"İtaat" ve Seçimler...

~ 22.04.2011, Mustafa ÇEBİ ~
İbrenin belirsize döndüğü, düzenin bozulduğu yaşam döngüleri vardır.

 "Özgür olan", bu değişim süreçlerinde barınır. Ancak belirsizlik  korunma duygularını törpüler, panik ve korku yaratır.

Belirsizlik korunaksızdır.
Özgürlüğe yaklaşmak bu korkutucu etkileri de içerir...

 Değişimdeki tehditkar özgürlük; bilindik,  denenmiş olanın güvenli tortusunda saklanır…
 

Düzen algısı içinde kurulan bildirişim; sosyal yaşam için önemlidir.
Bir yönü içgüdüsel olan sosyal koşullanmışlık, diğer yönü pratik yaşam çıkarımları ile üretilen kültür inşası ile; ortak güvenlik ortamları oluşturulur. Varoluşsal algı çatışmaları ile kimlikler sınanır, sınırlandırılır... …Tek başına yaşam çaresizliğine karşı, toplu yaşam biçimi; tüm üyelerine korunaklı yaşama   gücü sunar...
 
Topluluk içindeki her canlı duygularını geliştirebilir. Tekil varoluşunun saygı gördüğü; dışlanmadığı duygusunu hissetmeyi; toplumsal işaretler üzerinden görür, anlar...  Bunu test eden, sınırları zorlayıcı güç ve dengeleri araştırır; çevresini devamlı sınar. 

Ortak düzenlikteki algı dünyalarını, kendi varoluşlarını paylaşırken oluşturur canlı...
Çevresindeki soyutlama ve belirsizliklerle başa çıkmayı; ihtiyaçlarını karşılamanın düzenini sistemli tekrarlarla öğrenir ve sürdürmek ister. 
Çevresiyle yönetişimi; seçtiği araç ve düzenlerle kolaylaştırırken, bir yandan da seçtikleri kendi üzerinde baskı kurar. Bu baskılara “itaat etmeyi” öğrenir...  

Alet işler el öğünür
Seçim ciddi bir iştir. Düzen oluşturan araçların seçimi ve kullanması, yönetilip denetlenmesi her daim ciddi olmuştur. Nükleer teknolojiyi seçmekle, yenilenebilir enerjiyi seçme sonuçları ve süreçleri bir olmaz.

İlişkileri düzenleyen seçimler, kendi hayatına kolaylık yaratması önceliklidir… İstediklerinden kaynaklı yükümlülükleri, baskılanma ve denetlenmesi birlikte yürür.  
Belirsiz olanı bir sosyal bir kültür düzeni içinde kontrol edebilmek; öngörülür bir "rahat yaşama" ulaşma isteği rutinleştirip kolaylaştırırken hayatı; değişim gücü bulabilmenin soluklarını da taşır… 

Sömürge tipi geleneksel kültür düzeni içindeki ihtiyaçlar ve itaatlerden besleniriz…
Bu türden bir düzenlilik için, kendimizi fasit nicel daire içinde, kilit altına almaktan başka çaremiz yoktur. Ötede kalanlar ise, sürekli düzensizlik içinde gizlense de; korkutucu ve korunaksız algılansa da; rutin baskılarla dolu hayata gerçek özgürleştirici potansiyel sunarlar.
Evrensel barışa, kardeşlik ve özgürlüğe dair; canlı ve ölümlü duyguları anlamanın en kısa yolu da işte buralarda gizlenirler...  

Sosyal figürlerimiz, hayat düzeninde dingin ve ritmik alanlarında uzmanlaşıp kendine yabancılaştığı kimlikler edinip ömrünü törpüler… Yaşamı kolaylaştıran düzen, insanın oluşum serüvenini geliştirir ve sınırlandırarak biçimlendirir…   Her düzen, kendi itaat ve hiyerarşi kodlarıyla; kendine rıza gösterilmesini “itaat edilmesini” ister ve sağlar.  Kitleler bunu ister.
Ve düzensizlikten kurtulmak için “itaat etmeyi” arar ve bunu kurar; kurmak zorundadır. 

Sürekli itaatsizlik… 
Hiç değilse bir zaman limana sığınır insan. İtaate ve pozitif inanca ihtiyacı vardır. Daha iyi bir düzeni kollar ve tetikte bekler… Sürekli düzensiz ve belirsiz yerine en kötü olan düzen seçilebilir. Bu evrilmenin bir gerçeği ve yöntemidir…

 İpin ucu; Tunus, Mısır, Yemen, Libya ve Suriye’de v.b. kaçtığında; yönetenleriyle dramatik ilişkilere girer toplumlar… Ya da YGS de, 1,7 milyon genç liselinin düzene güveni; “itaat inançları” kaybolunca; palavradan da olsa kurabildiği “eşitlik ve adalet” duygularını onarmak için düzen ve yönetimi sorgular.


Sistemin virüsü…  
Evren şişen bir balon gibi belirsize genişliyor... Düzensiz evrensel akışa karşı bir düzen kurmaya; “kendi düzenini” kurmaya çalışmaktadır insanoğlu…  Evrende işleyen sistemi bozan bir virüs gibi...  

Yenilenebilir enerji kullanma yerine doğayı kirletici fosil kaynaklar teknolojimizin ve tüm araçların kullanımında "iş görürken" doğayı kirletmekte; evrensel ayarları bozmaktadır. Nükleer enerji ve Hidroelektrik santraller ile canlı yaşamın gizindeki sistem hiçe sayılmaktadır…
Sömürücü düzenin canlılığını kuşatan bu dili ile; Küresel ısınma temelli felaketleri tetiklemekte; kısırlaştırılmış tohum ile tarım alanlarını biçimlendirmekte; genetiği değiştirilmiş organizmalar, nano teknoloji, genetik gelişmeler; baş döndürücü uzay çalışmaları, insanın hoyratça ve sorumsuzca dönüştürüldüğü oluşum ve düzenler içinde doğa ve canlılık düzene sokulmakta ve tüm bunlara; itaat edilmekte… Canlı yaşamın “Bir bütün olarak” içinde tutsak olduğu bu durum; Neoliberal Pazar “hastalığı” evrensel sistem üzerinde sürdürülmek istenirken; politika ve sermaye merkezleri; oluşturdukları kurallarını daha acımasızca dayatmaktadırlar gün be gün…

İtaat düzeni ve seçimler…
 Bir hücreye hapsederek bizi mahkum eden bu verili sisteme teslim olmaz isek ne olur… Neden sürekli itaatsizliği seçemez durumdayız ve halklar olarak “sivil” örgütlü düzenlilikler kuramıyoruz... Bir düzene boyun eğmenin bireysel ve toplumsal bilinç sınırları nedir… 
Düzen adına yapılan parlamento seçimleri, gerçekte bu egemenlik merkezlerinin düzen ve düzenliliği içinde ne anlama gelmektedir. Evrensel hak ve özgürlük erişimleri sürekli kontrol, ihlal ve tehdit altında tutulurken biz nelere ve kimlere ve niçin itaat etmeye devam ediyoruz…

5 yıl sürecek bir düzen molasını “Bir kader gibi yaşamaktayız”… 3 – 5 liderin, seçmemiz için  önerdiği "temsil edici vekiller"e oy vererek yeni bir "kader düzeni" kuracağız...
Buna inanmak, soluklanmak; değiştirmek ve yeniden dönüştüreceğiz...
Mustafa ÇEBİ | Tüm Yazıları
Hits: 2798