Çok ağırdı taşlamalar. Şeytan taşlama yanında hafif kalır. Yenilir yutulur gibi değildi.
Birer gün arayla oldu.
Peş peşe geldi taşlamalar.
Bakan Ali Babacan taşı aldı.
Tayyip Erdoğan’a attı.
Çok ağırdı taş.
Yüzüne geldi.
Tayyip Erdoğan tınmadı.
Milletvekili Cuma İçten de taşı iki eliyle kaldırdı ve bütün gücüyle abanarak 55 yıl başı açık gezdikten sonra türbana henüz 2 gün önce girmiş çiçeği burnunda türbanlı Rektör Hanım Prof. Dr. Ayşegül Jale Saraç’a attı.
Türbanı deldi taş.
Rektör hanım kan revan.
* * * *
Bakan Babacan.
Başbakan’ı taşlıyor.
Milletvekili İçten.
Türbanlı rektörü recm ediyor.
Ne oluyor?
Şeytanın bile aklı şaşar ve “Bunları bu kadar omurgasız olmaya ben mi itekledim?” diye sorar.
Şeytan sormakta haklı.
Çok başarılı ve keskin zekalı diye göklere çıkartılan eski Genel Müdür Süleyman Aslan’ın, kimlerden ve nasıl geldiğini net olarak anlatamadığı 6 milyon doları bankasında kayıt altında tutmadığı, evindeki ayakkabı kutularına kayıtsız doldurduğu ortaya çıkmıştı. 2 ay hapiste tutuldu, serbest bırakıldı fakat hakkında “yolsuzluk ve rüşvetten” dava açılmış, sürmekteydi. Onu diğer devlet bankası Ziraat’ın (Türkiye’nin en büyük bankası) yönetimine yerleştirdiler.
Ahlaklı bir iş değildi.
Etik kurallara uymuyordu.
Bankacılık ilkelerine tersti.
2001 yılında Türkiye’de kriz patlayıp bir çok bankaya “hortumlamaktan” dolayı el koyulunca bu bankaların 37 genel müdürü ile genel müdür yardımcılarına bir daha hiçbir bankada iş verilmemişti. Doğru olan, etik olan, ahlaklı olan buydu.
* * * *
İşte bu yüzden.
Babacan, taşı aldı.
Başbakan Tayyip’e attı.
Hakkında rüşvet ve yolsuzluktan dava açılmış olan kutucu Bankacı’yı Zirraat’a yerleştirmeyi “siyasi iradenin tercihi” diye açıkladı. Kendisinin Bakan olduğunu unuttu. Washington’daki toplantıda gazetecinin biri de “siz necisiniz, siyasi irade siz demek değil misiniz” diye sorunca Bakan Babacan gülümsedi.
Omurgasızlık!
Gülümsetiyor!
* * * *
Bir gün sonra da aynı gülümseyen omurgasızlığın bir benzeri Ankara’da ortaya çıktı. İktidar Milletvekili Cuma İçten, elinde dosya var sayıp sıralıyor:
Üniversiteye adam doldurmuş.
Her yeni işe alınanın maaşının yüzde 15- 20’sini F-Tipi denilen Fethullah örgütüne verilmesi kumpası ayarlamış.
İhale yönetmeliğini delmiş.
Ödenekleri peşkeş çekmiş.
200 trilyon yolsuzluk.
Devletin üniversiteye bağışladığı geniş araziler, binalar, F-Tipi’ne yakın işadamlarına devredilmiş.
Dosyada daha neler!
* * * *
AKP Diyarbakır Milletvekili Cuma İçten, elinde 65 maddelik rezalet dosyası varken başı açık rektör Ayşegül Jale, türbana girinceye kadar niçin bekledi?
Bu yeni bir durum değil ki…
Aniden ses duyuyorlar.
Yeniden formatlanıyorlar.
4 yıl Meclis’te başı açık milletvekili görevi yapan 5 AKP’li hanım 6 ay önce türbana girip Meclis’e gelmişler ve bu ani değişimi; “Kabe’ye gittik, söz verdik. Orada bizi tekrar formatlıyorlar. Geçmişe ait olanları sildik, resetlendik. Artık başı açık Meclis’e giremeyiz” diye açıklanmıştı.
Rektör hanım da aynı.
50 yıl başı açık gezdi.
Aniden ses duydu!
Formatlanıp türbanlandı.
Milletvekili Cuma İçten, bu işte “bir rol çalma olduğunu” sezmiş olmalı. Bu yüzden elindeki yolsuzluk dosyasını taş yapıp atmaya karar vermiş olmalı.
1 yıl sonra seçim var.
Türbana girmişler şanslı.
Gir Türbana!
Kap milletvekilliğini.
Cuma Bey olayı çözmüş.
Liderine mesaj yolluyor.
Şeytanın bile aklı şaşar!