Emekli İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer, gündeme bomba gibi düşen açıklamalar yaptı. Ergenekon, Balyoz, Oda TV, KCK, soruşturmalarının hepsinin Başbakan Tayyip Erdoğan’a arz edilerek sürdürüldüğünü ve tutuklamaların Başbakanın talimatıyla yapıldığını ifade eden Yılmazer, “Ergenekon’da Başbakan’ın talimatı hep ‘aman ha tutuklansınlar’ olmuştur. Başbakan Erdoğan’a ragmen tutuklamamış olmamıştır. İlker Başbuğ ile ilgili dosya Başbakan’a arz edildi. Başbakanın talimatı ‘mutlaka tutuklansın’ olmuştur” dedi.
İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü’nden sorumlu eski Emniyet Müdür Yardımcısı Ali Fuat Yılmazer, gündemi değiştirecek, bomba açıklamalar yaptı. Kamoyunu yıllardır meşgul eden, çok sayıda aydının, gazetecinin ve subayın yıllarca tutuklu tutulmasına neden olan davalara temel olan soruşturma süreçlerinin tamamanın Başbakan Erdoğan’ın bilgisi dahilinde olduğu belirten Yılmazer’in şok açıklamaları şöyle:
Aman ha tutuklansınlar: 2008’in başından itibaren. Tüm gelişmeleri arz ediyordum. Normal, usule ilişkin değil. Oradan aldığım talimatlara göre yönettim. Başbakanımız hep destekleyici olmuştur. Ergenekon sürecinde Başbakan’la bizzat görüşüyordum bütün soruşturma detaylarını Başbakan’a bizzat bildiriyordum. Ergenekon’da Başbakan’ın talimatı hep “aman ha tutuklansınlar” olmuştur. Başbakan Erdoğan’a ragmen tutuklamamış olmamıştır. (Soru üzerine) Hurşit Tolon, Mustafa Balbay’ın gözaltına alınmasını kesinlikle Başbakan’a arz etmiştim.
Başbuğ mutlaka tutuklansın: İlker Başbuğ ile igli dosya Başbakan’a arz edildi. O günkü kadrolar arz etti. Adalet Bakanı, Başsavcıvekilini aldı Başbakana’a gitti. Başsavcıvekili döndüğünde bana aktardı. Başbakanın talimatı “mutlaka tutuklansın” olmuştur. Başsavcıvekili telaşa düşmüş. Şu an görevde. O dönemin sorumlu başsavcıvekili. Başbakanımız tutuklanması talimatıyla başsavcıvekilini gönderiyor. O da benim yanıma gelmiştir. Ben de ona “dosyanın gereği neyse onu yapın” dedim. “Lütfen dosyanın hakkı ne ise onu yapın.” Hemen tutuklanmanın akabinde öyle bir açıklama yaptı ki orada tüm kadroların alt üst oldu. Hem bir talimat veriyorsunuz hem de çıkıyorsunuz Türk toplumuna bambaşka bir açıklama yapıyorsunuz.
Oda TV soruşturması: İlk olarak Başbakan’ın talimat vermesi üzerine başlattığım bir çalışmadır. Şuna da bakar mısınız demiştir, bakmışızdır. İstihbarat aşamasında Sayın Başbakan, yürütmenin başı, bana bizzat verdiği talimat üzerine başlatılmış bir çalışmadır. Tutuklama talimatı yok. Kimler gözaltına alıncak bilgileri kendilerin arz edilmiştir. Operasyon safhasında Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın da bulunduğu liste arz edildi, talimatı olmadı ama aksi yönde bir talimatı olmadı. Oda TV soruşturması sonrasında görevden alındım. Eğer hükümet beni Oda TV soruşturmasına yönelik nedenlerle görevden aldıysa, benim hakkımda bir soruşturma açılması gerekirdi. Ancak böyle bir soruşturma açılmadı. Kamuoyundaki tepkisellik, benim görevden alınmam için bir neden oluşturmuştur. Operasyon sürecinden alınarak, sürecin önü kesilmeye çalışılmıştır.
Başbakan’dan KCK perspektifi: KCK önemli. Ummadığımız bazı bilgiler karşımıza çıktı. Şiddet içeren eylemlere adı karışmış insanların MİT ile irtibatlı olduğu anlaşıldı. Ben Başbakan’a bizzat arz ettim. Başbakan’dan perspektif almadan hiçbir KCK operasyonu yapılmadı. Operasyonun tüm bilgilerini Başbakan’a aktardım, talimatını uyguladım. Suça karışmış MİT’çileri yakaladık. Başbakan’a da bilgi verdim. MİT bilgi vermiyordu. 25 canlı bombayı İstanbul sokaklarında yakaladık. Şiddet eylemleri yapanların MİT ile ilişkisine rastladım. MİT biliyor ama bize bilgi vermiyor. 7 Şubat’a gelene kadar, KCK operasyonlarından Başbakan'ın bilgisi ve talimatı vardı. Biz bu talimatları uyguladık.
Öcalan’ın el yazısı: Meydana gelen eylemler var. 2011 sonunda karakol baskınları. Öcalan’ın el yazısı ile yazılmış ve Kandil’e götürülmüş eyleme ikna edilmeleri ile gerçekleşmiş eylemlerden bahsediyorum.
Hakan Fidan neden ifadeye çağrıldı?: Bazı eylemlerden MİT kurumunun haberdar olduğu anlaşıldı. Savcılık makamı tatmin olmadı. İfadeler verilmedi. Başbakan’ın çok sert bir tepkisi oldu. Benim anlamakta güçlük çektiğim taraf o sert tepkidir. Başbakanlığa ilişkin komplo olduğu söylendi. O soruşturmanın hedefinde Başbakan yok. Bunun aksini kim ifade ediyorsa, başka hesaplar yapıyor. Hakan Fidan ve kurum olarak hedefte değildi.
Şike’den de haberi var: Şike sürecinin tüm safhalarından Başbakan'ın haberi vardı. Önüne dosya konuldu. (Aziz Yıldırım'ın 1 numaralı zanlı olduğunu da biliyor muydu? sorusuna) dosya önüne konuldu diyorum lafın tamamını bana dedirtmeyin. Cemaat iddiasına Aziz Yıldırım nasıl inandı, nasıl inandırıldı anlayamıyorum.
7 bin kişi dinlenemez: İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nün dinleme kapasitesi 2 bin 500’dür. 3 bin kişi dinlenemez, kapasitesi yetmez. Takipte olan en az 10 örgüt vardır. İçinde PKK, Devrimci Karargah, sol örgütler, dini referanslı örgütler var. En düşüğü Selam örgütüdür. Bu soruşturmada en fazla dinlenen 300’dür, olsa olsa 500’dür. 7 bin kişi teknik olarak, eleman olarak dinlenemez. Öyle rastgele olmaz bu işler. Mahkemeden dinleme kararı alınan bir numara dinlenmek zorundadır. O hattan suç unsuru geçse polis yargılanır. O yüzden bu iş ciddiye alınır.
Cemaatçi değilim: Ben bir türlü bir anlam veremiyorum. Ben 25 yıllık meslek hayatımda böyle bir devir görmedim. Hukuksuzluk had safhada. Ben cemaatçi değilim. Bunu iddia eden kaynaklar önemli. 22 Ocak’ta Veli Küçük gözaltına alındı. Hemen iki gün sonra Aydınlık Gazetesi’nde haber çıktı. 57 kişilik bir belge çıktı orada ilk defa Fethullahçı olduğum yazıldı. Kaynağı da Aydınlık Gazetesi’dir. Ben Fethullah Gülen hareketini sosyokültürel bir yapı olarak görüyorum. Hakkımdaki en önemli referans kaynağı Hanefi Avcı’nın kitabının iddiaları. Ben şikayetçi olan kişi hakkında cemaatçi demedim diyor. Derin yapının ülke üzerindeki hakimiyetini kırmaya izin vermiyorlar meselenin özü bu.
cumhuriyet