“Defalarca söyledim. Bir kez daha tekrarlamak isterim. Halkımız şöyle zannediyor, birini arzu ederse veya hapishanede olan biri hastaysa onu affedebilir. Benim böyle bir yetkim yok. Böyle bir yetkim olsa hemen kullanırdım.”
Fatih Hilmioğlu’nun durumuyla ilgili bir soru üzerine gelen bu sözler, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e ait.
Sayın Gül’e sorulan sorunun kaynağı anayasanın 104. maddesinde belirtilen af yetkisi. Buna göre Cumhurbaşkanı, “Sürekli hastalık, sakatlık ve kocama sebebi ile belirli kişilerin cezalarını hafifletmek veya kaldırmak yetkisine sahiptir.
Gerçi anayasada, bu konuda bir boşluk var. Cezadan söz ediliyor, tutuklama halinde ne olacağını belirtmiyor ama hukukçular uygulamada tutuklu hükümlü ayırımının olmadığını belirtiyor.
Bu yetkinin kullanılma süreci şöyle: Hasta mahkûm vekili veya yakını Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvuruyor. O da dosyayı Adalet Bakanlığı’na gönderiyor, oradan da başvuru Adli Tıp’a gidiyor ve ondan sonra Cumhurbaşkanı’a geliyor, diyerek bu hususu belirtiyor, “Böyle bir yetkim yok” derken.
Ağır hasta Hilmioğlu için devletin yapacak şeyi olmadığını Devlet Başkanı söylüyor.
Bu, devlet adına yapılan bir acizlik itirafıdır.
***
Biliyorsunuz, Fatih Hilmioğlu, ihtimam gerektiren sağlık durumuna karşı, Adli Tıp’ın tedavisinin cezaevi koşullarında yapılamayacağı yönünde rapor vermemekte direnmesi yüzünden, bir türlü güvenli tedavi imkânlarına kavuşamıyor.
Avukatı ve kadreşi Hayati Hilmioğlu’nun Anayasa Mahkemesi’ne başvurusu üzerine, mahkeme Çapa Tıp Fakültesi’nden rapor istiyor ve Fatih Hoca, 31 Ocak Perşembe günü, bu satırların yazıldığı saatte Çapa Tıp Fakültesi’ne sevk ediliyor.
Kendisiyle konuştuğum Hayati Hilmioğlu ise raporun çıkmasının daha en az bir hafta sürebileceğini söylüyor.
Fatih Hilmioğlu beş yıl önce yıldırım hızıyla tutuklandı, Silivri’de içeri tıkıldı. Devletin gücü etkin bir şekilde çalıştı. Devletin gücü ile içeri tıkılanlardan başta Kuddusi Okkır olmak üzere 17 kişi öldü.
Fatih Hilmioğlu da bu 17 kişi ile aynı kaderi paylaşmaya aday. İki yılı aşkın süredir, sağlık nedenleriyle tahliye edilmesi için başvuruda bulunuluyor ama nafile.
Kaçmayacak, delil karartmayacak insanları tutuklarken kudretli olan devlet, hasta olan insanın tedavisi için elverişli koşulların sağlanmasında aciz.
Mahkeme, tahliye talebi karşısında, Adli Tıp “cezaevi koşullarında tedavi edilemez” raporu vermediği sürece bir şey yapamam, diyor.
“Yapacak bir şeyim yok” diyen 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ne avukat Hayati Hilmioğlu, illa Adli Tıp’ın zorunlu olmadığını üniversite raporunun yeterli olduğunu belirten Yargıtay ceza dairelerinin 1985 ve 1986 tarihli kararlarını sunuyor. Aldığı yanıt: “Kusura bakmayın yapacak bir şeyimiz yok” oluyor.
***
Adli Tıp rapor vermemekte direniyor, mahkeme Yargıtay kararına karşın üniversiteden rapor istemiyor.
Cumhurbaşkanı, belirli süreçlerden geçilmeden benim yetkim yok, diyor.
Devlet, yürütmesiyle, yargısıyla başkanı ile, her şeyi ile aczini ifade ediyor. Hilmioğlu adım adım ölüme gidiyor.
Oysa aynı devlet, aynı Hilmioğlu karşısında beş yıl önce acizlik ifade etmiyor, büyük gücünü göstererek içeri atıyordu.
Devlet baskı yaparken güçlü; şefkat gösterir, özgürleştirirken acizdir. Durum bu!
Hayati Hilmioğlu ile bunları konuşurken şunları söyledi:
- Mesele sadece Fatih Hilmioğlu değil, ondan daha beter durumda daha 17 kişi var.
Sonra da ekledi:
- Mesela Kemal Alemdaroğlu; kendisinden yakında kötü haber alırsanız şaşmayın!
Fatih Hilmioğlu da Silivri’de Utku Çakırözer’e 20 gün önce aynı şeyleri söylüyordu.
Mesele Fatih Hilmioğlu değil, zulümde kudretli, şefkatte aciz devlet meselesi.