Şimdiden tarih olan Gezi Direnişi’yle ilgili olarak “Vikipedi”de şöyle deniyor:
“2013 Taksim Gezi Parkı protestoları, 61. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’nin,İstanbul’un Beyoğlu ilçesinde bulunan ve sadece umumi hizmette kullanılmak koşulu ile tapuda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne tahsis edilmiş olan Taksim Gezi Parkı’na İstanbul 6’ncı İdare Mahkemesi ve 2 No’lu Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu kararı olduğu halde Topçu Kışlası’nı TaksimYayalaştırma Projesi çerçevesinde imar izni olmadan yeniden inşa etmesini engelleme eylemi olarak başlamıştır.”
Tarihin dili nesneldir, öyle olmak zorundadır.
Öyle olmazsa hiçbir saygınlığı, inandırıcılığı kalmaz.
Yukarıda, bir mahkeme tutanağı nesnelliğindeki sözlerin aynı nesnellikteki içeriğini gözden geçirelim:
Taksim Gezi Parkı, sadece genel hizmette kullanılmak üzere İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne tahsis edilmiştir. (Demek ki başka bir amaca hizmet edemez.)
61. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti bu yasağı çiğneyerek, üstelik söz konusu mahkeme kararına karşın ve konuyla ilgili yetkili kurulun bu yönde bir kararı olmadan ve imar izni bulunmadan, bu park alanına bir kışla yapmaya kalkışmıştır.
Gezi Direnişi hükümetin bu girişimini engelleme eylemi olarak başlamıştır...
Bu sözlerdeki yalın gerçekliğe herhangi bir itirazda bulunmanın, bu gerçekliği şu ya da bu yönden çekiştirip saptırmaya çalışmanın bir inandırıcılığı olabilir mi?
Yukarıdaki paragrafı izleyen paragraflarda, böylece başlayan eylemin sonraki süreçleri özetlenerek 27 Mayıs 2013’te iş makinelerinin parka girmesiyle direnişin genişlediği, Başbakan’ın ısrarcı ve suçlayıcı tavırları ile polisin orantısız güç kullanımı sonucunda da hükümet karşıtı kitlesel gösterilere dönüşerek bütün ülkeye yayıldığı anlatılıyor...
***
Herkesin bildiğini varsaymamız gereken gerçekleri böylece bir kez daha sıralayışım, olayların yalın gerçekliğini akıllardan hiç çıkarmamak gerektiğinin altını çizmek içindir.
Hükümetin başında bulunan kişi ve yakın hık deyicileri, yalandan vazgeçmek niyetinde değiller ve geçemezler de.
Çünkü Gezi Ruhu onları izlemektedir.
Bütün büyük toplumsal olaylar gibi, Taksim Gezi Parkı adıyla özdeşleşen direniş, toplumsal bellekten silinmeyecek, yeni direnişlerin, başkaldırı eylemlerinin ateşleyicisi olacaktır.
Direnişin hedefi olan çevrelerin, ölümcül korku içinde, bin bir yalan, baskı ve tehdide sarılmalarının nedeni budur.
***
Nedir Gezi Ruhu dediğimiz şey? Ben bu soruyu da Türkiye Barolar Birliği’nin“Türkiye Ağaca Neden Sarıldı” başlığıyla yayımladığı mükemmel bir Gezi belgeseli kitabındaki, Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun her bir sözcüğü özenle seçilmiş önsözünden birkaç alıntıyla yanıtlamak istiyorum...
Feyzioğlu’nun tanımlarıyla, Gezi Parkı eylemleri, sanatı, zekâsı, espri anlayışı, dayanışma gücü ve barışçıl ruhu ile tarihte iz bırakacak yeniliklere imza atarak kısa sürede küresel bir kimlik kazanmıştır.
Bu bir “benzeyiş dayanışması” (meslek birliği, sendika vb.) değil, “dinamik birtoplumun bireylerinin sergilediği olağan ve sağlıklı işbirliği dayanışması”dır...
Bu eylemler Cumhuriyet’in kazandırmış olduğu “yurttaşlık hakkı”nın “özgür birey olma kararlılığı” geliştirilmiş olduğunun kanıtıdır...
Aynı yazıda, Gezi Direnişi konusunda yazan hemen herkesin birleştiği kadın olgusuna da değiniliyor:
“Gezi eylemlerinin bu büyük bileşkesine asıl ruhu veren ise meydanlarda,sokaklarda, parklarda, sosyal medya paylaşımlarında hareketin çoğunluğunuoluşturan kadınlardı.(...)Kadın varlığı, eylemlerin barışçıl kimliğine damga vurdu,provokasyonlara karşı sağduyu çağrılarının sesi oldu.”
***
Yakın ve uzak bütün tarihimizin gelmiş geçmiş en gerici, en karanlık siyasal yönetimi, Gezi Ruhu’nun yakın takibi altındadır...
Onlar, akıllarıyla kavramıyor olsalar bile, içgüdüleriyle bunu sezmektedirler.
Gezi Ruhu, ülkemizin bir kez daha aydınlıklara çıkacak oluşunun habercisidir...