İnsan 17'sinde idam sehpasında, 19'unda bir sokak arasında dövülerek ölmez... İnsan 15'inde bakkala ekmek almaya giderken kafasından gaz fişeğiyle vurularak ölmez. 15 yaşında ölmek senin değil ülkemin ayıbı çocuk...
(soL - Yaşam) İnsan on dört yaşından on beşe geçerken on sene sonra neler yaşayacağını düşünür, içinde büyük bir merak. Bazıları için hayat zordur, bazıları için daha kolay ama illaki merak bakidir. Büyüdüğünde nasıl bir hayatın olacağını merak edersin. Şimdi içinde olduğun durumdan yırtmaya, değiştirmeye, geliştirmeye çalışırsın. İçine doğru dolu dizgin aktığın hayata yön verebileceğini yavaş yavaş anlamışsındır, bir sağını bir solunu kurcalarsın ama on dördünden on beşine geçerken ölmezsin.
On dörtten on beşe geçerken aşık olursun. Mavi gözlü bir adamın elini tutarsın, okul gömleğini eteğinin içine sokmayı reddeden “asi” kızın tenefüste üst sınıflardan biriyle konuştuğunu görüp iç çekersin, dersaneden sonra gidilen sinemada elini o dünyanın en beyaz elinin üzerine koyup koyamayacağını düşünürsün. Yaşadıklarının şimdiye kadar dünya üzerinde yaşananlar arasında en güçlüsü olduğuna, kimsenin bunları hissedemeyeceğine emin ilerlersin on dörtten on beşe. Aslında biraz daha beklesen her seferinde canının yanacağını öğreneceksindir ama seni öldürürlerse bilemezsin.
On beşinde ekmek almaya gitmek evdeki büyük kardeşe düşmez pek, bir küçük var ise evde onun görevidir artık köşesi koparılacak taze ekmeği kahvaltı masasına koymak. Evin en küçüğü olmak ise elline de gelsen fırının yolunu gösterir insana. Üzerini giyinir, söylene söylene çıkarsın ekmek almaya ama birileri bir emir verir ve bir diğeri de uygularsa eve dönüp de o ekmeğin içine tereyağı gömemezsin.
Sabahları erken kalkmaz istemezsin o dönemlerde; uyku tatlı, uyanık kalınan saatlerde yapılanlar yorucudur. Sabahları okula gitmemek, bir 5 dakika daha koparabilmek için annenden akla karayı seçersin. Hafta sonu oldu mu öğlene kadar yatacağım, diye geçirirsin her sabah aklından, bir rahat bıraksa evdekiler. Ama evdekilerin rahat bırakmamasına benzemez dışarıdakiler, sırf seni rahat bırakmadılar diye 269 gün uyumazsın.
Annenden gizli sigara içersin on beşinde, üzülür. Akşam yedide evde olurum dersin ama arkadaşlarla okulun duvarında yapılan muhabbet uzar da dokuzda çalarsın kapıyı, üzülür. Ders çalışsan ya bugün der, dinlemez bilgisayara dalarsın, üzülür. Ayağı ağrıdığı için onun yerine fırına gidip de hazırlanan kahvaltı masasına hiç oturamadığın için üzmezsin anneni on beşinde.
Bir sürü yeni insanla tanışırsın o yaşlarda. Babanın söylediği bir şeye ters gider, ama mahalledeki abiler öyle demiyor dersin; abiler her şeyin en doğrusunu bilirler. Bu kitabı oku bak çok güzel dese ablan dinlemezsin ama arkadaşın bir şarkıdan bahsetse koşup dinlersin; arkadaşlarla ortak zevklere sahip olmak önemlidir. On beş yaşındayken abiler-ablalar ve arkadaşlar tanırsın, mahalledeki abilerle ablalar “dikkat et” diye bağırırken gaz fişeğiyle vurulup ölmezsin. On beş yaşında seni yeni tanıyan binlerce insanı bırakıp da “mahallenin en güzel 7 abisi”yle birlikte bir resimden gülümsemezsin.
İnsan doğar, yaşar ve ölür; mümkünse yatağında ve neler yaşadığına gülümseyerek bakarak. İnsan 17'sinde idam sehpasında ölmez, 19'unda bir sokak arasında dövülerek ölmez, 21'inde bir öğrenci etkinliğine yapılan baskında ölmez, 26'sında askerler tarafından vurularak ölmez, 33 yaşında tedavi olmasına izin verilmediği için cezaevinde ölmez. İnsan 15'inde bakkala ekmek almaya giderken kafasından gaz fişeğiyle vurularak ölmez. 15 yaşında ölmek senin değil, ülkemin ayıbı çocuk. Sessizce ve umutsuzca ağlamayacağız, sen 15 yaşında yanımızda mücadele etmeye devam ederken bir daha kimseyi uyutmayacağız. Hırpalanmış yerlerinden öperiz...
solhaber