Haziran’ ın yıl dönümünde bir kez daha, AKP diktatörlüğüne karşı verilen mücadelenin haklılığı ve meşruluğunu daha yüksek sesle ve örgütlü bir şekilde gerek alanlarda gerekse duruşma salonlarında tekrarlamanın zamanıdır.
Geçtiğimiz yıl bu günlerde, 12 yıllık AKP diktatörlüğüne karşı halkın biriken öfkesinin patlamasına şahit olduk. Milyonlarca insanın katıldığı, ülke tarihinde eşi görülmemiş kitlesellik ve yaygınlıktaki eylemlilikler siyasi iktidarın korkulu rüyası haline geldi. AKP iktidarı, kolluk kuvvetleri ve palalı “sivil” unsurların güç kullanmak suretiyle bu hareketliliği bastıracağını, sindireceğini planlamıştı. İşler planladıkları gibi gitmedi, halk hareketi baskıya ve zorbalığa boyun eğmeyeceğini ilan etti. Bu noktadan sonra Başbakan’ın bizzat azmettirmesiyle “destan” yazmaya başlayan polisler 8 gencimizin hayatını kaybetmesi, binlerce insanın yaralanması suçlarının faili olarak kendi suç dosyalarına yenilerini eklediler.
Ölümler ve yaralamalarla suçları bitmeyen siyasi iktidar ve kolluk kuvvetleri eylemler boyunca binlerce insanın gözaltına alınması ve haklarında dava açılarak yargılanmaların sürecini de başlattılar. Şu ana kadar Gezi süreci kapsamında çeşitli eylemlere katılanlar hakkında 100’e yakın kamu davası açıldı. Gezi davaları olarak adlandırılan davaların tamamına yakınında iddianamelerdeki suçlamalar “2911 sayılı Toplantı, Gösteri ve Yürüyüşler Hakkındaki Kanuna Muhalefet, Görevli Memura Mukavemet ve Mala Zarar Verme” suçlarından oluşuyor. Bu davalar haricinde, gerek iddianamelerde yer alan suçlar gerekse davaların tarafları açısından iki dava farklılaşarak öne çıkıyor. Bunlardan birincisi Haziran döneminin temsiliyeti açısından öne çıkan “Taksim Dayanışması” hakkında açılan dava diğeri ise yine sürecin önemli seslerinden birisi olan “Sol Gazetesi” hakkında açılan davadır.
“Taksim Dayanışması” hakkında açılan davada, diğer davalarda yer alan suçların yanı sıra “Suç İşlemek Amacıyla Örgüt Kurma” ve “Halkı Kanuna Aykırı Gösteri ve Yürüyüşe Kışkırtma” suçlamaları yer almaktadır. İddianamedeki suçların dayanağı ise “Taksim Dayanışmasının” “kamu düzeni ve güvenliğini tehdit eden” eylem çağrılarının olayların “büyümesine” sebep olması, kanuna aykırı gösteri düzenlemek için suç örgütü kurdukları belirtildikten sonra 8 Temmuz tarihli gözaltına alındıkları basın açıklaması anlatılarak cezalandırılmaları istenmiştir.
“Sol Gazetesi” hakkında açılan kamu davası ise şöyle oldu. Bir grup AKP üyesi avukatın çeşitli basın-yayın organları hakkında yapmış oldukları suç duyurusu sonucunda Sol Gazetesi haricindeki basın-yayın organları hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilirken, Sol Gazetesi hakkında “Halkı Kanunlara Uymamaya Tahrik, Suç İşlemeye Alenen Tahrik, Suçu ve Suçluyu Övme ve Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik” suçlarından kamu davası açıldı. Davaya konu haberler Ahmet Atakan’ın öldürülmesiyle ilgili olayların anlatıldığı haberlerdir.
İddianamede bu haberlerle ilgili olarak; “gazete ve internet haberleri ile, bu sürecin başından itibaren bir program dahilinde meşru seçimlerle iş başına gelmiş hükümeti ve devlet yönetimini devirmek ve zor durumda bırakmak gayretiyle toplumu manipüle edecek birçok gerçeğe aykırı ve kasıtlı habere imza attığı, şüphelinin olayların dozunu arttırabilmek adına gerçekle alakası olmayan insanları suç işlemeye tahrik eden yayınlar yaptığı, ...Şüphelinin olayların ilk başladığı andan itibaren yasadışı grupları meşru hükümeti ve devlet yönetimini zor durumda bırakmaya yönelik olarak tahrik ettiği, yayınlarını da bu bağlamda yaptığı, yapılan haberlerin basın halkı bilinçlendirme amacından ziyade kaos ortamı oluşturmaya yönelik olduğu”belirtilerek suçların işlendiği iddia edilmiştir.
Haziran sürecinde açılan davaların ve özellikle belirtilen iki davanın merkezinde de “seçilmiş meşru hükümete karşı” gerçekleştirilen eylemler, bu eylemlerin haberleştirilmesi ve bunların suç teşkil etmesi yer almaktadır. Hazırlanan bu iddianamelerde “meşruluk” kavramının tek kriterinin sandık sonuçları olduğu ortaya çıkmaktadır. Seçilmişlik kavramının meşruluğunu tartışmak bir başka yazının konusu olmakla birlikte “Hükümetin Meşruluğunun” sandık sonuçlarına endekslenmesi, buna karşı konumlanış alan her türlü hareketi ve duruşu “gayrimeşru” ilan edilerek, buradan “suç” üretilmesi sonucuyla karşı karşıyayız.
Seçim sistemindeki adaletsizlikler, %10 barajı, seçim hileleri ve daha birçok etmenin sandığın meşruluğunu tartışılır hale getirmesi bir yana, 12 yıl boyunca işlediği suçlardan ancak kendi yarattığı “adalet” mekanizması sayesinde korunan siyasi iktidarın meşruluğunu yalnızca sandık sonuçları ve açılan davalarla koruma çabası nafile olacaktır. Bu koruma duvarı işlenen suçları ortadan kaldırmadığı gibi, aksine siyasi iktidarın meşruluğunu ortadan kaldırmaktadır. Halkına karşı sürekli suç işleyen, bu suçların hesabını vermeyen ve buna karşı tepki gösterenleri “Meşru Hükümeti” devirmekle suçlamanın başka bir açıklaması bulunmamaktadır.
Çuvaldızı başkasına batırdıktan sonra, iğneyi kendimize batırmak gerekirse toplumsal davalarda gerek yargılanan kişilerin ve kurumların, gerekse savunman olarak görev yapacak olan hukukçuların bu ekseni atlamaksızın ve bunu merkeze alan bir pozisyon tutması önem taşımaktadır. “Hükümetin meşruluğunu” zemin alarak yapılacak savunmalar zayıf, yanlış ve etkisiz olmakla birlikte, tersine öne çıkartılması gereken Hükümetin gayrimeşru olduğu, bu nedenle yapılan eylemlerin meşru, haklı ve suç olmasının söz konusu olamayacağı düzleminde olması gerekliliğidir.
Haziran’ın yıldönümünde bir kez daha, AKP diktatörlüğüne karşı verilen mücadelenin haklılığı ve meşruluğunu daha yüksek sesle ve örgütlü bir şekilde gerek alanlarda gerekse duruşma salonlarında tekrarlamanın zamanıdır.
Haziran Yargılanamaz !!!
Özgür Urfa
Not : 1- Sol Gazetesine açılan davanın ilk duruşması 3 Haziran 2014 tarihinde saat 09.00’da İstanbul ( Kartal) Anadolu Adliyesi 2. Asliye Ceza Mahkemesinde görülecektir.
2- Taksim Dayanışması ve bileşenlerine karşı açılan davanın ilk duruşması 12 Haziran 2014 tarihinde İstanbul ( Çağlayan) Adliyesi 33. Asliye Ceza Mahkemesinde görülecektir.