Arap dünyasının en büyük şairlerinden Suriye asıllı Adonis, 2001 yılında Deutsche Welle’ye verdiği bir röportajda önceden olanları görür gibi konuşmuştu: “Eğer Arap dünyasında politika değişmezse, eğer yöneticiler iktidarda kalmak yerine halkın refahını düşünmezse, bundan daha beter felaketlerle yüzleşmeye hazır olmalılar.” 10 yıl sonra Arap dünyası, tam da bu nedenle domino taşı gibi yıkıldı. 2007’de El Arabiya’ya verdiği söyleşide bu sefer Arap kültürüne çattı: “Biz yok olmak üzere olan bir halkız. Ne insani bir eser yaratma, ne de dünyanın yapılanmasına katkıda bulunma kapasitesine sahibiz.” Son günlerde ise “devrimlerin din üzerinden olamayacağını, bunun devrimin doğasına aykırı olduğunu” savunuyor. Adonis ile Paris sokaklarını arşınlayarak konuştuk.
Nobel ödülü bu sene olmadı?
- Nobel’i konuşmak istemiyorum. Aldığım ödüllerin sayısını unuttum. Ama ödül çok önemli değil. Günümüzden farklı şeyler yaratabilmek önemli olan. Bana göre Yaşar Kemal, Türkiye’nin en büyük yazarı. Nobel’in Orhan Pamuk’a verilmesini adil bulmuyorum. Ama Yaşar Kemal onların istediği politik kalıplara girmiyor.
Bağdat, Halep, Şam yıkılıyor. Arap dünyası kendi zenginliklerini kendi elleriyle yıkıyor. Bu canınızı yakmıyor mu?
- Alfabeye ev sahipliği yapan topraklarda müzeler, eski kiliseler, evler yok ediliyor. Hem de bir hiç için. Bir devrim kendi zenginliklerini yok etmez. Acı çekmekten daha ağır bir üzüntü benimkisi. Kendi zenginliklerini kendi elleriyle yıkan Ortadoğu halkının acısını yaşıyorum. Benim ülkem Suriye şiddetle parçalanıyor.
Suriye’de olanları nasıl izliyorsunuz?
- Arap dünyasında olanlar bana göre devrim değil, rejim değişikliği için düzenlenen komplolar. Suriye’de olup bitenler korkunç. Elbette bir şeyler değişmeli ama diyalogla, demokratik yoldan değişmeli. Savaş, şiddet hiçbir şeyi çözmez.
Her yıl Nobel’in adayı
Asıl adı Ali Ahmed Said Eşber. Ama bu isimle şiirlerini yayımlamayan yayınevlerine isyan edip Adonis adını aldı. 1930’da Suriye’nin Lazkiye kentinde doğdu. 1955’te politik nedenlerle cezaevine düşünce Beyrut’a kaçıp, “Arap şiirini özgürleştirmek” için şiir ve edebiyat dergileri çıkardı. 1976’da Paris’e geçti. Burada Arap diktatörlükleri ve sefalete karşı şiirler yazdı. Arap Birliği’nin UNESCO temsilciliğini yaptı. Yıllardır Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösteriliyor. Almanya’da 3 yılda bir dünyanın en
büyük şairlerine verilen, şiir dünyasının en prestijli ödülü Goethe Ödülü’nü aldı. 83 yaşında, hâlâ şiir yazıyor.
TÜRBAN SERBEST OLMALI
Arap dünyasında Türkiye hakkında ne düşünülüyor?
- Bazıları Türkiye’yi seviyor. Bazıları da nefret ediyor. Türkiye’nin imajı güzel bir imaj değil. Tayyip Erdoğan sert ve kapalı bir yönetici. Türkiye’nin Suriye politikası da korkunç bir imaj yarattı. Türkiye Suriye’yi yok etmek isteyen barbarlara destek ve cesaret verdi. ‘Yeni Osmanlı’ korkusu var. Türkiye’nin Suriye politikası “etik bir başarısızlıktır”. Türkiye’de olup bitenlerden dolayı da endişeli bakışlar artmakta.
Türban tartışması hayli canlı şu sıralar. Kadınlar ve türban konusuna nasıl bakıyorsunuz?
- Kadınları rahat bırakın. Nasıl istiyorlarsa öyle giyinsinler. Türban konusu kadınların özgür iradesine bırakılmalı. Kime ne? Devlete gelince, devlet bunu ne özendirmeli, ne yasaklamalı. Benim zamanımda Şam’da türban bir güzellik sembolü idi. Kadın inanılmaz çekici idi. Şimdi türban sembolü de değişti.
DEVRİM VE DİN ÖZDEŞLEŞMEZ
Siz başından beri “Arap Baharı devrim falan değil” diyorsunuz. Neden?
- Başta Arap tarihinin yeni miladının Tahrir Meydanı olacağını umut ettim. Ama 2-3 ay gibi kısa bir sürede işler değişmeye başladı. Gençler, öğrenciler, entelektüeller ve kadınlar tarafından yaratılan bu olağanüstü barışçı devrimi çaldılar. Şiddet ön plana çıktı. Arap dünyasında yaşananlar bize gösterdi ki, din temelinde kurulan bir ülkede devrim yapamazsınız. Devrimler doğaları gereği dinlerle özdeşleşemez. Ennahda, Müslüman Kardeşler... Bunlar karşı devrim hareketleridir. Toplumu özgürleştiren hareketler değil. Şimdi farkına varılıyor. Dini faşizm, bana göre faşizmlerin en kötüsü. Belki de şimdi Mısır’da gerçek bir devrime gidiyoruz. Hâlâ umutluyum.
Bütün dinleri mi kastediyorsunuz?
- Evet aralarında derece farkı olsa da hepsi... İslam, içlerindeki en katısı belki de. İslam’a ya da inanca karşı değilim, tersine insanların inanma hakkını savunuyorum. Ama bir iktidar, bir güç tarafından empoze edilen dini reddediyorum. İnsan için inanmak kadar inanmamak da bir hak. Ama İslam bunu kabul edemez. İnanmayan kâfirdir. Dolayısıyla politika ve dini birbirinden ayırmak, dini kişiyle Allah arasında bırakmak lazım. Din ve kurumları ayırmak şart.
AKP MODELİNE İNANMIYORUM
AKP modeli uzun süre Arap dünyasına model olarak gösterildi ama?
- Ben bu modele inanmıyorum. Bugün yaşananlar ne o zaman? Bireyler özgür değil, kadınlar özgür değil. Nasıl demokrasiden söz edersiniz? Türkiye’de Müslüman Kardeşler zihniyeti çok etkin ve kurumları bir bir yok ediyor. Türkiye’nin gerileme riski hâlâ var.
İyi bir örnek yok mu size göre?
- Şu anda Müslüman ülkelerdeki İslami hareketler İslam hakkında korkunç bir imaj yayıyor dünyaya. Müslüman Müslüman’ı din adına kırıp geçiriyor. Ve buna kimse isyan etmiyor. Bütün İslam dünyası kendisine şu acıklı soruyu sormalı. Neden 1.5 milyarlık İslam dünyasında inanan, ibaret eden tek bir filozof, ressam, şair çıkmıyor? Para var, kalkınma var, her şey var ama filozof yok, sanatçı yok! İslam şairleri inanan şairler değildir. Filozoflar da öyle. Mistik bir devrimciydi Yunus Emre. Mevlânâ da öyle. El Farabi gibi, İbn-i Sina gibi, Averroes (İbn-i Rüşdi), hepsi inanç sistemlerinin dışındaydı. Birey olarak Müslümanlar, dünyanın diğer bireyleri kadar zeki ve yetenekli. Hiçbir eksikleri yok, ama zincirlenmiş durumdalar.
ÇÖZÜM LAİKLİK VE BİREYSEL HAKLAR
Neden filozof çıkmıyor sizce?
- Çünkü tek hedefleri iktidarda kalmak. Bu Müslümanların kendi kendilerini yok etmesinden başka nedir! Bu haliyle İslam kendi kendisinin düşmanı.
Sizin çözümünüz ne?
- Laiklik ve bireysel haklar elbette. Öteki ‘düşman’ değildir. Öteki, benim bir parçam. Diğeri olmadan ben de kendim olamam. Oysa Arap dünyasında bugün bir hiç uğruna biri ötekini kırıyor. Bu nedenle, bugün Müslümanlar kendilerinin en büyük düşmanıdır. Laik olmayan toplumlarda demokrasiden söz etmek zor. Bu çağda bunu anlamak zorundayız artık.
Mısır’da olup bitenlere ne diyeceksiniz. Mursi’nin alternatifi darbe mi?
- Umarım bu gerçek devrimin başlangıcıdır. Ordu halkın taleplerine destek verdi. Şimdilik durum bu. Bana göre devrim her şeyden önce şiddetsiz olmalı. Kanlı devrim bana göre, insana karşı bir şey.
Ama Müslüman Kardeşler halkoyuyla geldi.
-Toplumlar da bireyler gibi hata yapabilir. Bu hata idi.
HÜRRİYET