Cumhuriyet Bayramı’na rastlatılan Marmaray’ın en ilginç yönü, törende “şeyhülislam”ın, Diyanet İşleri Başkanı kisvesi altında en ön sırada yer almasıydı.
Bu olaya son zamanlarda çok sık rastlanması, belki de dikkatleri çekmemesinin en önemli nedeniydi. Ama Diyanet İşleri Başkanı’nın baş döndürücü yükselişini Sözcü gazetesi atlamamış.Nitekim Marmaray ile ilgili olarak verilen gazete ilanlarında, devlet protokolünde yeri o zamana kadar 49. sırada olan Diyanet İşleri Başkanı’nın onuncu sırada yer alan Bakanlar Kurulu üyelerinden,7.sırada yer alan Yargıtay Başkanı ve diğer yüksek yargı başkanlarından öne konmasına dikkati çekiyordu, önceki günkü Sözcü.
Diyanet İşleri Başkanı’nın protokoldeki yerinin “Türkiye’nin değişen vizyonuna uyumlu olarak değiştirilmesi gerektiğini”, daha 2010 yılı Kasımı’nda Bugün gazetesinde çıkan bir yazısında Erhan Afyoncu da önermekteydi.
Kendisine muhafazakâr demokrat etiketi yapıştırmaya meraklı Tayyip Bey’in siyasal İslam rejiminde Erhan Afyoncu’nun üç yıl önce dile getirdiği öneri gerçekleşmiş ve siyasal İslam rejiminin değişen Türkiye vizyonuna uygun olarak, bugün, belki de alışkanlıktan Diyanet İşleri Başkanlığı olarak adlandırılan şeyhülislamlık Cumhurbaşkanlığı ile Başbakanlık arasında yer almıştır.
***
Bu bakımdan Sözcü’nün dile getirdiği değişiklikte şaşılacak bir yön yoktur, Bugün yazarı Erhan Afyoncu’nun da üç yıl önce önerdiği gibi, Türkiye’nin değişen vizyonuna uygun olarak Şeyhülislam Efendi, protokolün ön sırasındaki eski yerine dönmüştür.
Şimdilik adı, Diyanet İşleri Başkanı olan şeyhülislam, Osmanlı’da devlet protokolünde, sadrazamdan sonra ikinci sırada, eğer aynı zamanda padişahın hocası ise, sadrazamın da önünde birinci sırada yer alırdı.
Ulemanın başında olan şeyhülislam yalnız fetva vermekle yetinmez, ayrıca eğitim ve adalet mekanizmalarını da denetlerdi.
Padişahlar da savaş ilan edeceklerinde veya diğer icraatlarında, girişimlerinin dine uygunluğu konusunda, şeyhülislamlardan fetva alırlardı.
Kimi güçlü kişilikli şeyhülislamlar, bu konuda titiz davranırlar, hep istenen doğrultuda fetvalar vermez, zaman zaman ayak direrlerdi. Bunun en güzel örneklerinden biri de, şeditliğiyle bilinen Yavuz Sultan Selim’in şeyhülislamı Zembili Ali Efendi idi.
Bununla birlikte, şeyhülislamları tayin ve azilleri padişahın elinde olduğundan, genellikle saltanat makamının istediği doğrultuda, fetvalar verirlerdi.
Kısacası Osmanlı’da şeyhülislam genelde, saltanat makamına tabidir, öncelik sultanındır.
***
Özetle, Osmanlı’da şeyhülislamlık, tıpkı Bizans’ta patrikliğin tahta bağlı olması gibi saltanata bağlı bir kurumdur, genelde istenen fetvaları verir. Oysa İran’daki velayeti fakih kurumu, her şeyin üstündedir. Yalnız genel siyaseti saptamakla kalmaz aynı zamanda yargıyı, orduyu, eğitimi, hatta bunlar yetmiyormuş gibi, Vakıfları da denetleyen gerçek bir karar makamıdır.
Türkiye’de 1921 Anayasası ile Evkâf ve Şeriye vekâleti olmuş olan şeyhülislamlık makamı 3 Mart 1924 günü hilafet ile birlikte kaldırıldı. Şeyhülislam ise, Diyanet İşleri Başkanı oldu.
Diyanet İşleri Başkanlığı devletin dini dilediği gibi denetleyebilmesi düşüncesinden doğmuştu. Ama zaman içinde devletin dini denetlemesi için getirilmiş kurum dinin devleti denetlemesinin aracı haline dönüştü.
Bugün Diyanet İşleri Başkanlığı 5 Kasım günü TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu tarafından kabul edilen bütçeye göre, yıllık 5.5 milyar lira ( 2.75 milyar dolar) geliri olan dev bir kuruluştur.
Devlet Bakanı Bekir Bozdağ’a sorarsanız, Diyanet İşleri Başkanlığı bütçesi yetersizdir.
Türkiye’nin değişen vizyonu, protokoldeki sırayı etkiliyor ve adı şimdilik Diyanet İşleri Başkanı olan, görkemiyle, bütçesiyle Osmanlı’nın şeyhülislamlarını gölgede bırakan Cumhuriyetin şeyhülislamı Türkiye’nin değişen vizyonundaki yerini alıyor.