Uçurumlar

~ 15.03.2014, Ataol BEHRAMOĞLU ~

Az önce indiğim taksinin sürücüsüyle konuşuyoruz. 
Söze o başladı. 
Konuşkan, genç bir adam. 
Sakalının biçimi, sözcükleri ve söyledikleri, konuşmasındaki akışkanlık, dindar bir çevreden olduğunu gösteriyor. 
Nitekim imam hatip lisesi mezunu imiş. 
Liseyi bitirdiği dönemdeki katsayı engelleri nedeniyle üniversiteye girememiş. 
Mevcut iktidara karşı tutumunu soruyorum. 
Ak Partiliyim diyor ve hemen ardından Fethullah Gülen’e itirazlarını dört maddede topluyor. 
İçinde Cebrail vb. melek adlarının bolca geçtiği ve belli ki bu delikanlının bulunduğu çevrede ezberlenmiş, tümüyle dinsel referanslı kalıplar… 
İtirazların doğru olabileceğini, fakat iktidara yönelik hırsızlık suçlamaları konusunda da düşüncesini öğrenmek istediğimi söylüyorum… 
Telefon konuşmalarının montaj olduğunu, fakat kesin bir kanıya varmak için yolsuzluk tezkerelerinin sonucunu beklediğini söylüyor… 
Hırsızlık yapıldığına aklı keserse, merkeze, yani Erbakan’ın günümüzdeki partisine dönermiş… 
Kendisini dikkatle dinleyişimden hoşnut. 
Ama diyor, hırsızlık kanıtlanmazsa, sen de bizim merkeze geleceksin… 
İnerken elimi uzatıyorum, sıkıca tokalaşıyoruz… 
Fakat bu genç adamla aramızdaki uçurumun kapanma olasılığı var mı?..

***

Son günlerde aklıma takılan bir soru: 
Mademki en son, en doğru din bizimki, öyleyse Tanrı neden Müslüman olmayan milyarlarca insanı bundan yoksun kılıyor… 
Bizler mi çok kötüyüz de adam olmamız için bu din bize gönderilmiş; yoksa tersine, Müslüman olmayan milyarları mı Tanrı bu dine layık görmüyor?.. 
Bir şey öğrenmek için uğradığım, orta yaşlarını geride bırakmış, aklı başında görünümlü mahalle muhtarına, sohbet sırasında yarı şaka yarı ciddi yukarıdaki soruyu yöneltiyorum… 
El cevap: Bütün insanlar anne rahmine Müslüman olarak düşer, sonrasındaki yetiştirilme sonucunda şu ya da bu dine geçerlermiş… 
Mantık yolundan ilerlemeyi sürdürerek, öyleyse Tanrı’nın neden bu insanların Müslüman olarak yetiştirilmelerine olanak sağlamadığını soruyorum… 
Yanıt milimi milimine aynı sözlerin tekrarı… 
Birbirimize iyilik dileyerek ayrıldığımız bu insanla da aramızdaki akıl ve mantık uçurumunun kapanma olasılığı var mı?

***

Başka örneklere geçelim… 
Hızı bakımından olmasa da insanın içini dışına çıkaran sarsıntısıyla bir zamanların kara trenlerini aratan metrobüste, elimdeki kitabı güçlükle okumaya çalışırken kulağımın dibinde biri cep telefonuna bangır bangır bağırıyor… 
Ne yapmalı? 
Bir iki kez başımı çevirip bakmam sonuçsuz. 
Bereket, metrobüsün pek kalabalık olmadığı bir saat. Sarsıntıdan olmasa da bangırtıdan bir ölçüde kurtulabilmek umuduyla yer değiştiriyorum… 
Görebildiğim kadarıyla benim dışımdaki yolcular ne bu konuşmadan ne de sarsıntıdan rahatsızlar… 
Aynı ülkenin yurttaşları ve neredeyse her gün yaşadığımız bu gibi olayların kahramanları olarak aramızdaki bu türden uçurumlar nasıl, ne zaman kapanacak?

***

Gelirler arasındaki uçurum… 
Aynı ülkenin farklı bölgeleri arasındaki uçurum… 
Aynı şehrin mahalleleri arasındaki uçurum… 
Bu uçurumların yanında yukarıda sözünü ettiklerim ve benzerleri önemsiz sayılabilir belki… 
Fakat günlük yaşamlarımız da bu sıradan ilişkilerle oluşuyor… 
Diyeceksiniz ki, bu gibi uçurumlar her yerde, her ülkede var… 
Hayır yok… 
Birçok ülke gezip görmüş biri olarak, sadece Batı Avrupa’da değil, Balkan ve Kafkas ülkeleri de içlerinde olmak üzere hiçbir yerde, hiçbir ülkede, en azından günlük yaşam konuşmalarında ve ilişkilerinde bizdekine benzer aşılmaz uçurumlarla karşılaşmadım… 
Aynı uçurumsal farklılıklar, özellikle şu son dönemlerde, aydın diye nitelenen kişiler ve çevreler için de söz konusu… 
Neredeyse her konuda, her en küçük ayrıntıda, aşılmaz, uçurumsal farklılıklar… 
Aklın egemenliği yolunda her çabanın her adımda engelle karşılaşmasının başlıca bir nedeni de öyle sanıyorum ki her türden insanımızın dünya algılayışı, yaşam kültürü arasındaki bu uğursuz uçurumların gitgide daha da aşılmaz oluşudur…

Ataol BEHRAMOĞLU | Tüm Yazıları
Hits: 1914