Anayasa Mahkemesi uzun tutuklulukla ilgili içtihat oluştururken, yerel mahkemenin hakkında karar verdiği kişiyi “hükümlü” diye nitelemişti.
Uzun tutukluluk sürelerinin, yerel mahkemenin hüküm açıkladığı güne göre hesaplanması gerektiğine karar veren mahkemenin bu yaklaşımı, CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’ın bireysel başvurusu sonucu verilen tahliye kararında da tekrarlanmıştı.
Kimi uzmanlar, Balbay hakkında yerel mahkemenin karar veremeyeceği, kararı Yargıtay’ın vermesi gerektiği görüşünü de buna dayandırmıştı.
Ancak İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, Balbay’ın tahliyesine hükmederken bir yandan Anayasa Mahkemesi’nin ihlal kararına uymuş diğer yandan, “hükmen tutukluluk” içtihadını dikkate almamıştı.
Bu nedenledir ki Yüksek Mahkeme, Balbay hakkındaki kararını verdiğinde, bu kararın O’ndan çok hapisteki BDP’lilere yarayacağından hemen herkes emindi.
Çünkü KCK davasından içeride olan BDP’liler ne hükümlü ne de hükmen tutukluydu. Haklarında ilk derece mahkemesi tarafından henüz bir hüküm bile verilmemiş “tutuklulardı.”
Ne dedi İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi, CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’ı tahliye kararında?
“Anayasa Mahkemesi, devlet aleyhine işlenen cürümler kapsamında suç işlemiş olduğuna dair karar verilmiş olsa ve bu sanıklar tutuklandıkları tarihte milletvekili olmasalar dahi seçilmiş milletvekili sanıkların tutuklu bulundurulmasını, makul sürenin aşılmış olduğu şeklinde yorumlamıştır. Kanunun bu açık hükmü karşısında, Anayasa Mahkemesi’nin tutuklulukta makul sürenin aşıldığı yönündeki kararının, seçilmiş milletvekillerine özgü olarak ve seçilme hakkı dikkate alınarak verilmiş bir içtihat özelliği taşıdığı anlaşılmaktadır.”
Peki Diyarbakır 5. ve 6’ncı Ağır Ceza Mahkemeleri, BDP’liler için ne dedi?
“Anayasa Mahkemesi’nin Balbay kararı beni de, tahliyesini isteyen BDP’lileri de bağlamaz.”
Şimdi, Diyarbakır’dan gelen bu tanıdık karar üzerine oluşan tepkilerin ortak ifadesi çifte standart.
BDP’li vekillerin avukatları, dün hem itiraz haklarını kullandılar hem de kararı veren yargıçlar hakkında HSYK’ya başvurdular.
Diyarbakır 5. ve 6. Ağır Ceza Mahkemeleri’nin, Anayasa Mahkemesi’nin Balbay kararının bireysel olduğu ve emsal oluşturmadığı yolundaki yorumunu esas alırsak, devletin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne yapılan hiçbir bireysel başvurudan artık huzursuz olmasına gerek yok(!)
Ne de olsa onlar da bireysel başvuru.
Bizim yargı böyledir.
“Hiç o kadar emin olmayın” kararlarıyla ters köşeye yatırmayı iyi bilir.
Türkiye’deki adalet sistemi; hukuku kendine, meşrebine ve önceki gün olduğu gibi coğrafyasına uydurmanın sayısız örnekleriyle dolu.
Ama bu yargı, bu devletin yargısı.
5 BDP’li vekilin Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunmasının ve bu başvuruların Balbay’ın tahliyesi gibi sonuçlanmasının kaçınılmaz olduğu biline biline gösterilen bu direniş, bu ayak sürüme eski bir hikayenin devamı.
Adını bile ikircikli ikircikli koyduğumuz barış sürecine bizi ite kaka getiren de bu hikaye değil mi?
BDP-HDP yönetimi ateş püskürüyor.
“Hükümeti uyarıyoruz, böyle giderse süreç sıkıntıya girer” diye feveran ediyorlar.
Uludere’de de gördük.
Aslında Diyarbakır hukuku, milli iradenin fani halini de, 2010 referandumunun ve demokratikleşme paketlerinin ruhunu da çözüm sürecinin epey öncesinden beri teğet geçiyor.
Milliyet