"Bunun yanında, savcılara dair bir merakımı paylaşmak isterim. Ne iş yaparlar? Acaba suç duyuruları önlerine gelene kadar söz konusu suçları göremediler mi?"
Sanırım en çiğ olanı Mehmet Baransu’nun yöntemi idi. Bir bavul ile savcılığa gidip, içindeki belgeleri teslim etmiş, sayesinde 'Balyoz Davası' başlamış idi. Yöntem çiğ idi ancak sahipleri için bunun pek önemi yoktu. Belgelerin ciddiyeti, güvenilirliği, nereden ve nasıl elde edildiği önemsizdi! Sonuçları hedeflendiği gibi olmuştu.
Yine de suç duyurularında klasik, bavulsuz yöntemlere daha sık rastlanıyor.
Örneğin;
28 Şubat davasında Süleyman Demirel hakkında suç duyurusunda bulunuldu.
28 Şubat soruşturması da Ankara Barosu'na kayıtlı bir avukatın suç duyurusu üzerine başlatılmıştı. Şimdi de dönemin medya patronları ve yazarları için hazırlık yapılıyor.
Ergenekon davasında kararı açıklayan mahkeme de yeni suç duyurularında bulundu.
12 Eylül davası ise darbenin 30. yılında yapılan suç duyurularının toplamından çıktı.
Bir de, Ergenekon davası sonuçlandıktan sonra, AKP hakkında açılan kapatma davasında kullanılan delillerin sahte ve Ergenekon tarafından üretilmiş olduğu iddiası ile kapatma davasının aktörleri hakkında suç duyurusunda bulunuldu. AKP de buradan hareketle 'yargılamanın yenilenmesi' hazırlıkları yapıyor.
Örnekler çoğaltılabilir. Ancak gerek yok. Şöyle bir bakınca, suç duyurularının (ve sonrasında davaların) yardımı ile belirli bir güzergâhta taşların döşendiği rahatça anlaşılıyor. Artık kimse darbe(ler) ile hesaplaşıldığına inanmıyor.
Bunun yanında, savcılara dair bir merakımı paylaşmak isterim. Ne iş yaparlar?
Acaba suç duyuruları önlerine gelene kadar söz konusu suçları göremediler mi? Yeteri kadar delile mi ulaşamadılar? Yoksa 'siviller' eliyle yapılınca daha mı iyi, daha mı gösterişli oluyor?
Bugüne kadar bireysel veya toplu onlarca suç duyurusu yapmış veya suç duyurusuna katılmış ama doğru dürüst bir soruşturma başlatamamış biri olarak, gerçekten merak ediyorum. Suç duyuruları ile savcılar arasında son yıllarda ortaya çıkan bu sıkı fıkı ilişki nedir?
Aslında, tüm bunları bugünlerde yapıldığı söylenen/yazılan başka bir suç duyurusu nedeni ile kaleme aldım.
Basından öğrendiğimiz kadarıyla, İstanbul Barosu’nda yer alan sağcı avukatların çoğunluğunun içerisinde yer aldığı Hukukun Üstünlüğü Platformu, Gezi Parkı eylemlerini haberleştiren bazı medya kuruluşları hakkında, 'hükümeti devirme gayreti' iddiasıyla suç duyurusunda bulunmuş.1
Suç duyurusu sonrası açıklama yapan platform mensubu avukatlar, Mayıs ayında Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ne karşı, illegal örgütler ve bunları destekleyen gruplar tarafından bir başkaldırı ve ayaklanma süreci başlatıldığını iddia etmişler. Onlara göre, şikayete konu gazeteler ve internet siteleri bir program dahilinde, meşru seçimlerle iş başına gelmiş hükümeti devirme gayretiyle toplumu manipüle edecek bir çok yalan ve kasıtlı habere imza atmışlar. Zaten Gezi Parkı eylemleri, 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat süreçlerine benziyormuş. Amaç da halkın oylarıyla seçilmiş meşru hükümeti sokak olayları ve kaos ile iktidardan uzaklaştırmakmış.
Ne kadar tanıdık değil mi? Ve hiç şaşırtıcı değil.
Bunun yanına 'Taksim Dayanışması' ile ilgili olarak yürütülen soruşturma dosyasına AKP İstanbul İl Başkanlığı’nın müdahil olma çabasını ekleyin.
Bir de haklarında suç duyurusunda bulunulan gazete ve internet sitelerinin ağırlıklı olarak sol çizgide yayınlar olduğunu ekleyin.
Yukarıda belirttiğim gibi, belli bir güzergâhta taşları döşeme gayreti devam ediyor.
1. Cumhuriyet tasfiye edilirken yargı kritik roller üstlenmişti. Sonrasında bir yandan aşağıdan yukarı yeni baştan yapılandırılırken, bir yandan da yeni rejimin inşası için kullanılmaya devam edildi. Şimdilerde, 2. Cumhuriyetin inşası çabaları devam ederken, Haziran direnişi sonrasında açığa çıkan, AKP’nin (ve yeni düzenin) kendini tahkim etme ihtiyacı içinde yargı önemli.
Haziran direnişi bu ülkede güçlü bir aydınlanmacı, yurtsever, sol damar olduğunu ve hiç de olanı biteni seyretmekle yetinmeyeceğini herkese gösterdi. Biliyorlar ki, gericiliğin karşısında duracak, bu süreci tersine çevirecek gerçek güç soldur.
Bu suç duyurusu bunun içindir. Bunun için, bugüne kadar 'barolarda siyaset yapılmasın' demekten başkaca bir baro siyaseti olmayan 'Hukukun Üstünlüğü' grubu tam merkezde yer alma ihtiyacı hissetmiştir.
Suç duyuruları ve sonrasında davalar ile siyaset alanını kriminalize etmeye, muhalefeti yok etmeye çalışmaktalar. İşte bu nedenle darbeden ve kaostan bahsetmekteler.
Dayanaksız, delilsiz suç duyurularına sarılıyorlar, bir kısmını hemen kullanıma sokarken bir kısmını ise ihtiyaç duyulduğunda kullanıma sokmak üzere donduruyorlar.
Bilgütay Durna
Adalet ve Sosyalizm.org