6 Mayıs 1972. O acı günden bu yana tam 42 yıl geçti. Ne darağacında üç fidan unutuldu ne onların savunduğu fikirler. 42 yıl sonra Denizler'i anmak kavganın tam ortasında olmaktır aslında. İşte biz de bu yüzden iki devrimciyi, 63 yaşında Oğuz Türkyılmaz ve 21 yaşındaki Göksu Cengiz'i 70'te de 80'de de 2000'lerde de isyan ve mücadeleyle anılan ODTÜ'deki Devrim Stadı’nda buluşturduk. Dünü, bugünü ve yarını konuştuk
Cengiz, 21 yaşında, ODTÜ Makine Mühendisliği öğrencisi. Üniversite sınavına hazırlanırken Ocak 2011'de ODTÜ’lü öğrencilerin "Başkaldırıyoruz” eylemini haberlerden izlemiş. Sınavı kazanıp A1 kapısından ODTÜ’ye girdiğinde bu kapının öğrenciler arasındaki adının “Karakaya Kapısı” olduğunu ve Ertuğrul Karakaya’nın 1977’de ODTÜ’de jandarma kurşunuyla öldürüldüğünü de bilmiyormuş henüz. Bundan 42 yıl önce Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Arslan’ı idama götüren süreç ve bu süreçte ODTÜ’de yaşananların ayrıntılarını bilmediği gibi…
Oğuz Türkyılmaz, 63 yaşında Makine Mühendisi. 1969 yılında, stadyuma “Devrim” yazısı yazıldıktan kısa bir süre sonra girmiş ODTÜ’ye. Okula girdikten hemen sonra Sosyalist Fikir Kulübü’ne üye olmuş. 1970’ten itibaren Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını okulda düzenlenen toplantılarda görmüş sık sık.
Ulucanlar Cezaevi’nde 6 Mayıs 1972’de asılarak idam edilen Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın ölümünün 42’nci yılında, dönemin simge yerlerinden ODTÜ’de “Devrim Stadyumu”nda buluşan Göksu Cengiz ve Oğuz Türkyılmaz’ın sohbetine biz de katıldık. “68 Gençlik Hareketi”nin önderlerini andılar. Oğuz Türkyılmaz o döneme dair tanıklıklarını anlatırken Göksu hem merak ettiklerini sordu hem de “Başkaldırıyoruz” eyleminden “Gezi” direnişine, yaşananları geçmişin deneyimleri ışığında kendi penceresinden yorumladı.
»Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan’ın idamının 42. yılında o dönemi ODTÜ’de öğrenci olarak yaşayan birisi olarak tanık olduğunuz olayları dinlemek isteriz.
Oğuz Türkyılmaz: ODTÜ’ye Aralık 1969'da girdim. Bu stadyuma “Devrim” yazısı aynı yılın baharında yazılmıştı. Ocak 1969'da da üniversiteyi ziyaret eden ABD Büyükelçisi Commer’in arabası yakıldı bu üniversitede. Amerika’ya “defol” denildi. O dönem antiemperyalist uyanışın, direnişin geliştiği yıllar. ODTÜ Sosyalist Fikir Kulübü 1965 yılında kurulmuş. ODTÜ’ye girdikten sonra onun bir üyesi oldum. Bu yaşımda bunu söylemekten onur duyarım hâlâ. O yıllarda devrimci demokrat öğrencilerin sesi çok gür çıkıyordu. Okulun öğrenci sayısı 5 bin 500’dü. Commer’in arabası yakıldığında bu 5 bin 500 öğrencinin 3 bini “arabayı biz yaktık” diye dilekçe veriyordu. Tutuklanan öğrencileri uğurlamak için bütün okul, arkalarına diziliyordu.
»Çok güçlü bir dayanışma...
Oğuz Türkyılmaz: Evet, çok güçlü bir dayanışma. Böyle bir tablo içinde İstanbul Hukuk Fakültesi öğrencisi olan Deniz Gezmiş, İstanbul’da birkaç kez içeri girip çıkmıştı. O dönem için Ankara daha güvenli geldi sanırım. ODTÜ; polisin, askerin girmediği bir alandı ve buraya geldi. Ben onu 1970 yılı içinde okulda değişik vesilelerle gördüm. Birinde Çetin Özek’in bir konferansı vardı. Deniz ve arkadaşları konuşmanın ortasında geldiler. Deniz’in başında bir papak, sırtında bir parka var. Tam da giymemiş, omzuna atmış bir vaziyette. Dev gibi girdiler içeri. Hoca’ya ‘merhaba’ dediler, o da “hoş geldiniz” diye selamladı onları. O dönemde güvenlik güçleri, onların ODTÜ’de olduğunu biliyordu ama bir türlü girilemiyordu. Ne zaman ki 5 Mart’taki olay yaşandı, ODTÜ kuşatıldı, bir öğrenci, bir asker ve bir işçi hayatını kaybetti, yüzlerce öğrenci gözaltına alındı.
MECLİS’TE İNTİKAM ÇIĞLIKLARI
Siz o gün okulda mıydınız?
Oğuz Türkyılmaz: Yok, ben gündüzlü öğrenciydim. Baskın sabahında çok zorladık ama içeri almadılar. Hiç unutmam, Örsan Öymen gelmişti kapıya, öğrencilerin ona anlattıklarını TRT’de cesaretle aktarabilmişti. Okul kuşatma altındaydı. O dönemde faşist saldırılar Türkiye ölçeğinde sürüyordu. Deniz Gezmiş ODTÜ öğrencisi değildi ama Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, ODTÜ öğrencisiydi. O davada yargılanan çok sayıda ODTÜ öğrencisi vardı. 15 kişi hüküm giymişti, 3 idam kararı vardı. 12 Mart koşullarında yapılabildiği ölçüde büyük bir imza kampanyası organize edilmeye çalışıldı. Demokrat, aydın insanlar bu nedenle saçma sapan gerekçelerle gözaltına alındılar. İdamların durdurulması çabaları içinde genç bir sosyalist olarak yer aldım. Yıldırım Koç ile birlikte Posta Caddesi’nden aldığımız kartonlara “idamlara hayır” yazıları yazdık, Küçükesat civarındaki bütün direklere yapıştırdık.
Yargılama sürecinde üniversitedeki hava nasıldı?
Oğuz Türkyılmaz: 5 Mart’ta okul kapatılmıştı, aylar sonra ağustos ayında açıldı. Bizi arka arkaya üç sömestr okuttular, ben birinci sınıftan üçüncü sınıfa geçmiş oldum. Dersten başınızı kaldıramayacak durumdasınız. Bir yandan ihbarlar bir yandan çok geniş bir tutuklama kampanyası sürdürülüyor. Bir şekilde adı geçenler şu veya bu davaya eklenerek tutuklanıyor, işkence görüyordu. Okulda alttan alta bir kaynama vardı ancak atılan her adımda hemen tutuklamalar, gözaltılar söz konusuydu. Okulda binaların duvarlarını tebeşirlerle ‘idamlara hayır’ yazılarıyla donatmıştık. Bugünden bakınca bu tür tepkiler çocukça geliyor belki ama o günün koşullarında bir karşı koyuştu. O dönemde çok kişi yaşamını yitirdi. Denizler’in idamları, onları kurtarmak için yola çıkanların 30 Mart’ta Kızıldere’de vahşi bir şekilde katledilmesi... Ama 40 yıl sonra da ölümlerle devrimci mücadeleyi bitiremiyorlar.
'GERÇEKÇİ OL, İMKÂNSIZI İSTE'
Göksu Cengiz: O dönemin gençlerinden söz edilirken gerek idam edilen Denizler gerek Kızıldere’de katledilen Mahirler için “Bir grup heyecanlı genç” diyenler var. Denizler’in, Mahirler’in kahramanlıkları hep bir yalnızlık üzerinden anlatılıyor. Antiemperyalist mücadele nasıl sürüyordu, sizin değerlendirmenizi dinlemek isterim.
Oğuz Türkyılmaz: Antiemperyalist mücadele, sadece ODTÜ’de değil tüm Türkiye çapında sürüyordu. Devrimci Gençlik Federasyonu sadece antiemperyalist mücadelenin değil, emek mücadelesinin de köylülerin mücadelesinin de içindeydi. ODTÜ Öğrenci Birliği İkinci Başkanı Can Savran, Elmalı’da topraklarına el koyan ağalara karşı mücadele eden köylülere destek için giderken yolda trafik kazasında hayatını kaybetmişti. 15-16 Haziran’da İstanbul’da barikatlarda işçilerle birlikte öğrenciler de direniyordu. O döneme ilişkin az sayıda öğrencinin heyecanıyla yürüyen bir mücadele değerlendirmesi çarpıtma. Kitlesel bir hareket söz konusuydu. Ancak tabii hareketin 1970'lerden 80’lere kadar olan zaman diliminde ulaştığı ve bugün hâlâ özlediğimiz kitlesellik düzeyinde değildi. Ama çok sayıda öğrenci, işçi, emekçi, aydın bu mücadelenin içindeydi. Hareket 70’lerden sonra daha kitleselleşti ama 12 Mart döneminde yaşananları sadece üç-beş fedakâr çocuğun hareketi gibi göstermek doğru değil. Çok fedakârdılar evet ama beslendikleri damar Türkiye’deki devrimci mücadeleyi destekleyen güçlerdi, işçilerdi, öğrencilerdi, aydınlardı. Onlar ölümü göze aldılar ama Türkiye’de onlardan sonra 17 yaşındaki çocukları da idam ettiler, binlercesi de yaşamını yitirdi. Türkiye’de ilk kez devlete karşı gelinebileceğini gösterdiler. Gerek Denizler’in içinde yer aldığı hareket gerek Mahir Çayan ve arkadaşları gerekse İbrahim Kaypakkaya ve arkadaşları, devlete karşı bir direnişin olabileceğini gösterdiler. Koşullar çok eşitsizdi ama bunu göze alabilmek büyük bir cesaret işidir. Hep Che Guevera’nın o sözü aklımda “Gerçekçi ol imkânsızı iste”
DENİZ BURADA SAKLANMIŞ...
Göksu Cengiz: Döneme ilişkin pek çok mit var anlatılan. Bugün gitseniz hemen her yurtta “Deniz burada saklanmış” diye bir oda gösterirler size.
Oğuz Türkyılmaz: Doğru olabilir, çünkü Deniz zamanının önemli bir bölümünü burada geçiriyordu. Herkesle oturup konuşuyordu her yurtta kaldığı yer olabilir. Bir de ata binme hikâyesi vardır. Ben görmedim at üstünde ama öyle söylenir. O dönem ODTÜ şehirden çok izoleydi, olabilir tabii.
Göksu Cengiz: O dönemde ODTÜ’deki öğrenci hareketinin nasıl organize olduğunu merak ediyorum.
Oğuz Türkyılmaz: Demokratik yapılarda karar alınıyordu. Abi ya da ablalar karar verip uygulatmıyorlardı. Hocalar, asistanlar aldıkları sorumlulukla müfredat dışına çıkıp o dönem için temel referans olarak kabul edilen Sol Yayınları’ndan pek çok kitabı okutuyorlardı, Marksist dünya görüşüyle tanışmayı sağlıyorlardı. Şimdiki gibi yönlendirilmiş bir medya söz konusu değildi. Basında tekellerin, sermayenin egemenliğinin dışında bağımsız gazetecilik yapanlar vardı. Cep telefonu, bilgisayar yoktu. Kollu teksir makinesiyle basılıp çoğaltılan yayınlarla derdimizi anlatabiliyorduk.
Göksu Cengiz: Bugün özelikle Gezi Direnişi’ne baktığımızda ön plana çıkan bir sosyal medya var, iktidarı da korkuya sürükleyen. Bizim bugünden geçmişe baktığımızda değer verdiğimiz afişler dışında insanlara ulaşmak için kullandığınız başka materyaller var mıydı?
Oğuz Türkyılmaz: Bire bir ziyaretler vardı, gidilip konuşuluyordu. Klavye devrimciliği, “en çok mesajı kim yazarsa en devrimci odur” gibi bir anlayış yoktu tabii. İnsanlara gidilip yüz yüze konuşuluyordu, köylere gidiliyordu. Zap suyunun üstüne köprü inşa etti gençler. Teknolojinin imkânlarının kullanılması tabii ki göz ardı edilemez ama bire bir temas çok önemli. Aslolan insan.
Bugün siz aranızda konuşurken o günleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Göksu Cengiz: ODTÜ’de “Başkaldırıyoruz” eylemi yapıldığında lise son sınıftaydım. Üniversite sınavlarına hazırlanıyordum. Okula geldiğimde herkes o eylemi anlatıyordu. Daha sonra Erdoğan’ın ODTÜ’ye gelişini protesto eylemi, bizi güçlü kılan bir deneyim oldu. ODTÜ’lü gençler biriktirerek ilerliyor. “ODTÜ ayakta” sürecini farklı kılan o “Başkaldırıyoruz” hareketinin yaşanmış olmasıydı. Onun ardından kitlesel bir eylem fikrinin aklımıza gelmesiydi. Düşünün ki bunun arkasında daha bir 40 yıl var. Bir senelik bir deneyim bile gençlik hareketini bu kadar ileri götürebiliyorsa 40 yıllık deneyim… Burada, her yerde bir tarih ve bir anı var. Bu anılar geçmişe dönük kahramanlık hikâyelerinden öte bugünün mücadelesine dair ipuçları sunuyor bize esasen. Burada okuyanlar nerede okuduklarının bilincinde olarak devam ediyorlar. Burada okuyarak devam edebilmek bir sorumluluktur aslında. Stadyumundaki “Devrim” yazısı yıllardır silinmeyen bir okulda okuyabilmek ve bunun hakkını verebilmek esasen bugünün sorumluluğu. Denizlerin döneminin devrimci dayanışmasını sergileyebilmek önemli. O günün örgütlenme bilincini hâlâ yakalayamadığımızı söyleyebilirim. Biz geçmişte yaşananların üstüne bir şey koymayı başarabiliyorsak bizim için anlamlı olacak.
'YAŞIM 63 HALA PES ETMEDİM'
Siz geçmiş deneyimlerinize dayanarak bugünü nasıl görüyorsunuz?
Oğuz Türkyılmaz: Bu bir bayrak yarışı. Belli dönemlerde sayımız yeterli olmayabilir. Benim yaşım 63, hâlâ pes etmedim. Hâlâ kavganın neferiyim. Örgütlü mücadelenin bileşeniyim. Kendi meslek örgütümde çalışmalarımı sürdürüyorum. Bizim ne istediğimizi Deniz idam sehpasında söyledi. Türkiye halklarına mesajını verdi. Ölüme giderken bile "Bağımsız demokratik bir Türkiye’’, “Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği” dedi. Bunu söylemekle yetinmeyip nasıl yapacağımızı da ortaya koymamız lazım. Her alanda yapacaklarımızı, alternatiflerimizi, başka bir dünyanın mümkün olduğunu anlatmamız lazım. Bunu 1979’da, 80’de Fatsa’da anlattık. Onun gibi başarılı hikâyelere ihtiyacımız var. Gezi’de olan da odur. Her kimse umutsuz, o baştan kaybetmeye mahkûmdur kavgayı, umutsuzluk yok.
Göksu Cengiz: Umutsuzluğa kapılmak çok anlamsız. İnsanların damarına basıldığı zaman fikren sokaktaki insana güvendiklerinde, savunmasız olmalarına ve onca canı kaybetmiş olmalarına rağmen sokağa iniyorlar.
Bize şablon değil fikirler kaldı
Denizlerin dönemi, o dönemdeki ODTÜ mücadelesi hakkında bu okula gelmeden önce bildiklerin vardır mutlaka.
Göksu Cengiz: Mekânlar, dinlediğiniz anılar o dönemle ilgili öğrenme isteğini artırıyor tabii. Kimdi bu insanlar, neler yaptılar, nasıl yaptılar sorularını sordukça öğrenecek daha çok şey olduğunu görüyorsunuz. Kimse A1 kapısının adının Ertuğrul Karakaya kapısı olduğunu bilmez ama ODTÜ’ye geldiğinizde bunu öğreniyorsunuz ve o dönem yaşananlara sahip çıkıyorsunuz. Anılara ve bugüne kattıklarına sahip çıkıyorsunuz esasen.
Oğuz Türkyılmaz: Geçmişte yaşananları aynen tekrarlamaya çalışmak sonuç vermez tabii.
Göksu Cengiz: Şablonizm çok sakıncalı tabii. Geçmişi anlayabilmek esasen ne yapmak istediklerini anlayabilmek. O dönemin yöntemlerini uygulamak bugün için mümkün değil tabii. Ancak bir fikir olarak uygulanabilir. Meşru, militan ve kitlesel olma fikrini uygulayabilirsiniz. Erdoğan’ın 3 bin polisle ODTÜ’ye gelmesi meşru değildir ODTÜ’lülerin gözünde. Bu, verdiğinizin mücadelenin meşruluğudur bunun karşısında gerçekten militan bir duruşla “ODTÜ ayakta” sürecinde bir kitleselliği yakalamak mümkün olmuştur. Bu, o günlerden aldığımız fikri doğru uyguladığımızın bir göstergesidir. İktidar ve medya saldırıya geçmişti, “Bir grup marjinal var, molotof atıyorlar” diye. Ortaya konulan eylemi marjinalleştirecek bir saldırı vardı ama buna karşı o gün bizi meşru ve kitlesel kılan çok basit bir döviz vardı 18 Aralık’ta, “polis yoksa şiddet yok”. Bu tarz küçük müdahalelerle saldırıları bertaraf edebilmek ve kendini anlatabilmek, bizim geçmişten almamız gereken bu.
Oğuz Türkyılmaz: Mücadele uzun soluklu. Biz önceki kuşaklardan devraldık . “Tek yol devrim”in arkasından gelen cümlenin “bir gün mutlaka” olduğunu söyleyerek sözlerimi tamamlamak istiyorum.
Göksu Cengiz: Geriye doğru baktığımızda sahiplenmemiz gereken değerler var. En önemlisi bağımsızlık, antiemperyalizm ve ilericilik mücadelesidir; ikinci en önemli olan da Mahirler’in canı pahasına ortaya koyduğu devrimci dayanışma kültürüdür. Mücadelenin fikri boyutunu, devrimci dayanışmasını ve meşru militan çizgisini önümüze koyarak devam edebileceğimizi düşünüyorum. Geçmişten bize kalan şablon değil, fikirlerdir.
yurtgazetesi