdan sıkıntılarını giderecek çok ciddi programlarla çıkılmasına bağlıdır.
Bu "çok ciddi" programlara, çözüm önerilerine, izlenecek çizgiye kabaca “ideoloji” de denebilir mi?
Bence denebilir.
Çünkü ideolojiler tanımları gereği “genel ve köklü” çözüm modelleridir.
Bunun tam tersindeki “çizgisi belirsiz siyasetler” sonuçta “Sen, ben, bizim oğlan ve tabii ki önce hemşehrilerimiz”den öte gidemediği gibi izlenen yol çizgileri de her zaman sağa sola sapmalar, geri dönüşlerle dolu, topluma bir adım bile attıramayan ve zaman zaman karşı siyasetlerin alanında dolanan nafile çabalar değil midir?.
Zaten Manço’nun şarkısında da öyle denmiyor mu?
“Gelin hep beraber anlaşalım diyen yok
Zaten paramparça bölünmüş ve yaşanmaz olmuş dünyamız
Daha fazla kesip bölmeye hiç gerek yok
Tek bir soru: “hemşerim memleket nire?”