Özel yaşam alanına müdahale, muhafazakârlıkla meşru kılınabilir mi? Muhafazakâr demokratlık, hukuk ve insan hakları karşısında nasıl değerlendirilebilir?
İktidara geldiği sırada, Avrupalıların “ılımlı İslâmcı” nitelemesine karşı çıkan AKP, kendini -Hıristiyan demokratlardan farklı olarak- “muhafazakâr” demokrat olarak tanımlamakta ısrar etti. Liberal, sosyal-demokrat, sosyalist partiler gibi, muhafazakârlık da, belli bir dünya görüşünün dışavurumu. Ortak payda şu: çok partili sistemlerde, yapabileceklerin yanı sıra, dokunamayacak alanların da bulunduğu. Partilere yasak alanlar, “insan hakları” değer, ilke ve normları olup, bunun güvencesi hukuk devleti ve hukuk güvenliğidir.
AK Parti’nin sorunlu olduğu üç alan
- Demokrasi: sandıksal çoğunluğun her şeyi meşru kılacağı anlayışı.
- İnsan hakları: sadece kendi dünya görüşü doğrultusunda özgürlük savunması.
- Hukuk: iktidarın işlem ve eylemlerini meşru kılma aracı olarak görmesi.
Örnek olarak, insan hakları sorununa işaret edeceğim.
Özel/kamusal/resmi
İnsan haklarının en geniş olduğu alan özel yaşam alanı: burada özgürlük düzenlenmez, sadece dışa yönelik sınırları belirlenir. Bu sınır, kamu düzeninde somutlaşır. Hal böyle olunca, müdahaleyi ancak düzeni ihlal eden maddi olgular haklı kılar.
Sosyal/ kamusal alan, “paylaşılmış özgürlük” gerçeği, düzenleme fikri ve gereğini beraberinde getirir. İnsan haklarının serpilmesine ve gelişmesine en elverişli alanlar olmakla birlikte, ortak kullanımı ve kamu düzeni gereklerine saygı esastır.
Resmi statü ve mekânda ilgili görevin gerekli kıldığı düzenlemeler öne çıktığı için hak ve özgürlükler en sınırlı eşikte kalır. Toplumsal alanda öncelik taşıyan özgürlük, hak ve eşitlik kavramları, yerini burada görev, yetki ve sorumluluğa bırakır.
Tersyüz edilmiş bir uygulama
AK Parti uygulamasında tam tersine, yetki arttıkça “kişi özgürlüğü” de artar yanılgısı, söylem, düzenleme ve uygulama düzleminde yaygın…
Buna karşılık, toplumsal ve kamusal alanda, toplu eylem özgürlükleri üzerindeki yoğun baskı bir yana, ifade özgürlüğü bile suça dönüştürülmüş bulunuyor.
Özel alana gelince; “özel yaşam gizliliği” ve “konut dokunulmazlığı” güvencelerinin görmezlikten gelinmesi, insan haklarının en güvenceli alanını sıfırlama eşiğine indirgemiş bulunuyor.
Ökul/sokak/ev: üçlü kıskaç
Öğrenciler açısından; öğrenci disiplin yönetmeliği (7 kasım), üniversite gençliğini potansiyel suçlu kategorisine dönüştürdü. Bildiri dağıtmak bile disiplin suçu. Soruşturma, önleyici uzaklaştırma nedeni. Disiplin düzenlemelerinin okul dışı mekânlara da uygulanması (“Gezi” istisna değil), resmi ve sosyal mekân ayrımını da ortadan kaldırdı. ( Bu durum, öğretmen ve öğretim elemanları için de geçerli). Şimdi, “öğrenci evleri” söylemi ile gündeme getirilen uygulama, resmi/kamusal ve özel mekân ayrımını öğrenciler açısından ortadan kaldırma tehlikesini yaratmıştır.
Otoriter değil, totaliter
Muhafazakâr politika, öncelikle demokrasi ile bağdaşmalı. Demokrasinin asgari standartlarını tanımayan bir parti, -liberal, sosyal, muhafazakâr-, yani hangi sıfatı alırsa alsın, demokrat ve insan haklarının güvencesi olamaz.
İnsanın en mahrem alanlarının korunması, bütün hukuk sistemlerinin –hatta dinlerin- ortak paydası olduğuna, üstelik, özel yaşam ve konut dokunulmazlığı Anayasa maddelerince açıkça güvence altına alınmış bulunduğuna göre, bunları yok sayan yok sayan bir zihniyetin yansıttığı rejimi, “otoriter muhafazakâr” değil, totalitarizm olarak nitelemek daha uygun düşer. ( Kızıl ve kara sıfatlarıyla anılanlar bile, mahreme bu ölçüde el uzat(a)mamışlardı!).
Egemen Bağış, Avrupa Parlamentosu’nda “Hıristiyan Demokratlar” grubu olarak nitelendirilen Avrupa Halklar Partisi (EPP)’ne atfen; “Ancak belli bir noktadan sonra EPP yazılı beyanında verdiği sözü tutmadı. Yani AK Partinin statüsünü gözlemci üyelikten ortak üyeliğe bir türlü yükseltmedi ve yükseltmek için de üye partilerin onayına sunacak prosedürü bile başlatmadı” demiş! http://www.akparti.org.tr/
Nedeni açık değil mi? AK Parti uygulamaları, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi ve AB standartları bir yana, muhafazakâr anlayışa bile tamamen yabancı… Sürdürülegelen politikalar ışığında; “kâr” hedefine odaklanan bir iktidarı “dönüşümsüz kılmak” için her araç mubah görüldüğüne göre, “muhafaza” örtüsünü kaldırmanın biricik yolu, demokrasi ve insan haklarının asgari standartları ve gerekleri yolunda sürekli bilgilenmek ve mücadele etmek olmalı.