RÜYA YÜKSEL
Kabataş’taki saldırı iddiasının ortaya çıkan görüntülerle yalanlanmasına rağmen Başbakan Erdoğan Adli Tıp raporunu işaret ederek “saldırı” iddiasını sürdürüyor. Erdoğan’ın “Raporu nerenize koyacaksınız” sözlerinin ardından gözler Adli Tıp Kurumu’na çevrildi. AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte gerek kadrolaşmasıyla gerek de verdiği tartışmalı raporlarla gündeme gelen Kurum’un güvenilirliği sorgulanıyor. Kurumun eski başkanları AKP döneminde Adli Tıp’ın iktidarın arka bahçesine dönüştüğünü söylerken, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) de pek çok kez verilen raporları “güvenilmez” buldu.
BAĞIMSIZ DEĞİL, HÜKÜMETE BAĞLI
Adli Tıp’ı kurumda bir dönem görev yapmış olan Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı ve İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı’ya sorduk. Fincancı, Adli Tıp Kurumu’nun devletin işlediği suçları aklamak üzerine yapılanmış bir kurum olduğunu söyledi. Adli Tıp’ın bağımlı bir kurum olduğunu ifade eden Fincancı, “Hükümetlerle doğrudan ilişkisi var. Bütün iktidarlar dönemlerinde o dönemdeki siyasetin belirlediği bir yapılanma içinde çalışıyor” dedi. Özellikle son yıllarda çok ciddi bir niteliksizleşmenin yaşandığına vurgu yapan Fincancı “Akademik formasyonu yeterli olmayan insanların, hızla doçent yapılması gibi bir durumla karşı karşıyayız. Son dönemde doçent olan birçok insanın uzman bile olması mümkün değildir” şeklinde konuştu.
RAPOR EKSİKLERLE DOLU
Kabataş raporunun da eksikliklerle dolu olduğunu söyleyen Fincancı şöyle konuştu: “Eksik bir rapor, sonuç ve tanı yok. Raporda hastanın öyküsü yok. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Yalnızca fiziksel muayene yapılmış. Öyle bir saldırı tanımlayan kişide ruhsal değerlendirmenin yapılmaması çok ciddi bir eksiklik. Neyle olduğu belirsiz bir takım travmalardan söz ediliyor. Yorumlanmamış. Yerleşimi önemli, rengi önemli, özellikleri önemli. Bu kişide birtakım travmatik bulgular da tanımlanmış. Acaba bu travmatik bulgular gerçekten o olayla mı ilişkili yoksa başka bir olay mı vardı? Kadın başka türlü bir şiddete mi maruz kaldı? Kadın böyle bir ifade vermek üzere şiddete maruz bırakılmış olabilir mi? Tehdit edilmiş olabilir mi? Bunların araştırılması gerekir.”
KADROLAŞMA VE SÜRGÜN
Özellikle 2003’ten itibaren hızlı bir kadrolaşma yaşandı. Cemil Çiçek’in Adalet Bakanlığı döneminde kurumun tarihinde ilk kez doçent ya da profesör olmayan biri, Uzman Dr. Keramettin Kurt kurum başkanlığına getirildi. Ardından da kapsamlı bir tasfiye ve sürgün politikası izlendi. Kasım 2006’da 13 adli tıp uzmanı sürgüne yollandı.
TARTIŞMALI VE ÇELİŞKİLİ RAPORLAR
Adli Tıp Kurumu’nun tartışmalı raporlarından örnekler:
»6. İhtisas Kurulu Vakit gazetesi yazarı Hüseyin Üzmez’in cinsel istismar davasında, 14 yaşındaki B.Ç.’nin ruh sağlığının bozulmadığı yönünde rapor verdi. Üzmez bu rapor sayesinde tahliye oldu.
»Münevver Karabulut’a otopsi sırasında masada daha önce otopsisi yapılan cesetten sperm bulaştığı ortaya çıktı. Başkan Haluk İnce hizmetli kadrosunda çalışan ancak teknisyenlik de yapan birinin otopsiye girdiğini söyledi.
»Diyarbakır’da eşini kaybeden zihinsel engelli Emine B.’ye 24 yaşındaki İbrahim H.T tecavüz etti. Adli Tıp, “Kadın tecavüz anında bağırmadı, rızası var” raporu verdi. Tecavüz sanığı 2 yıllık tutukluluğun ardından bu rapora dayandırılarak tahliye edildi.
»Sağlık raporlarına ve yüzlerce eyleme rağmen uzun süre cezaevinde tutulan kanser hastası Güler Zere’ye “hastanenin mahkûm koğuşunda kalabilir” raporu verildi. Kamuoyunun tepkileri sonucu tahliye edilen Zere, 7 ay sonra yaşamını yitirdi.
»Susurluk hükümlüsü ve Ergenekon davası sanıklarından eski Özel Harekat Dairesi Başkanı İbrahim Şahin’e “hafıza kaybı” raporu verildi. Şahin, bu rapora dayanılarak affedilmişti.
»AİHM, 2004’te kurumun Korsakoff hastası mahkûmlarla ilgili raporlarını güvenilmez buldu. Bağımsız kurumlardan rapor istedi. İstanbul Üniversitesi ve İstanbul Tabip Odası’nın hazırladığı raporların ardından hasta tutuklular serbest kaldı.
birgün