"Biliyoruz ki, amaçlarımıza ulaşmak için güçlü olmak zorundayız ve güçlü olmak için sadece IADL’de değil, ülkelerimizdeki örgütlerimizde de güçlenmeliyiz. Önümüzdeki yıllarda ancak böylece ileriye gidebiliriz, toplumsal hareketlerin içinde olarak ve onların güçlenmesine yardım ederek.”
1946 yılında kurulan Uluslararası Demokratik Avukatlar Birliği’nin 18. Kongresi, bu yıl 15-19 Nisan tarihleri arasında Brüksel’de gerçekleşti.
Dünyanın çeşitli ülkelerinden birçok hukukçunun katıldığı Kongre, IADL başkanı Jeanne Mirer’in yaptığı açılış konuşması ile başladı. Yakın zamanda kaybettiğimiz Nelson Mandela’yı anarak konuşmasına başlayan Mirer, bu sene “İnsan Hakları için Avukatlık” başlığı altında toplandıklarını, sözlüklerinde “avukat” kelimesinin bir yüklemi ifade ettiğini ve bunun da insanların hakları için neler yaptıklarına dair aktif bir nokta olduğunu belirtti. Zor zamanlarda yaşadığımızı ve bunun gittikçe daha da kötüye gittiğini söyleyen Jeanne Mirer, bu durumun insanlar için sadece bozulan ekonomik dengeler anlamına gelmediğini, ayrıca iklim değişikliklerinin de hayatlarımıza etki ettiğini söyledi. Bangladeş, Hindistan ve Pakistan’daki sel örneklerinin, dünya çapındaki kuraklığın, küresel ısınmanın, vs. gelmekte olan şeyin yalnızca habercisi olduğunun altını çizdi.
Avrupa’nın her yerinde ve dünyada, insanların Merkez Bankalarının, IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası finans kurumlarının kemer sıkma politikalarına karşı sokakları doldurduklarını, ne yazık ki bunun karşılığında daha fazla baskı gördüklerini belirtti. Bu nedenle önce insanı gözeten hukukçulara olan ihtiyacın öncekilerden çok daha fazla olduğunu belirtti.
“Biz aynı zamanda uluslararası suçlar için dokunulmazlığın arttığı bir dönemde bir araya geliyoruz.” diyen Mirer, bu dokunulmazlık durumunun uluslar arası hukuka duyulan saygıyı azalttığını söyledi. Bunun gibi birçok konuda tartışmak ve bu konuları işaret eden gelecek planlarını geliştirmek için bir araya geldiklerini belirten Mirer “Biliyoruz ki, amaçlarımıza ulaşmak için güçlü olmak zorundayız ve güçlü olmak için sadece IADL’de değil, ülkelerimizdeki örgütlerimizde de güçlenmeliyiz. Önümüzdeki yıllarda ancak böylece ileriye gidebiliriz, toplumsal hareketlerin içinde olarak ve onların güçlenmesine yardım ederek.” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Açılış konuşmalarının ardından söz alan Dünya Barış Konseyi İcra Sekreteri Iraklis Tsavdaridis, “Bugünün Dünyasında Barış için Mücadele” başlıklı konuşmasına emperyalist hegemonya, sömürü, sefalet ve açlığın olmadığı, barış ve adaletin dünyası için savaşlara ve saldırganlığa karşı yürüttükleri bu ortak mücadelede fikir alışverişi yapılacak bu Kongrede bulunduğu için büyük mutluluk duyduğunu belirterek başladı.
İnsanlığın bugün barış ve güvenliğe karşı ciddi tehditlerle karşı karşıya olduğunu, emperyalizmin gittikçe saldırganlaştığını, barış ve egemenliğe büyük tehdit oluşturduğunu belirten ve konuşmasında Orta Doğu’dan Ukrayna’ya dünyada emperyalizmin rolüne değinen Tsavdaridis, “İhtiyacımız olan koordineli bir şekilde giden barış ve adalet hareketidir. İhtiyacımız olan yalnızca emperyalist suçlara cevap veren, yalnızca etkiler görüldükten sonra protesto eden bir hareket değil, sadece yargı yolları arayan değil, aynı zamanda önlemleri de öncesinden alan bir ilerici bir barış hareketidir.” dedikten sonra “İnsanlığın bu emperyalist sistem ve onun egemenliği altında bir geleceği yok. Bu dünyanın insanları, barışseverler, bulundukları ortak cepheden düşmanla yüzleşmeye geçebilecek, barış düşmanını durdurabilecek ve alaşağı edebilecek çok büyük bir çoğunluğu oluşturuyor. Emperyalizm çok kudretli görünüyor olabilir, ancak yenilmez değil!” diyerek sözlerini sonlandırdı.
Öğle sonrası konuşmalarda Çağdaş Hukukçular Derneği’nden (ÇHD) Oya Aslan ve Münip Ermiş söz aldı. Münip Ermiş konuşmasında savunmanın Türkiye’de yozlaşmış bir yargı sisteminin tehdidi altında olduğu ve bu anlamda uluslararası dayanışma gösterilmesi gerektiğini belirtti ve bugüne kadar gösterdiği dayanışma için ÇHD’ye ve ÇHDli avukatlara teşekkür etti.
Ermiş’in ardından söz alan Oya Aslan, avukatlık mesleğini tarihin misyonuna uygun olarak yerine getirdikleri için arkadaşlarının haksız yere tutuklandığını, kendisinin 14 aydır ülkesinden uzak kaldığını söyledi. Türkiye’de yaşanan şeylerin başka ülkelerde yaşandığını ve başkaca ülkelerde de yaşanacağını; çünkü krizin giderek derinleştiğini belirtti. Buna karşı geliştirilmesi gereken güçlü bir mücadeleye ihtiyaç olduğunu ve çağrılarının bu mücadeleyi yüceltmeye ilişkin olduğunu dile getirdi.
Münip Ermiş ve Oya Aslan’ın ardından yurtdışı çıkış yasağı nedeniyle Skype aracılığıyla toplantıya katılan ÇHD Genel Başkanı Selçuk Kozağaçlı ise demokratik hukuk devleti iddiası altında 14 ay tutsaklık yaşadıklarını belirttikten sonra sözlerine şöyle devam etti: “Sosyalist ve devrimci bir avukatın ikili bakış açısını hiç kaybetmemesi gerektiğine inanıyorum. Bir yanda hak mücadelesi için bütün imkânları kullanmak ve halkın avukatlığını yapmak; diğer yanda ise gerçek adalet arayışının hukuktan ibaret olmadığını bilmek. “ Kozağaçlı’nın ardından söz alan IADL’nin yeni sekreteri Jan Fermon, bir dahaki kongreye kadar yurtdışı çıkış yasağının devam etmesi durumunda gelecek kongreyi İstanbul’da gerçekleştireceklerini belirtti.
Wikileaks ve Julian Assange’ın avukatı Michael Ratner de video aracılığıyla Kongreye mesajlarını iletirken hukukun her zaman ikna edici olmadığını söyledi ve kongreye başarı dileklerini iletti.
Kongrenin ikinci ve üçüncü günü komisyon çalışmaları ile geçti. “Barış ve uluslararası hukukun krizi” başlıklı komisyonda, Adalet için Hukukçular adına kongreye katılan Suay Ergin’in sunumu, Suriye’nin yaşanılması imkânsız bir durumun içine çekilmesinde Türkiye Devleti’nin açık bir şekilde sorumluluk sahibi olduğunu belirterek başladı.
Barış Derneği ile birlikte yaptıkları çalışmanın sonucu olarak Aralık 2013’te “Suriye Halkına Karşı İşlenen Savaş Suçları” adında bir rapor yayınladıklarını belirten Ergin sözlerine “Adalet için Hukukçular olarak bizler, sadece bu suçluları bulma görevini üstlenmiyoruz; aynı zamanda bu suçluların ya da sorumlu kişilerin insanlığın kaderini tehdit etmelerini önlemek ve suçlarının cezasını çekmelerini mümkün kılma görevini de üstleniyoruz.” şeklinde devam etti.
Savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar açısından Özgür Suriye Ordusu üyeleri, cihatçı ve karşıt grupların bu suçların failleri olduğunu; Türkiye, ABD, Suudi Arabistan, Katar ve İsrail’in bu gruplara silah ve fon sağlayarak, onlara ev sahipliği yaparak ve eğiterek azmettirici sıfatında olduklarını ifade etti. Türkiye’nin en uzun sınıra sahip olmaktan gurur duyduğu Suriye Devleti’ne karşı nasıl bir azmettiriciye dönüştüğünü, Ahmet Davutoğlu’nun komşularla sıfır sorun politikasından geriye kalanın Türkiye’nin tüm komşularıyla sorunları olan bir ülke olduğunu dile getirdi.
Suçluların cezalandırılmasına ilişkin bölümde Ergin; Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin, Roma Statüsü’ne dayanarak kurulduğunu ve sadece bu statüye taraf olan devletlere karşı bağlayıcı olduğunu belirtti. Bu nedenle taraf olmayan Türkiye, ABD ve İsrail gibi ülkelerin bu mahkemede yargılanmasının neredeyse imkânsız olduğunu, böyle bir şey mümkün olsa bile uluslararası hukukun uluslar arası dengelerden bağımsız olmadığını söyledikten sonra; bu suçluların Suriye’de tutuklanmalarının ve egemen devlet olarak Suriye’de yargılanmalarının daha gerçekçi olduğunu ifade etti. Sözlerini bütün barışseverleri Suriye Halkı ile dayanışmaya çağırarak sonlandırdı.
Aynı komisyonda söz alan Suriye’ye Müdahale Karşıtı komite sözcüsü Bahar Kimyongür ise; cihatçılar için Belçika’nın başlangıç, Türkiye’nin transit, Suriye’nin ise varış noktası olduğunu söyledi. Suriye Devleti’nin egemenliğini koruması nedeniyle Avrupa Birliği’nin açıktan savaşa giremediğine ve bu nedenle genç vatandaşlarının Suriye’ye cihat için gitmelerine göz yumduklarına dikkat çeken Kimyongür bu konuda bir örnek vererek, “Eğer ki bu cihat çağrısı Filistin için yapılmış olsaydı, Avrupalı cihatçılar değil Filistin’e varmak, henüz evlerinin kapısından çıkmadan önce tutuklanırlardı.” dedi. Şu anda uzun vadeli, Suriye Devleti’ni yıpratma savaşı sürdürüldüğünü, cihatçıların ise Avrupa ve ABD’nin ucuz askerleri olduğunu belirtti.
Komisyonlarda ayrıca, yargı bağımsızlığı, savunma dokunulmazlığı, direnme hakkı, göçmen hakları ve ayrımcılığa karşı mücadele, dokunulmazlık ve uluslar arası adalet gibi konular tartışıldı.
Kongrenin dördüncü günü ise karar önerilerinin sunulması ve tartışılmasına ayrıldı. Adalet için Hukukçular tarafından sunulan, Barış Derneği üyesi ve Uluslararası Demokratik Kadınlar Federasyonu (WIDF) yürütme kurulu üyesi olan Umut Kuruç’un, Suriye’ye yaptığı destek ziyareti nedeniyle BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ndeki görevinden alınmasına dair önerge kongre tarafından kabul edildi.
Buna göre; Umut Kuruç’un Barış Derneği ve WIDF üyesi olarak Suriye’ye yaptığı ziyaretinin BMMYK’deki işiyle çelişik bir durum yaratmadığı, iddia edilenin aksine tarafsızlığına halel getirmediği, BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin verdiği bu keyfi ve siyasi karardan bir an önce dönmesi ve Kuruç’un işe iade edilmesine ilişkin çağrı kongre tarafından ilan edildi.
Çağdaş Hukukçular Derneği Şubat 2013 tarihinde ABD Büyükelçiliği önünde gerçekleşen bombalı eylem nedeniyle aranan üç müvekkillerinin yakalanmasına yardım edenler için, ABD’nin kişi başına 3 milyon dolar ödül koyduğunu, bunun hiçbir hukuk kuralıyla bağdaşmadığını, müvekkilleri için adil yargılanma istediklerini belirterek dayanışma için karar önergesi verdi. Önerge Kongre tarafından kabul edildi.
Karar önerilerinin ardından IADL’nin yeni yönetimi seçildi, buna göre IADL Genel Başkanı tekrar Jeanne Mirer olurken Genel Sekreterlik görevini Jan Fermon üstlendi.
Barış ve uluslar arası hukukun krizi, yargı bağımsızlığı ve savunma hakkı, neo-liberalizm fırtınasında işçi hakları, insan haklarını korumak ve desteklemek için avukatlık yapmak gibi birçok konuya yer veren IADL 18. Kongre Kararlarında şu ifadeler yer aldı: “Biz hep birlikte, tüm yetenek ve enerjimizi; barış için insan hakları için çalışmaya; çatışma, baskı, yoksulluğun kökünün kuruduğu, herkesin insan onuruna yaraşır şekilde yaşadığı, bütün insanların korkusuzca ve sağlıklı bir çevrede yaşadığı bir dünyaya adadığımızı açıklıyoruz. Yineliyoruz ki, insan hakları evrensel, bölünmez, en üstündür. Ve yineliyoruz ki, yeni demokratik uluslararası ekonomik düzen talebimiz sadece ayrıcalıklı bir kesimin değil, hepimiz ilgi alanındadır.”
http://adaletvesosyalizm.org