ABD merkezli Bloomberg haber ajansının internet sitesinde bugün çok tartışılacak bir yorum yayınlandı.
Sitede bulunan "The Ticker" bölümünde yer alan yorum, ajansın Londra'daki Yazı İşleri Kurulu üyesi Marc Champion'ın imzasını taşıyor. Ortadoğu ve Avrupa uzmanı Champion, "Türkiye'deki dekolte baskısı üniversitelere yayıldı" başlıklı yazısında, Türkiye'deki son dönemdeki çok tartışılan bazı gelişmeleri aktarıyor ve "Erdoğan'ın Türkiye'yi İran'a ya da bir Körfez ülkesine dönüştürdüğünü düşünen laik Türklere katılmıyorum. Ancak Türkiye'nin yönünü değiştirebilir" yorumunu yapıyor.
İşte Champion'ın yazısı:
Bunu kabul etmekten nefret ediyorum ama 10 yıldır Başbakan Erdoğan'ın gizli bir planı olduğunu söyleyen paranoyak laikler, haklı çıkıyor.
Yıllar boyunca paranoyak laiklere nazik bir dille Erdoğan'ın zaten uzun süredir iktidarda olduğunu ve açıkça ifade ettiği muhafazakâr ajandasının aksine gerçekten gizli İslamcı bir büyük planı varsa bunu saklamak konusunda çok iyi bir iş becerdiğini söylüyordum.
Ayrıca, Mısır'da Müslüman Kardeşler'in liderlerine laik bir devlet ve anayasaya ihtiyaç duyduklarını söylediğini duymadınız mı? (Eğer onu dinlemiş olsalardı şimdi beyaz tulumlar giyiyor olmazlardı.)
Önceden, Erdoğan'ın çoğunlukçu bir demokrasi anlayışı olduğunu, rakiplerinin haklarını hiçbir şekilde gözetmediğini ancak kendisine güç sağlayan eski İslamcı muhafazakârlar, milliyetçiler ve liberaller koalisyonunu bozmak için fazla zeki olduğunu söylüyordum. Bu ortaklık Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 2011'de oyların yüzde 50'sini almasını sağladı. AK Parti'nin İslamcı selefi Refah Partisi ise en yüksek oyunu 1995'te yüzde 21'le almıştı.
Ama, Türkiye'de işler değişti. Bence bunun nedeni Erdoğan'ın bir anda içindeki İslamcı'yı dayatma özgürlüğünü hissetmiş olması değil, gerçi biraz bu da var. Asıl konu Erdoğan'ın önümüzdeki yıl yapılacak ilk doğrudan başkanlık seçimlerinde oyunu artırmak için en iyi yol olarak seçmeni kutuplaştırmayı seçmiş olması. Türkleri iki seçenek arasında seçim yapmaya zorluyor: Ya Erdoğan'lasınız ya da ona karşısınız. Eğer ona karşıysanız yaşlı, tahta kafalı, ordu destekli laik sistemin ve onun yozlaşmış evlatlarının yanındasınız.
Erdoğan bugün [salı] AK Partili milletvekillerine, "Taraf olmayan bertaraf olur" dedi. Salondan gelen tepki de aynı oranda korkutucuydu: "Her yer Tayyip, her yer Erdoğan!" Bu ifade bu yılın başlarında İstanbul'da Taksim Gezi Parkı'nda başlayıp ülkenin geneline yayılan gösterilerde hükümet karşıtı protestocuların kullandığı, "Her yer Taksim, her yer direniş"in değiştirilmiş hali.
Erdoğan'ın bu megalomanyak tutumu 2011 seçimlerindeki ezici zaferinden sonra başladı. Otokratik politikaları Gezi Parkı protestolarına neden olunca daha da tavizsiz ve agresif bir insana dönüştü.
Erdoğan'ın faydalandığı ayrıştırıcı girişimlerin son örneği kadın ve erkek üniversite öğrencilerinin bir arada yaşamasının yasaklanması. Bu durum kulağa sosyal muhafazakârlık gibi gelebilir ancak bundan fazlası var. Erdoğan anayasanın "gençliği" koruma maddesinin gereklerini yerine getirdiğini söylüyor. Ama üniversite öğrencileri yetişkinler dolayısıyla Erdoğan aynı zamanda kişinin ev içindeki mahremiyetini de koruyan anayasayı yok sayarak İslam'ın talep ettiğini düşündüğü davranış biçimini dayatmak istiyor. İslamcılığın güzel bir ifadesi olan bu hamle birçok insanı kızdırdı. Zaten amaç da buydu...
Erdoğan'ın AK Parti'deki yardımcıları o günden beri bu adıma yasal bir dayanak bulmaya çalışıyor. Nihayetinde İçişleri Bakanı Muammer Güler, "terörist örgütlerin üniversite gençliği içindeki erkekler ve kızlar arasındaki ilişkileri kötüye kullanmaya başladığını, örgüte adam çekmek için zemin olarak kullandığını" söyledi.
Bugün [salı] parti sözcüsü Hüseyin Çelik de öğrenci yurtlarının fuhuş için kullanıldığı yönündeki endişeleri dile getirdi. Aynı zamanda partisinin geniş ve farklı bir kitleye sahip olduğunu ancak kendisinin şahsen Hristiyanlığı ya da Yahudiliği onaylamadığını da söyledi. Birkaç hafta önce de Çelik TV'de yayınlanan bir yetenek yarışmasının sunucusunu çok fazla dekolte giydiğini söyleyerek işinden etmişti.
Erdoğan laik öğrencileri ve dekolte giyen kadınları düşman olarak görüyor. O ve destekçileri, nasıl ki Gezi Parkı protestocularını terörist olarak yaftaladılarsa Erdoğan'ın aldığı desteği artırmak ve güçlendirmek için rakiplerini de canavarlaştırıyor. Bundan önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde ve sonrasında Erdoğan'a rakip olacak Cumhurbaşkanı Abdullah Gül gibi AK Parti içindeki ılımlılar da nasibini alıyor.
Erdoğan koalisyonunun bir parçası olan liberalleri çoktan kaybetti. İslam ve liberalizmin birlikte yürüyebileceğine inanan ve Erdoğan'ın yaptığı iyi şeylerin ihlallerinden fazla olduğunu gösterebilmek için varını yoğunu ortaya koyan köşe yazarı Mustafa Akyol gibi destekçileri bile artık Erdoğan'dan vazgeçiyor. Ancak çoğunluğu muhafazakâr olan Türkiye'de Erdoğan liberalleri kaybettiğine üzülmüş gibi görünmüyor. Onun umudu geri kaları yakalayabilmek.
Şimdi umutlar Erdoğan'ın devletin iktidarını aşırı kişiselleştirip sosyal çatışmayı artırması ve böylece daha ılımlı parti liderlerinin, özellikle de AK Parti'nin diğer iki kurucusu Gül ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın Erdoğan'dan kopması yönünde. Erdoğan'ın yurt baskısına muhalefet ettikten sonra Arınç, TRT'ye, "Ben Başbakan'ın söylediklerinden sorumlu değilim. Ben sadece bir bakan değilim. Geçmişi, geleceği ve partinin vizyonunu temsil ediyorum. Benim hiç sayılmamam lazım" dedi.
Ben hâlâ Erdoğan'ın Türkiye'yi İran'a ya da bir Körfez ülkesine dönüştürdüğünü düşünen laik Türklere katılmıyorum. Erdoğan Türkiye'yi yeni bir yere taşıma ya da 100 yıllık tarihi silme kapasitesine sahip değil. Ancak Erdoğan Türkiye'nin yönünü değiştirebilir. 10 yıllık iktidarın ardından, Erdoğan şüphesiz Türkiye'ye fayda sağlamaktan çok zarar veriyor.
HÜRRİYET