ODTÜ Psikoloji Bölümü araştırma görevlileri Burçin Cihan ve İlker Dalğar, bireylerin kitlesel eylemlere katılmasının ve bu katılımı sürdürmesinin altında yatan motivasyonları, ait olduğunu hissettiği sosyal gruplarla kurdukları ilişki biçimlerini Gezi Parkı protestoları bağlamında inceledi.
Sunay Gedik - soL
Haziran Direnişi ve apolitizm söylemi üzerine konuştuğumuz Cihan ve Dalğar, apolitik gençler söyleminin doğru verilere dayandırılmadığını belirtiyor ve Haziran Direnişi’nin özgünlüklerin korunabileceği ve geliştirilebileceği bir örgütlenme biçimine işaret ettiğini anlatıyor.
Haziran Direnişi ve apolitizm söylemiyle ilgili yaptığınız çalışmada sokağa çıkan “Y Kuşağı” diye adlandırılan gençlerin apolitik olduğuna dair yapılan tespitlerin doğru olmadığını söylüyorsunuz? Sizce gençlere nedenapolitik damgası vuruldu?
İlker Dalğar: Haziran Direnişi sırasında basında çıkan ve direnişe katılanları tanımladığı iddiasını içeren tartışmalara baktığımızda, “apolitik gençler” imajının üç genel kaynağı olduğunu görüyoruz. Bunlardan ilki direnişin ilk günlerinden itibaren yürütülen ve basında da yaygın bir şekilde yer bulan araştırma bulgularının yanlış yorumlanmasıydı. Bir diğeri ve özellikle TV tartışma programlarında uzman olarak yer bulanların eski ezberlerden yola çıkarak yaptıkları yorumlarla oluşturmaya çalıştıkları algıydı. Bu yorumların temel argümanı, direnişe katılan ve Y kuşağı olarak adlandırılan gençlerin (1980 darbesinden sonra doğan gençlerin) bu güne kadar ülke gündemi ve politik gelişmelerle ilgilenmeyip eğlence ve tüketim odaklı bir neslin temsilcisi olduklarıydı. Üçüncü ve sanırız en güçsüz olanı ise birkaç kişiyle röportaj yapıp onlardan kendilerini apolitik olarak tanımlayanları sanki tüm gençliği temsil edebilecekmiş gibi sonuçlar çıkarılmasıydı.
Burçin Cihan: Gençlerin apolitik olduğuna dair tespitlerin incelenmesi için direnişle ilgili yapılan araştırmalara baktığımızda ise bu çalışmalarda gençlerin politik oryantasyonlarına veri sağlayabilecek üç tür soru olduğu görüşündeyiz. Bunlar, katılımcıların doğrudan kendilerini tanımlayacak kimlik nitelemeleri, herhangi bir siyasi parti ve örgüte yakınlık hissedip hissetmedikleri ya da örgütlü olup olmadıkları ve son olarak daha önce kitlesel eyleme katılıp katılmadıkları yönündeki sorulardır. Söz konusu araştırmalarda, gençlerin siyasi partilere ve sivil toplum örgütlerine örgütlülük oranlarının oldukça düşük olması ya da herhangi bir siyasi partiye kendilerini yakın hissetmemeleri gibi bulgulara karşın gençlerin çoğunluğunun kendilerini politik/ideolojik bir kimlikle tanımladıkları ve ülke gündemi ya da politik gelişmelere karşı tepkilerini bir şekilde dile getirdikleri görülüyor.
İ.D.: Bu bulgulara rağmen, ortaya atılan apolitik kimlik söyleminin eski politik temsillerin devam ettirilmesine hizmet edebileceğini söyleyebiliriz. Siyasetle uğraşmayı uzmanlaşmış küçük bir zümreye hapseden neredeyse bir mesleğe dönüştüren bu tavır, politik söylem ve eylemin toplumsallaştığı alanı kriminal bir zemine indirgerken ideolojik olarak politik alanı kirlenmeyle özdeşleştiriyor. Böylece masum taleplerle sokağa çıkan ve kendisini iktidar karşıtlığından tanımlamayan bir gençlik, temsili süregelen sistemle herhangi bir hesaplaşmayı içermediği için kabul edilebilir sınırlar içinde kalıyordu. Apolitizm tartışmalarının bu şekilde okunabileceğini düşünüyoruz.
Araştırmanızda anlamaya ve görmeye çalıştığınız temel konu neydi? Araştırmanızı nasıl oluşturdunuz?
B.C.: Araştırmamızın amacı; bireylerin kitlesel eylemlere katılmasının ve bu katılımı sürdürmesinin altında yatan motivasyonlar dışında, kişilerin ait olduğunu hissettiği sosyal gruplarla kurdukları ilişki biçimlerinin (komünal, eşitlikçi ya da statü kazanımı gibi) ve duygularının bu ilişkileri düzenlemedeki rollerini Gezi Parkı protestoları bağlamında incelemekti. Araştırmamız, eylemleri destekleyen/ desteklemeyen Türkiye genelinden yaş ortalaması 28 olan 574 kişinin açık uçlu ve anket tarzı sorulara internet üzerinden verdikleri cevaplardan oluştu. Anlamaya çalıştığımız; katılımcıların kendilerini ister protestocu grupta isterse protestolara katılmayan grupta tanımlasınlar, kendilerini ait hissettikleri bu grupla kurdukları ilişki biçimlerinin ve buna eşlik eden bireysel duygularının eylemlere destek verip vermeyeceklerini nasıl etkileyeceğiydi.
Ancak araştırmamızın temel amaçlarının yanı sıra Haziran Direnişi ile ilgili yapılan diğer araştırma raporlarında sunulan protestocu niteliklerine ve basında öne çıkan söylemlere baktığımızda apolitizm vurgusu dikkatimizi çekti. Bu söylemin gençleri kolektif hareket etmekten uzaklaştıracak olumsuz etkileri olabileceğini düşündük. Bu nedenle toplumsal eylemlere katılmanın grup aidiyeti, ait olunan gruba toplumsal gücün eşitsiz dağıldığını algılama, bu eşitsizliği değiştirebileceğine dair inanç gibi olası diğer belirleyicilerini de anlattığımız kısa bir rapor hazırlamak istedik.
ÜSTKİMLİK ÖZGÜRLÜKÇÜLÜK
Sizin topladığınız verilere göre Gezi Direnişi’ne katılan gençlerin yüzde 85,3’ü kendini “özgürlükçüyüm” diye tanımlıyor. GENAR ve KONDA’nın verileri de eklendiğinde direnişe katılan gençlerin profiline dair neler söyleyebilirsiniz?
İ.D.: Bizim araştırmamızda ve diğer araştırmalarda Haziran Direnişi’ne katılanlar, sizin de belirttiğiniz gibi kendisini en çok özgürlükçü olarak nitelendiriyor ve buna çoğunluğunun kendisini ideolojik olarak solda tanımlaması eşlik ediyor. Ayrıca, kadınların, öğrencilerin ve yüksek eğitimli genç çalışanların baskın olduğunu görüyoruz. Özgürlükçü nitelemesi ise bu gençlerin tek kimlik nitelemesi değil aslında. Verilere baktığımızda, katılımcılar belirttikleri farklı kimlik nitelemeleriyle (Atatürkçü, sosyalist, çevreci, feminist gibi) birlikte kendilerini özgürlükçü olarak görüyorlar. Yani, bize göre özgürlüklerinin tehdit edildiğini hisseden ve buna sahip çıkmak için hareket eden bir kitle, kendisini tanımlayan ve direnişe katılan birçok kişiden ayrışabileceği farklı kimliklerinin yanında özgürlükçülük üstkimliği üzerinden bir birliktelik kurdular.
Katılımcıların büyük bir bölümü herhangi bir siyasi partiye üye değil ya da kendisini bir siyasi partiye yakın hissetmiyor. Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz?
İ.D.: Direnişin temel siyasi motivasyonlarından birisinin hükümetin özellikle gündelik yaşamı etkileyen politikalarına karşıtlık olduğu birçok yerde dile getirildi. Ancak bunun yanında Meclis’te bulunan diğer partilerin de gençlerin ihtiyaçlarına ya da taleplerine yanıt üretemediğini söyleyebiliriz. Meclis’in dışındaki partiler ve hareketler içinse benzer bir durum söz konusu olsa bile asıl sorunu bu partilerin güçsüzlüğünde ve yeterince toplumsallaşmamış olmalarında aramak gerekiyor. Meclis dışındaki siyasi özneler direniş sırasında büyük kitleler ile yan yana hareket ettiler ve kitle ile problem yaşamadan direnişte yer aldılar; fakat bu öznelerin gerçek bir alternatif olarak kendilerini gösteremedikleri sürece insanların gündeminde yer alamayacaklarını düşünüyoruz. Bu nedenle, araştırmalarda yer verilse bile, halk için gerçek bir alternatif olamadıklarından katılımcıların değerlendirmelerine dahil olmadıklarını varsayabiliriz.
Kişisel farklılıkların teşvik edildiği bir örgütlenme!
Çalışmanızda örgütlenmenin ve örgütlü hareket etmenin gerekliliği konusunda vurgularınız var. Gençliğin örgütlenmeye açık olduğunu düşünüyor musunuz? Gençlik nasıl bir örgütlenme istiyor?
Burçin Cihan: Örgütlenmeyi ve örgütlü hareket etmeyi sadece toplumsal değişimler için değil, bireysel iyi olma halinin de koşullarından biri olarak değerlendiriyoruz. Psikolog olarak Haziran Direnişi sırasında gözlemlediğimiz ve deneyimlediğimiz, kişilerin kolektif bir bütünün parçası olarak, yalnızlaşma ve yabancılaşma duygusundan uzaklaştığı ve birlik ve dayanışma içerisinde hareket etmenin sağaltıcı bir yönü olduğuydu.
Haziran Direnişi’ne katılan gençliğin örgütlenmeye açık olduğunu gösteren iki olgudan bahsedebiliriz. Öncelikle, Gezi Parkı’nda ortaya çıkan kolektif ortam ve paylaşım düzeyi kitlenin bir tür örgütlenme pratiğine uzak durmadığını gösterdi. İkinci olarak, direnişcilerin kendilerine atfedilen “çapulcu” nitelendirmesini sahiplenmelerinden bahsedebiliriz. Bunda iktidarın değersizleştirme çabasını kırmak gibi bir amacın yanında, direnişçilerin protestolara katılan diğer kişi ve gruplarla kurdukları aidiyetlerini pekiştiren bir etkenin de rol oynadığını düşünüyoruz. Son olarak, eylemlerin evrildiği yere bakıldığında ise (park forumları ya da mahalle inisiyatiflerinde yerel ve merkezi politikaların tartışılması gibi) üyelerin de kararlarda aktif söz sahibi olduğu ve kararların bütün yönleriyle tartışılarak uygulandığı bir örgütlenme biçimini tercih edebilecekleri söylenebilir.
Bu kendi özgünlüklerini koruyabilecekleri ve geliştirebilecekleri, beklenti ve ihtiyaçlarının değersizleştirilmediği bir örgütlenme biçimine işaret ediyor. Özellikle kişisel özgünlüklerin ve farklılıkların zenginlik olarak görüldüğü ve teşvik edildiği bir örgütlenme...
Katılımcıların kendilerini yakın hissettikleri siyasi partilere göre dağılımı