ON İKİ YIL ISRARI
Başbakan Erdoğan “Türkiye Hazır… Hedef 2023” sloganı ile ileri demokrasi, büyük ekonomi, güçlü toplum, marka şehirler ve lider ülke ana başlıkları altında seçim beyannamesini açıkladı. Sayın Başbakanın “Çılgın Projesi”ni saklı tuttuğu seçim beyannamesinin dört yıllık değil “12” yıllık bir sürece yayılarak hazırlanması ilk bakışta dikkat çekmiştir.
Neden “12” yıl? Bu öncelikle Başbakan Erdoğan’ın kendisine ve AKP’nin kadrolarına olan sonsuz güveninin bir dışa vurumudur. Ancak son Anayasa değişiklik paketi üzerindeki sıcak tartışmalar belleklerden silinmediği için; acaba bu işin içinde bir hinlik var mı diye insan sormadan edemiyor…
Çünkü AKP’nin on iki yıl ısrarı ilk olarak son Anayasa değişiklik paketinde ortaya çıkmıştır. Deniz SOM’ u rahmet ve özlemle anarak 26 Mart 2010 tarihinde Cumhuriyet Gazetesindeki köşesinde yaptığı değerlendirmeyi hatırlayalım.
“ Recep’in paketi ve 2023 hesabı! ANAYASA değişikliğindeki temel amacın ne olduğunu biliyoruz: Laiklik karşıtı eylemlerden sabıkalı iktidar partisi AKP, yargı erkini ele geçirmeye ve yargıyı hükümetin bir organı haline getirmeye çalışıyor…… Fakat bu girişimin hedefe ulaşma olasılığı da var... İşte o zaman AKP’nin görünen amacının ötesindeki gizli amacı da ortaya çıkacak. Emekli Tuğgeneral Ali Er, önemli bir ayrıntıya dikkati çekiyor: “Anayasa Mahkemesi’nin yapısını değiştirirken yeni üyeleri beş yıllığına değil de neden 12 yıllığına seçmek istiyorlar? Bu yıl her türlü yasal düzenlemeyi hallettikten sonra istedikleri yeni Anayasa Mahkemesini 2011 yılında kurmuş olacaklar. 2011 yılında atanacak üyeler 2023 yılına kadar kendilerine verilen her ‘görev’i yerine getirecek. Cumhuriyet’in 100. kuruluş yılı olan 2023’te ilke ve devrimleriyle birlikte Atatürk’ün adı bile ortadan kaldırılmış olacak!”
Anayasa değişiklik paketi üzerindeki bu tartışma ve öngörüler hatırlandığında, “Türkiye Hazır… Hedef 2023”teki Proje Paketinin de Atatürk İlke ve Devrimleri ile bir asır boyunca kimlik bulan Türkiye Cumhuriyetini hedef tahtasının “12” sine oturtmuş olması olasılığı ister istemez akla geliyor.
Çünkü 12 Eylül referandumundan sonra yaşadığımız “ileri demokrasi” deneyimleri, vaatlerle olgunun taban tabana ters geliştiğini göstermektedir. Öyle ki; “ileri demokrasi” uygulamaları aylar geçmeden “yetmez ama EVET’ çileri “ bile çileden çıkarmıştır. Şimdi de seçim beyannamesinde yer alan göz kamaştırıcı vaatler, “12” yıla yayılan Türkiye’yi dönüştürme sürecini dikkatlerden kaçırabilecek boyuttadır.
Yine öncelikli olarak “Yeni bir Anayasa” ile getirilecek 'ileri demokrasi' vaat edilmektedir. Başbakanın ifadesi ile "Türkiye'nin yeni bir anayasaya, demokratik, özgürlükçü, katılımcı, günün gereklerine uygun, ihtiyaçları karşılayan bir anayasaya ihtiyaç duyduğu herkesin ortak fikridir.”
Bu vaatler Başbakanın dikkat çektiği gibi; büyük bir olasılıkla bütün halkın ortak beklenti ve umutlarını yansıtmaktadır. Ancak algılar güven verici olsa da olgu umut kırıcıdır. Özellikle AKP’nin ileri demokrasi vaatleri 12 Eylül referandumundan sonra karşı karşıya kaldığımız “ileri demokrasi” uygulamaları nedeniyle; halkın umutlarına ne kadar cevap verebilecektir. Sonunda şekillenecek Türkiye resmi ise kaygıları beraberinde getirmektedir.
Ne yani bu millet ilelebet 1982 Anayasasına mı mahkûmdur? Tabii ki; Hayır…
12 Eylül askeri darbesinin halkımıza kabul ettirdiği bu Anayasa değiştirilmelidir. Bu tartışmasız TBMM’nin Milletimize karşı bir görevidir, sorumluluğudur. CHP’nin de yeni Anayasa ile ilgili vaatleri özünde farklı olsa da yöntem aynıdır. Yeni seçilecek TBMM bu Anayasayı yapacaktır. Kimin adına Millet adına mı? İşte asıl sorun budur. “Yeni Meclis, 'Yeni' Anayasa Yapabilir mi” bunun için Sayın Prof. Dr. İbrahim Özden KABOĞLU’na kulak verelim.
“Kestirme yanıt: Hayır! Neden hayır? TBMM yetkili olmadığı için değil; yine, % 10 barajı uygulaması nedeniyle ciddi bir temsil ve demokratik meşruluk sorunu ortaya çıkacağı için değil sadece. Konu kuşkusuz, bu sorunlar ekseninde ciddi bir şekilde tartışılmalı. Fakat, daha muhtemel engel, TBMM’nin “anayasa yazım ortamı” yaratamayacak olmasından. Yaratsa bile, “yeni olan”a ulaşamayacak olmasından.”
[1]
O halde bu nasıl yapılmalıdır. Doğal olarak bu konu Sayın KABOĞLU gibi hukukçuların getireceği çözüm ve önerilerle şekillenecektir. Ancak uygulanabilirliği ve hukuki veçhesi tartışmaya açık bir düşünce olarak aşağıdaki yol haritası ciddi olarak tartışılmalıdır. Çünkü mevcut kamuoyu yoklamaları Meclis aritmetiğinin referanduma gitmeden her hangi bir partinin Anayasa değişikliğini tek başına gerçekleştirebilmesinin mümkün olamayacağını göstermektedir.
Eğer halka giderek Yeni Anayasa hazırlanacaksa “yeni bir Anayasa yapmak görevi” için halkın kendi temsilcilerini seçmesi bir yöntem olarak mutlaka düşünülmelidir. Bu seçimle örnek olarak 150 üyeli “Yeni Anayasa Halk Temsilcileri Kurulu” yeni Meclis tarafından hazırlanacak yasal çerçevede hiçbir seçim barajı olmadan veya azami %3 barajla seçilmelidir. Bu kurul belirlenen süre içinde her türlü günlük politik çekişmelerden uzak, yeni Anayasayı hazırlamalı, TBMM ve gerekirse yine halk oylamasına sunmalıdır. Bu şekilde hazırlanacak anayasa Türkiye’ye zaman kaybettirmeden Kürt sorunundan laiklik tartışmalarına kadar birçok soruna da cevap olacak, halkın sağduyusuna dayanan toplumsal sözleşme mutabakatını hayata geçirebilecektir.
En azından CHP benzer bir konsept çerçevesinde “Yeni” Anayasa hazırlanması için bir “Karşı tez” ortaya koymalıdır. Çünkü yeni TBMM aritmetiği sonuç olarak kime gülse de yeni anayasa tartışmaları acil çözüm bekleyen ülke sorunlarını arka plana itme potansiyeline sahiptir. Uzun yıllardan sonra iktidara gelecek bir CHP için bu soruna takılmak en büyük risktir.
Ancak bu şekilde, Atatürk İlke ve Devrimleri ile kimlik bulan Türkiye Cumhuriyeti hedef tahtasından indirilerek, ilelebet halkın ortak iradesi ve korumasına teslim edilebilir.
[1] Prof. Dr. İbrahim Özden KABOĞLU,15.04.2011
Hits: 8005